Frida Kahlo: Kendi Gerçeğini Resmeden Sanatçı
Meksika Devrimi’nin patlamasından tam 3 yıl önce 1907’de doğdu. Devrim çocuğu olarak anılmak istediğinden doğum tarihini kendi isteğiyle 1910 olarak değiştirdi. Siyasi ve entelektüel figürlerin oldukça yaygın olduğu bir dönemde dünyaya geldi. Sıradan olmak gibi bir seçim şansı yoktu. Sıradan denilebilecek bir hayatı da yoktu. Bu yazımda yaşamı ve sanatı iç içe geçmiş özel bir sanatçıdan söz etmek istiyorum: Frida Kahlo.
20. yüzyıl başı Meksika’sında okula gidebilen nadir kız öğrencilerden biriydi. Öğrencilik yıllarında Meksika’nın kaderini genç zihinlerin belirleyeceği vizyonuyla hareket eden genç entelektüeller grubunda aktif olarak rol aldı. O dönemde Meksika, iyi eğitim almış insanlar tarafından sağlam kültürlü bir gelecek inşa etme umuduyla yeniden ayaklanıyordu. Meksika tıpkı Kahlo’nun hayatı gibi zorlu yollardan geçiyor, ancak yolun sonunda umut görmekten başka çare de bulamıyordu.
Ülkesiyle oldukça benzer bir kaderi paylaşan Frida’yı bugün tanıyor olmamızın en büyük sebebi ise 18 yaşında sevgilisi Alejandro Gomez Arias ile geçirdiği otobüs kazasıydı. Tıp hazırlık okuluna gidiyordu. Hayali doktor olmaktı. O kaza olmasaydı, belki de hiçbir zaman resimleriyle tanışamayacaktık. Kaza sonrası iki yıl yürüyemedi. Babası ona ilk resim gereçlerini aldı. Hastanede yattığı yerin tavanına bir de ayna koydu. Yalnızlığından mı yoksa en çok kendini gördüğünden mi bilinmez ama Frida’nın hayatı boyunca yaptığı resimlerin yüzde sekseni oto portresi oldu. İlk resmini bir sene içerisinde tamamladı. Belki de hala en çok konuşulan resimlerinden…
Özel hayatını sanatından bir türlü ayıramadığımız isimlerden olan Kahlo, daha sanat hayatının başındayken ilk resmini onu kaza sonrası terk eden Alejandro’ya barış teklifi niteliğinde yaptı. Barıştılar da; ancak bu birliktelik uzun sürmedi. Hayatı boyunca tam 32 ameliyata girdi. Fiziksel acıları hiçbir zaman tam olarak dinmedi. Bunun üzerine anne olmayı çok istemesine rağmen kaza sonrası doğum şansı kalmadığını öğrendi. Annesinin kanser olduğu haberini aldı. Acılar Frida’nın ruhunu ve bedenini daha küçük yaşlardan tümüyle sardı.
Sadece sağlığı, ailesi değil bir de adını duyduğumuzda mutlaka aklımıza gelen bir aşk hikayesi vardı. Hayatının en büyük kazası olarak bahsettiği konuşmalarında ameliyatlarından değil bu aşkından söz ederdi. Anlayacağınız aşkta da mutluluğu bulamadı. Kendinden 21 yaş büyük, o zamanlar Meksika’nın ünlü mural sanatçılarından Diego Rivera’ya aşık oldu. İlşkileri Diego’nun Frida’nın sanatına desteğiyle başladı. Diego Frida’nın tüm yaşam ve sağlık masraflarını karşıladı. Bir yandan da Frida’nın adını duyurmak için onu Meksika sınırlarının dışına çıkarıp, sanat camiasında önemli isimlerle tanıştırdı.
Tüm bu inceliklerin yanında aşkları çalkantılarla doluydu. İhanetler üzerine boşandılar ancak ayrılıkları sadece bir yıl sürdü. Tekrar evlendiler. İkinci evlilik de ihanetlerin yaşanmasına engel olmadı. Frida’nın en bilinen ilişkilerinden biri de Diego’nun onu kız kardeşiyle aldattığını öğrenmesi üzerine Macar asıllı fotoğrafçı Nikolas Muray ile olan birlikteliğiydi. Meşhur fotoğrafçının binlerce eseri vardı ancak hiçbiri Frida’yı çektikleri kadar meşhur olmamıştı.
