Aynadan İçeri: Füsun Onur ARTER'de
ARTER, insanların nereye bakacağını şaşırdığı İstiklal Caddesi’nde, sanat ile hiç ilgisi olmayan insanların dikkatini çekmeyi kesinlikle başardı. ARTER’in seçkileri, sergileri kadar girişindeki kuvvetli simetriyi ve vitrini çok seviyorum. Vitrin gibi çalışan alandaki eser size bütün hikayeyi anlatıyor, gerisini duymak istiyorsanız içeri giriveriyorsunuz.
Füsun Onur 1938 İstanbul doğumlu, 1957’de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü’nü tamamlıyor ve ülkemizde özellikle resim, yerleştirme ve heykel alanında sınırları zorlayarak bu alanların gelişmesine büyük katkı sağlamış, öncü çağdaş sanatçılarımızdan biri oluyor.
“İlhamını çoğunlukla gündelik yaşamda karşılaştığı sorunlardan ve bu sorunların çözümü için çevresinde bulunan eşyalardan alan sanatçı, “geçicilik” ve “naiflik” üzerine kurulu yapıtları ile 40 yıl boyunca düzenli kişisel sergilerinin yanı sıra, ulusal ve uluslararası birçok etkinliğe katılarak Türk sanatının önemli isimlerinden biri olmuştur.” *(1)
Füsun Onur’un 1972 yılında bir yarışma için ürettiği bir maketten esinlenen ve mekana göre yeniden ölçeklendirilen bu çalışma serginin ilk işi gibi görülse de, serginin ilk işi hemen girişte kapının solunda “BURASI” yazan ve yerde duran bir plaka. Giriş katındaki eserlerin çoğu, tanımlama, sorgulama, boşluk-doluluk ilişkileri, form çalışmaları ile alakalı. “Burası” isimli çalışması bence dilin, yazının ve bunun ulaştığı kişinin eser ile arasındaki bağ, bu bağ aslında bir sanat yapıtını yorumlamada en çok kullandığımız şeyin yani sezginin ta kendisi. “Burası” çalışması Füsun Onur’un Aynalı Labirentine girmeden önce başvurulması gereken mekanı diğer eserleri gibi saf bir şekilde tanımlayan bir kaynak, bir klavuz.
Ardından “Aynadan İçeri” adlı çalışma ile kendinizi, mekanın sonsuzluğu ve kendi sonsuzluğunuzda buluyorsunuz ve bir an rotanızı şaşırabiliyorsunuz. Form olarak çok kompleks olmamasına rağmen kaplamasının oluşturduğu ayna malzeme,sonsuzluk hissi ve mekanla bütünleşen başdöndürücü deneyim, sanat eserinin mekan ve insan ile nasıl bir bağ kurduğunun güzel bir kanıtı. Burcu Pervanoğlu sanatçı ile çalıştığı daha eski bir sergisinde “Füsun Onur’un sanatının sorular/sorgulamalar üzerine kurulu olduğunu söylemek mümkün sanıyorum. Füsun Onur, heykel yaparken onun mekanla olan ilişkisini sorguluyordu. Bugün yine “sorgulama” ve “ilişkiler” üzerine temellendiriyor sanatını.” diyor*(2) Sergideki işlere bakarken bu cümlenin doğruluğuna katılıyorum.
Sergide boşluk-doluluk ve hacim gibi biçimsel çalışmalardan sonra daha önce 4.İstanbul Binali’nde sergilenmiş “Orient’te Buluşalım (1995)” isimli çalışması sergideki en sevdiğim çalışma. Sanatçı Aya İrini’deki işini şöyle anlatıyor “Aya İrini’de sergilediğim iş, ‘Orient’te Buluşalım’ için büyük bir balon kullandım. Bu mavi bir balondu, göksel bir mavilikten, ulvi bir mavilikten aşağıya doğru bütün dünyanın haritaları, alttaki vaftiz çanağı gibi duran çanağa iniyorlardı. Bu çanağın içinde su vardı, suyun içinde yıkanıp arınan pirinçten yazılmış devlet isimleri bulunuyordu. Mavi balonun üzerine boncuklarla işlenmiş bir file yapmıştım. Bu balonu asabileceğim yeri bulmak kolay olmamıştı. Çünkü Aya İrini’ye küçücük bir çivi dahi çakılmasını istemiyordum. Zarar vermekten kaçıyordum. En sonunda uygun yeri bulduk. Yerden 15 metre yükseklikte hazır bir kanca asılı idi. Bu işi, bu sergi için tasarlamıştım.” (3)
“Orient’te Buluşalım” o kadar güzel bir iş ki , bütün sergiyi gezdikten sonra size onlarca çalışma gösterilse ve içlerinden biri bu olsa Füsun Onur’un elinin değdiğini kesinlikle hissedersiniz. Dünyada bütün sınırlar akmış, bütün ülke isimleri altında bulunan kovaya düşmüş, Nuh tufanı gibi bir arınma, bir kutsanma, belki de bir barış, birlik çağrısı var nasıl okumak, yorumlamak isterseniz.
