Galata: Sesler, Görüntüler ve Bir Tatlı Kaos
Galata, her şeyin yerli yerinde olduğu, çarpık kentleşmenin uzağında, güzelliğini hala koruyan nadir semtlerden. Belki de çok sevilmesi bundan. Arnavut kaldırımlı dar sokaklarında kalabalıktan tam şikayet edecekken tarihi bir binanın süslemelerinde kaybolmak, iç içe geçmiş zaman dilimlerinde hem bugün hem dünü aynı anda yaşıyor gibi hissetmek olası. Kulenin çevresinde konumlanmış sıra sıra kafeleri ve tarihin tozlu arşivlerini şöyle bir karıştırınca karşınıza çıkacak; yolu bu semtten geçmiş nice ailenin hatıralarıyla Galata, bütün zenginliğini bir kerede hissettiriyor. Duygusal, duyusal ve mimari zenginliğini.
Camondo ve daha birçoklarının mirasını ruhunda taşıyor bu semt. Musevilerin bıraktığı izler her adımda konuşuyor sizinle. Bizans’ın, Cenevizlilerin tarihine dek uzanıyor kimi köşelerin yıkık dökük kalıntıları. Limana yakın olmasından dolayı tarihinde Rum meyhaneleriyle anılan sokaklarından geçerken bu defa mey değil ama kahve kokuları geliyor burnunuza. Yüksekkaldırım’da Orhan Velin’nin Melahat’ini, Sait Faik’in caddenin aynı ismini taşıyan hikâyesinde geçen fok balığını arıyor benim de gözlerim. Yokuşun ortasında, onlarca pul mağazası görmeyi uman eski bir Galatalı renk renk pullar dizili bir vitrini izliyor biraz hüzün ve hayal kırıklığıyla. Kübalı balıkçı göz kırpıyor mavi bir pulun üzerinden. Neyse, buna da şükür der gibi gülümsüyor.
Galata ismine dair sayısız rivayet arasından en çok da galaktos sözcüğünden türeme ihtimali gülümsetiyor insanı. Süt anlamına gelen sözcük, Bizans dönemininde süt dağıtılan merkez olması sebebiyle Galata’ya verilmiş kimilerince. Şimdilerde binlerce yerli ve yabancı turistin listesindeki ilk yerlerden olan; kafelerin, barların, otellerin, tasarım butiklerinin, hediyelik eşya satan mağazaların ve kuleye göz kırpan terasların semti Galata. Alameti farikası, dikkatlice baktığınızda her yerinde, her köşesinde. Galip Dede’den yükselen semah ezgilerinin, müzik dükkânlarından gelen darbuka, gitar ve ud seslerine karıştığı yokuşlarında. Hayatı, en yüksek notadan mırıldanıyor.
Gözüme Çarpanlar
- Galata Kulesi: İstanbul siluetindeki en önemli simge yapılardan biri olan bu kulenin yerinde, bir zamanlar Bizanslılara ait bir yapı varmış. 14.Yüzyıl’da ise Cenevizliler tarafından gözetleme kulesi olarak yeniden inşa edilmiş. 16.Yüzyıl’da depremden zarar gören yapı, II. Bayezid’in emriyle onarılarak bugünkü görünümüne kavuşmuş.
Bir not: Eğer Galata Kulesi’ni kalabalıklar arasından görmek istemiyorsanız bir ipucu. Karlı bir İstanbul gününde, sabahın erken saatlerinde buraya gelin ve sükûnet içinde manzaraları izleyin.
- Beyoğlu Göz Hastanesi: Eminönü kıyılarından karşı tarafa bakınca, Galata Kulesi önünde gözünüze ilk çarpacak olan kule Beyoğlu Göz Hastanesi’ne ait. İstanbul işgal altındayken İngiliz Hastanesi olarak hizmet veren yapının tarihi 1860’lara uzanıyor. Hastaneyi gezmeye ve fotoğraf çekmeye izin verilmiyor. Bu yüzden, siz en iyisi göz kontrolü için randevularınızdan birini bu hastaneden alın. Böylelikle yapının hem huzur veren bahçesini hem de pembe mermerlerle süslü zarif koridorlarını görebilirsiniz.
Bir not: Yakınlardaki Galata Kulesi Sokak’ta yer alan Cenevizlilerden kalma Galata Surlarını görün.