Frida her zaman için fotoğraflanmayı, poz vermeyi, cazibesini resmetmeyi çok sevdi. Vahşi güzelliğini Kızılderili annesinin ve Alman babasının genlerinden aldığı söylenirdi. Çekildiği fotoğrafta ve oto portrelerinde özellikle kendini Meksika’nın yerel kıyafet ve takılarıyla capcanlı renklerle göstermeyi tercih etti. O zaman için aykırı olan renkleri resimlerinde ön planda kullandı. Kendisi de aykırı bir kişilikti zaten. Tek kaşıyla, örgülü saçıyla, vahşi bakışıyla, toplumun kadın ve ressam anlayışlarına hep aykırı düştü. Bu yönüyle de belki de çoğu tarihe adını yazan sanatçı gibi Frida da öldükten sonra kadının toplumdaki gücünü arttırmada ve feminizm akımının yükselişinde büyük bir sembol haline geldi. Kadınları cesaretlendirdi. Sanatçılara teknikleriyle, canlı renk kullanımıyla yeni bir bakış açısı getirdi. Sadece sanatçılara değil, halka ve halkın sanata bakışına da yeni bir boyut kazandırdı.
Resimlerini şahsi günlüğü gibi kullandı. Sürrealist bir sanatçı olarak nitelendirilse de o bunu hiçbir zaman kabul etmedi. Çünkü aslında o, kendi gerçekliğini resmetti. Fiziksel, duygusal çektiği tüm acılar resimlerinden okunuyordu. Çizdikleri ona tedavi oldu. Yaşadıkça çizdi, çizdikçe anlattı. Eserlerinde genellikle evinde beslediği hayvanlarına (papağanlar, maymunlar, köpekler) yer verdi. Hayatının son zamanlarında yaptığı eserlerinde ise kendisine bir kere daha hayran olmamızı sağlayan natürmort çalışmalarını bizlerle buluşturdu.
Meksika’daki ilk sergisini, vefatından tam bir yıl önce 1953’te açabildi. Sağlığı yerinde değildi, doktorların uyarılarına rağmen ambulansla sergiye götürüldü. Diego serginin orta yerine onun için bir yatak yaptırmıştı. Bir yıl sonra Frida’nın altı yaşından beri felçli olan bacağı ameliyatla kesildi, ameliyat sonrası akciğeri iltihap kaptı, 13 Temmuz 1954’te hayata veda etti.
Ölümünden 20-30 sene sonra, 1980li yıllarda Frida tekrar gündeme gelmeye başladı. Şu ana kadar satılan resimlerinden en pahalısı olan Dos Desnudos en El Bosque eserini henüz 22 yaşındayken resmetmişti. Eser 2016 yılında 8.005.000 dolara satıcı buldu.
Kahlo’nun hak ettiği değeri görmesi ise 2000’li yılları buldu. 2000’lerin başında Jukie Taymor yönetmenliğinde Kahlo’nun hayatını konu edinen bir biyografik film çekilecekti. Kahlo’yu oynaması beklenen adaylar arasında Madonna ve Jennifer Lopez’in yer alması, film daha vizyona girmeden dünya çapında sinema izleyicilerinin ve sanatseverlerin ilgisini uyandırdı. Kahlo’yu oynamak üzere seçilecek isim ise Salma Hayek oldu. Film 2002’de vizyona girmesinin ardından altı farklı kategoride Akademi Ödülü’ne aday gösterildi. Makyaj ve Özgün Müzik kategorilerinde Oscar Ödülü kazandı. Başrol Hayek ise başarılı performansıyla en iyi kadın oyuncu Oscar’ına aday gösterildi. Tüm dünyayı etkisi altına alan, buzdolabı magnetlerinden, tişörtlere, kupa baskılarına, duvar murallerine her yerde Kahlo’nun karşımıza çıkmasına çılgınlığına da o dönemde Fridamania adı kondu. Sanatçının ölümünün 100. Yılı olan 2007 yılında dünyanın pek çok yerinde düzenlenen anma etkinlikleriyle de Fridamania çılgınlığı müthiş bir ivme kazandı.
Frida Kahlo sanatçı vasfından öte; dün de, bugün de, şüphesiz yarın da sanata, modaya, tasarıma, en önemlisi de güçlü kadınlara ilham vermeye devam edecek bir fikir olarak toplumlarda yaşadı, yaşıyor ve yaşamaya devam edecek.
Kapak Fotoğrafı: BBC
İlginizi çekebilir: Ceren Muslu’dan İki Frida Tablosu
İlk yorumu siz yazın!