Sergide katları gezdikçe çalışmalarının çok özgün, feminen ve çok bizden olduğunu hissettim. Bazı sanat eserleri o kadar kusursuza yakın oluyor ki, fazla steril ve özel işlenmiş olmaları izleyicide oluşması gereken duyguların harekete geçmesini engelliyor. Füsun Onur’un çalışmaları kusurlu, materyaller her an karşımıza çıkabilecek nesneler, gerisi kişisel deneyimlerimiz ve sezgilerimiz. Sergiyi özümsemek için herhangi bir akımı çok iyi bilmeye gerek olduğunu düşünmüyorum. Çalışmalar kendilerini, kendi kuralları ve kuralsızlıkları ile çok güzel anlatıyorlar.
Tüm bu boyutlu, form çalışmalarını kadın eli değmiş çalışmalar olarak adlandırmak istememdeki neden, naiflikleri, kullanılan malzemelerin kadını çağrıştırmaları. Eşyaları, objeleri, tülleri, nakışları, çatal-bıçak sandığı gibi duran içinde İstanbul yazısı ile özlemini yansıtan çalışmaları bir arada görünce ister istemez çeyiz, kadın, özlem gibi duygular oluştu bende. Ardından katın en davetkar işlerinden biri olan “Resimde Üçüncü Boyut/İçer Gel” isimli çalışmaya doğru yöneliyorsunuz ve sizi içinde uzanıp tavana bakabileceğiniz bir minder bekliyor. Uzanıp, ortamdan neredeyse soyutlanıp, bu hayal üstü deneyimi yaşamanızı tavsiye ederim. İşe uzaktan bakınca tıpkı boşlukta resim yapmak gibi, size sunulan boş hacmi çizgilerle bölüp doldurmuşsunuz gibi …
Serginin 2. katında dikkat çeken çalışmalardan bir diğeri “Tekir’e Ağıt”. Kaybettiği kedisi Tekir’in fotoğraflarından yola çıkarak etamin benzeri kumaşlara işlediği figürler, ışık ve gölgelerle yüzeylere yansıyarak başka şekillerde hayat buluyor.
Sergideki işler bu kadar değil, sanatçının farklı dönemlerde farklı kaygılarla ürettiği çalışmaların yanı sıra, yaşadığı yalının alt katındaki atölyeden geçici süreliğine ARTER’e taşınan gardıropta tıpkı diğer işleri gibi masalsı bir düzende yerleştirilmiş kişisel giyisileri bir otobiyografi gibi sizlere bir şeyler anlatıyor.
Serginin son katında masmavi bir boşluk ve şiirsel bir anlatımla yerleştirilmiş çalışmalar daha önce Taksim Sanat Galerisi’ndeki ilk gösteriminden günümüze kalan fotoğrafların yardımıyla, eskisine sadık kalınarak yeniden sunuluyor.
Galerinin -1. katında Ali Kazma’ya ait “Ev” isimli çalışmasını da izleyebilirsiniz. Bu çalışmada Ali Kazma kamerasını Füsun Onur’un 50 yıllık sanat hayatına ve atölyesine yöneltiyor.
Emre Baykal’ın küratörlüğünü üstlendiği bu harika sergiyi 17 Ağustos 2014 tarihine kadar ARTER’de ücretsiz olarak gezebilirsiniz.
İlk yorumu siz yazın!