- Serdar-ı Ekrem Caddesi: Galata’nın en renkli, en hayat dolu sokaklarından biri. Yan yana dizilmiş kafeler, butikler ve tarihi apartmanlarıyla daracık ama dopdolu bir sokak. Zamanında Musevi ailelerin yoğunlukta olduğu bu caddenin, o günlerden kalma izlerini görmek halen mümkün.
- Cadde üzerindeki Doğan Apartmanı, 19.Yüzyıl’da Raimondo D’Aranco tarafından yapılmış. Adını ise 1942’de binayı satın alan Kazım Taşkent’in oğlu Doğan’dan alıyor. Doğan Kardeş dergilerinin ismi de oradan geliyor.
Bir not: Galata geziniz öncesinde muhakkak Muhsin Bey filmini izleyin. Bu hüzünlü hikâyenin başrollerinde Şener Şen ve Uğur Yücel var. Şener Şen’in (Muhsin Bey) filmde yaşadığı apartman Doğan Apartmanı.
Bir not daha: Biraz ilerideki ahşap cumbalı Camondo Apartmanı, meşhur Camondo (Kamondo) ailesine ait. 1860’larda Avram Camondo tarafından yaptırılmış ve genelde aile bankası çalışanları kalmış. Abidin Dino’nun da bir dönem kiracıları arasında olduğu apartmanın yanı başında ise başka bir Musevi aileye ait olan Braunstein Apartmanı var.
Camondo Ailesi Kimdir?
Galata’dan bahsederken daima Camondo ailesine vurgu yapılır. Çünkü bu sokaklarda hayatlarını geçirmiş olan Sefarad Musevisi Camondolar, 19.Yüzyıl’ın en varlıklı ailelerinden biriymiş. Osmanlı İmparatorluğu’na yapmış oldukları maddi yardımlar sebebiyle gayrimenkul edinmeleri kısmen kolay gerçekleşmiş. Galata civarında evleri, aile bankaları ve hatta meşhur merdivenleri bile var. Osmanlı’nın güç kaybettiği yıllardaysa aile bireylerinin Paris’e göç etmesi ve ne yazık ki 2.Dünya Savaşı sırasında toplama kamplarına gönderilmesiyle üzücü sonlanan bir hikâye onların ki… Salomon Camondo’ya ait olan anıt mezar Hasköy’de. Aileye ait olan birçok eşya, değerli tablo ve aile anılarıysa Paris’teki Musée Nissim de Camondo’da görülebilir. Camondo ailesine dair daha fazla bilgi edinmek isterseniz; Camondoların Sonuncusu ve Camondolar Bir Hanedanın Çöküşü kitaplarını okuyun derim.
Kırım Kilisesi: 1858-1868 yılları arasında G. E Street tarafından Kırım Savaşı anısına yapılmış. Bahçesi karlar altındayken büyüleyici bir güzellikte. Kilise bazen etkinliklere de ev sahipliği yapıyor.
Bir not: Yazıcı Çıkmazı’na gelmeden hemen köşeden, sokağın tarihi binalarıyla fotojenik kareler yakalamak mümkün. Tam bu noktada çekilmiş olan eski Türk filmi Bir Kırık Bebek ve Kulüp dizisinde geçen sahneler, sokağın güzelliğini ortaya koyuyor.
- Salti Pasajı: Şahkulu Sokak’taki pasaj, kayıtlarda Rigo Apartmanı olarak da geçiyor. Avlusuyla Galata’nın sessizliğine sığınmış bu tarihi köşe, 1870’lere yapılmış. Birçoğumuza Kulüp dizisinden de tanıdık gelen apartmanının avlusunu, bir bahar ziyaret edebilirsiniz.
- Galip Dede Caddesi: Günümüzde müzik aletlerinin satıldığı dükkânların doldurduğu bu dik yokuş, ismini Türk divan edebiyatı şairi Şeyh Galip’ten alarak 1800’lerde şekillenmeye başlamış. Şairin mezarı ise caddenin başındaki Galata Mevlevihanesi’nde.
Not: Caddedeki Kamer Pul Evi’ni ziyaret edin. 1800’lerde bu caddede kahveler, sahaflar ve pulcular yoğunluktaymış. Şimdi geriye sadece 2 pulcu kalmış.
Bir not daha: Cadde üzerindeki en eski dükkânlardan biri olan çakmakçıya uğrayın, sahibi Şakir Amca’yla sohbet edin.
- Galata Mevlevihanesi: 15.Yüzyıl’da yaptırılan şehrin ilk büyük mevlevihanesi günümüzde semahane, kütüphane ve türbesiyle müze olarak ziyarete açık.
Not: Haftanın belirli günlerinde burada düzenlenen semazen gösterilerini izleyin. Kapısındaki danışmadan, hangi günler olduğu ve ücretleri hakkında bilgi alabilirsiniz.
- Yüksekkaldırım: Beyoğlu ve Galata arasındaki en hareketli sokaklardan biri olan Yüksekkaldırım, 1920’lere kadar merdivenliymiş. Sonradan bugünkü görünümüne kavuşan dik yokuş, sağlı sollu dükkânlara ev sahipliği yapıyor.
Not: Yüksekkaldırım’dan aşağı inerken solda yer alan Alageyik Sokak’ı görün. Bu dik sokak, asma yaprakları gölgesinde ilginç bir hikâye barındırıyor. İstanbul’un en büyük genelevi bir zamanlar buradaydı. Şimdi yıkıldı ve kültür merkezi yapılması bekleniyor. Ayrıca, Orhan Veli Kanık’ın dizelerinden bildiğimiz “Yüksekkaldırım’da güpegündüz Melahat’i almışım da sonra Alemdar’a gitmişim öyle mi?” sözlerinde geçen Melahat’in bu genelevde çalışan bir hayat kadını olduğu rivayet ediliyor.
Bir not daha: Sait Faik Abasıyanık’ın “Yüksekkaldırım” hikâyesini okuyun. O satırlarda anlatılan bu sokağı gezerken, yazarın anlattığı mazideki ilginç karakterleri gözünüzde canlandırın.
- Lüleci Hendek Caddesi: Galata’nın diğer yerlerine kıyasla daha sakin ve saklı kalmış sokaklarından biri. Bir tarafında St. Benoit Lisesi’nin binası uzanıyor, diğer tarafında oldukça bakımlı tarihi binalar. Cadde girişindeki Türkiye Apartmanı bunlardan biri.
- St. Pierre (Senpiyer) Hanı: Geçmişte Cenevizlilerin hâkim olduğu Eski Banka Sokak’a geldiğinizde, günümüzde restorasyonuna başlanan oldukça eski bir yapı göze çarpıyor. Bu han, 18.Yüzyıl’da Fransız bir elçi tarafından yaptırılmış. Binanın önemli bir özelliği ise Osmanlı Bankası’nın yeni yerine (bugünkü Salt Galata) taşınmadan önce, tonlarca altın rezervine ev sahipliği yapması. Hanın duvarlarındaki Ceneviz armalarını bulun. Hanın ikinci katında bulunan Özyer Gıda’nın 1933’ten beri ürettiği; burun yakan hardal tozlarından alın.
Not: Kart Çınar Sokak’ı fotoğraflayın. Bu sokaktaki Ceneviz Sarayı’nı görün. Asıl adı Palazzzo del Comune olan yapı, 14.Yüzyıl’da Cenova’ya bağlı bir saray olarak yaptırılmış.
Bir not daha: Biraz ötede yine bir Camondo yapısı var. Aile bireyleri bu evde yaşamış. Şimdilerde DeCamondo Oteli’ne ait olan bu yapının önündeki yıkıntıların aile bankasının parçaları olduğu söyleniyor.
- St. Pierre ve St. Paul Kilisesi: Bulunduğu dik yokuşunda, mavi pembe renkleriyle dikkat çeken kilise, 17.Yüzyıl’da Roma Katolik ibadethanesi olarak yaptırılmış. Birkaç yangın atlattıktan sonra, 1840’larda Fossati kardeşler tarafından yeniden yapılmış. Avlu duvarlarındaki heykelleri ve kilise içindeki ikonaları oldukça etkileyici.
Not: Kilisenin bulunduğu yokuşta tarihi İngiliz Karakolu (1904) binası var. Hoşsohbet sahipleri Nadire ve Mete Göktuğ çiftiyle tanışacağınız bir ev.
- Terziler Sinagogu: Diğer ismiyle; Tofre Begadim Sinagogu, 19.Yüzyıl’da Galata’da yaşayan Aşkenaz Musevileri için yaptırıldı. Cemaat sayısı yeterli olmadığından 1960’larda kapanan sinagog, yenilenerek 1998’de sanat merkezi olarak tekrardan kapılarını açtı. Günümüzde Schneidertempel Sanat Merkezi olarak ziyarete açık.
Not: Sinagogun vitraylarından ışık süzülen güzel ortamında vakit geçirin. Denk gelirseniz, burada bir sergi gezin.
- Neve Şalom Sinagogu: Büyük Hendek Caddesi’ne geldiğinizde görebileceğiniz en önemli yapılardan biri; İstanbul’un en büyük sinagoglarından biri olan Neve Şalom. 1900’lerin ortasında yaptırılan sinagog düğün, cenaze, Şabat ve dini bayramlar açısından en aktif olanı.
- Türk Musevileri Müzesi: Neve Şalom Sinagogu kompleksinde olan müzede, Türkiye’de yaşayan Yahudilerin tarihi, gelenekleri, dini ritüelleri gibi birçok bilgi kronolojik bir şekilde sergileniyor.
Not: Müzenin kafesinde hem dinlenip hem de Sefarad mutfağından tatlar deneyin.
- Camondo Merdivenleri: Bankalar Caddesi’ne inen ve halk arasında Kamondo merdivenleri olarak geçen yapı 1850’lerde banker Abraham Salomon Camondo tarafından yaptırıldı. Galata’nın en fotojenik köşelerinden biri olan bu merdivenleri, Abraham Camondo’nun, torunlarının o bölgede bulunan Avusturya Lisesi’ne rahatça gidebilmesi için yaptırdığı rivayet edilir. Bu merdivenlerde cümbüş çalan amcaya denk gelirseniz, köşe başına geçip dinleyin.
Not: Henri Cartier Bresson’un 1964’te İstanbul gezisinde çektiği, Kamondo Merdivenleri fotoğrafına bakın.
- Bankalar Caddesi: Galata’dan Karaköy’e inerken, mimari açıdan büyük bir zenginlik sunan caddelerden biri burası. Banka binaları, müze ve galeriler göz kamaştırıcı.
Not: Bu cadde üzerindeki Tütün Han’ın tepesine başınızı kaldırıp bakın. 1900’lerde bir sigorta şirketi için inşa edilen yapının mavi işlemeleri ve çatısı görmeye değer.
- Salt Galata (Eski Osmanlı Bankası): Bankalar Caddesi’ndeki en etkileyici yapılardan. Bankanın mimarı, o dönem İstanbul’un en önemli binalarını yapan Alexandre Vallaury. 1892’de Osmanlı Bankası Genel Müdürlüğü olarak hizmete açılan yapı, geniş bir koleksiyona sahip kütüphanesi, sergiler düzenlenen galerisi ve Osmanlı Bankası’na ait arşivleri ile görülmeye değer. Birkaç not;
- Salt Galata içinde yer alan kafe ve kütüphanede vakit geçirin. İnsanı detaylarıyla büyüleyen kütüphanenin koltuklarına geçip, sevdiğiniz bir kitabı okuyun.
- Maksut Aşkar’ın hayat verdiği Neolokal’ın tatlarını özel bir akşamda deneyimleyin.
- Kafenin hemen önündeki geniş pencerelerden bir İstanbul fotoğrafı çekin.
- Osmanlı Bankası Müzesi’ne ait olan ve binanın alt katında sergilenen etkileyici kasa dairelerine girin ve o dönemki banka çalışanlarının siyah-beyaz resimlerine göz atın.
- Minerva Han: Salt Galata’dan Yüksek Kaldırım Caddesi tarafına yürüdüğünüzde, köşede mavi işlemeleri, heykelleri ve bakımlı haliyle bir bina gözünüze çarpacak. Bu han, 1910’larda bir banka için yaptırılmış. Hanın dış cephesi ise tam anlamıyla seyirlik. Üzerindeki mitolojik öğeler arasında bolluğu simgeleyen bereket boynuzu, Minerva büstü, Venüs heykelleri, yılan kabartmaları ve haber tanrısı Hermes yer alıyor.
Galata Hırdavatçılar Çarşısı: Salt Galata’nın hemen solundaki dar sokaktan dimdik aşağı inip, sağ tarafa doğru devam ettiğinizde iç içe geçmiş sokaklarda hırdavatçı tezgâhları, dükkanları sizi karşılayacak.
Not: Sokak fotoğrafçılığına ilgiyseniz, bu sokaklarda başka bir İstanbul fotoğrafı çekin ve çarşıdaki çayhanelerde ayaküstü esnaf çayı için.
- Galata Köprüsü: Karaköy’le Eminönü’yü birleştiren, üzerinde hiçbir zaman balıkçıların eksik olmadığı köprü, 1845’te inşa edilip birkaç kez yenilenmiş. Haliç üzerindeki ilk köprünün tarihi ise 6.Yüzyıl’a, Bizans dönemine kadar gidiyor. 1990’ların başındaysa baskül; yani belli bir kısmı açılabilen bir formda yeniden yapılmış.
Not: Köprünün ahşap olduğu zamanlardaki; 1840’larda çekilmiş fotoğraflarına bakın ve Orhan Veli’nin “Galata Köprüsü” şiirini okuyun.
Aklımın Bir Köşesinde
- Nardis Jazz Club’ın konser programını heyecanla beklemek,
- Eski Galata apartmanlarından birine konumlanmış Barnathan İstanbul’da bir akşamüstü kokteyl içmek,
- Il Cortile’nin avlusunda ara ara özlediğim İtalya’ya ışınlanmak,
- Serdar-ı Ekrem Caddesi’nin İtalya’yı anımsatan atmosferinde; tanıdık yüzler ve tatlar arasında Mavra Cafe’de oturup kahve sohbeti yapmak,
- Tarihi Braunstein Apartmanı’nın girişinde bulunan Civan’a uğrayıp tasarımcısı Bahar ile sohbet etmek, “bir İstanbul beyefendisi” için özenle hazırlanmış yeni giysi koleksiyonlarına bakmak,
- Der-liebling’de Banu’nun atölyesinde bir takı yapımının küçük bir kesitine tanıklık etmek,
- Galip Dede’deki Netses’te anılar yolculuğuna çıkıp, Mr. Frog’s Record Store’da plaklar arasında kaybolmak,
- Galata Kulesi’nin karşısında, Anemon Oteli’nin bodrum katında yer alan Sensus Galata’da arkadaşlarla buluşup yerli şarapların keyfine varmak,
- Galata’nın tarihi apartmanlarının birinde evde gibi hissederek kahvaltı yapmak için Privato Cafe’ye gitmek,
- Postane İstanbul’un tarihi binasının kafesinde vakit geçirmek, terasından manzaralara bakmak,
- Dibek ve Tatar Beyi Sokak’ın kuş sesleri eşliğinde bir yürüyüş yapıp, Vacilando Cafe’nin sokağa bakan masalarına oturup mola vermek,
- Salon Galata’da bir öğle yemeği yemek.
Ayaküstü Sohbetler
- Galip Dede Caddesi’nden Yüksekkaldırım’a ilerlerken solda dikkat çeken Kamer Pul Evi’ne uğrayıp Galata’nın dününü Arman Arıkan’dan dinlediğim günü unutamıyorum. Kendisi, 10 yaşında babası sayesinde tanıştığı pul koleksiyonu dünyasını, bugüne kadar taşımış koleksiyonerlerden. Ben de bir gün, balık temalı koleksiyonum için buradan aldığım desenli pullar arasında zamanda yolculuğa çıkmıştım. Pula ve tarihe ilginiz varsa uğramanız gereken noktalardan biri burası!
- Eski İngiliz Karakolu (1904) binasının restore edilmiş hali; ne yazık ki geçtiğimiz günlerde kapılarını kapayan Galata House’un sahipleri dünya tatlısı Nadire ve Mete Göktuğ çifti. Mimarlığa, Galata’nın yaşam serüvenine, ailenin restoranındaki tattığım Gürcü şaraplarına dair sohbetler ettiğimiz bu adrese muhakkak yolunuzu düşürün. Eğer çift oralardaysa, muhakkak sohbet edin. Burada tattığım tarhunlu eti, cevizli patlıcan sarmasını ve Nadire Hanım’ın piyano başında söylediği Kırım türkülerini unutmayacağım.
Kapak Fotoğrafı: Deniz Yılmaz Akman
İlginizi çekebilir: Deniz Yılmaz Akman’dan Asmalımescit
İlk yorumu siz yazın!