Gasoline Rainbow: Ross Kardeşler ile Sohbet
“İzleyiciyi özgürlük hissiyle saran bir yol hikayesi” diyor MUBI’nin tanıtım metni, Gasoline Rainbow için. Kardeş yönetmenler Bill Ross IV ve Turner Ross, Amerikan hayatını portreleyen 45365 (2009), Western (2015) ve Bloody Nose, Empty Pockets (2020) gibi belgesel filmleriyle tanınıyorlar. Yeni filmleri, dünya prömiyeri Venedik Film Festivali’nde yapılan Gasoline Rainbow ise ilk kurmaca filmleri. Amatör oyuncularına doğaçlama özgürlüğü tanımış olan oyuncu yönetmenlikleri, bu filmde de belgesel estetiğini korumalarını sağlıyor. Film, liseyi geride bırakan beş gencin Oregon’da son bir maceraya atılmasını resmediyor. Stop lambaları kırık bir minibüse doluşarak daha önce hiç gitmedikleri okyanus kıyısına doğru yola çıkan bu gençlerin tek bir arzusu var: Her şeyi boşvermek.
Bir ucu İstanbul’da, diğer iki ucu New Orleans ve Texas’ta olan bir Zoom odasında Ross Kardeşler ile buluştuk, Gasoline Rainbow hakkında konuştuk:
Öncelikle bu film için teşekkürler… Büyüme hikayelerini çok severim. Yol hikayelerini de çok severim. Üstelik ilk gençlik yıllarımı gerçekten çok özlüyorum. Bu yüzden bu film tam benlikti! Filmdeki beş gencin her birinin farklı hikayeleri var evet, ama onların iç çatışmalarını ya da farklı yönlere doğru bağımsız gelişimlerini pek görmüyoruz. Aksine, sanki bir bütün olarak olarak büyüyor, bu yolculuğu tek bir vücutmuş gibi tecrübe ediyorlar. Sizin de niyetiniz bu muydu?
Turner Ross: Bunu umuyorduk, evet. Onların dayanağı bireysellikleri değildi; bu süreci birlikte atlatmayı, arkadaşlıklarına inanmayı, aşka güvenmeyi, yalnız kalmak yerine dünyayla iç içe olmayı seçmekti. Onlar bir sürüydüler, birbirlerine inanıyorlardı ama aynı zamanda daha belirgin bir biçimde kendilerine de inanıyorlardı. Sanırım her biri yol boyunca biraz daha kendileri oldular. Ve evet, umudumuz, filmin kimliğini mekanın değil, grubun yaratmasıydı. Bize yol gösteren şey bu olacaktı.
Bill IV Ross: Aslında büyürkenki ilişkilerimizi anlatmak istedik. Bizim de çeşitli sürülerimiz vardı. Ama bence uzaktan baktığınızda bu sürülerin hepsinin tek bir ekosistemi olduğunu anlayabilirdiniz. Yani evet ufak bireysel farklılıklar olsa da, çoğunlukla bir grup vardır. Bizim niyetimiz de o grubu anlatmaktı.
Öte yandan bu bir belgesel değil ama bence bir belgesele çok benziyor. En basitinden, tüm oyuncularınız filmde kendi isimlerini kullanıyorlar. Bu beş gençle yola çıkmak sizde ne kadar gerçek bir ‘road trip’ hissi yarattı ve bu filmi neden bir belgesel olarak çekmek istemediniz?
Turner Ross: Belgesel olabilmesi için bu olayı gerçekleşirken tesadüfen bulmuş olmamız, onu takip etmemiz ve hiçbir şekilde müdahale etmememiz gerekirdi. Evrensel bir şey yaratmak istedik. Hayatımız boyunca buna benzer şeyler yaparak çok zaman harcadık ve hâlâ da harcamaya devam ediyoruz. Yani böyle bir yol hikayesinin nasıl işlediğine ve nelerle karşılaşılabileceğine dair oldukça iyi bir fikrimiz vardı. Oyuncu kadromuz için de gerçek bir yol hikayesinden farklı değildi, sadece filmin hikayesinden daha uzun sürdü. Altı günde geçen bir film için altı hafta çekim yaptık. Gerçekte altı haftalık doğrusal bir maceranın içindeydik ve kamera arkasında yaşanan birçok şey, filmde olmayan pek çok deneyim ve sohbet bu maceranın parçasıydı. Yani hepimiz için, ekip olarak bizim için de, oyuncular için de büyük bir katarsis, büyüme ve dünyayla etkileşim kurma deneyimiydi. Demek istediğim, en gerçek, en iyi etkileşimlerin gerçek olması ve ekrandaki insanlar tarafından yaşanması açısından belgesel yönleri de var. Herkes bir filmde olduğunu biliyor, neden orada olduğunu anlıyor. Oyuncular hangi rolü oynadıklarını, hangi konumda olduklarını ve bunun ne anlama geldiğini anlıyorlar. Ama eğer bunun üzerine yeterince uzun süre ve yeterince iyi bir şekilde gidersen, uygun koşulları yaratırsan, tüm bunlar ortadan kaybolur. Bütün saçmalıklar ortadan kaybolma eğilimindedir. Geriye şimdiki zamanla olan o güzel etkileşim kalır. Bunlar yazamayacağımız şeylerdir. Filmi iyi yapan da budur.
Benim filmle Gasoline Rainbow ile ilgili en sevdiğim şeylerden biri şey oldu: Hani bazı filmlerde her şey ardarda o kadar kötü gider ve film gerçekten karanlık bir hal alır ya da bazen her şey inanılamayacak derecede iyimser bir şekilde ilerler, her şey yolunda gider. Burada ikisi de yoktu. Başlarına kötü şeyler de geldi, karşılarına iyi insanlar da çıktı… Olan iyi ya da kötü şeylerin matematiği ya da dengesi üzerine ne kadar düşündünüz?
Bill IV Ross: Başlangıçta filmi biraz daha karanlık, biraz daha ‘fazla’, belki daha ‘film-gibi’ yani daha dramatik şeyler olacak şekilde tasarlamıştık. Ama bilirsin, hayat deneyimlerimizin çoğunda olduğu gibi böyle bir yolculuğa çıktığında da, bazı iniş-çıkışlar olsa da hiçbir zaman her şey tüm o ani patlamaların olduğu bir Michael Bay filmine dönüşmüyor. Bu kritik kararı vermelisin, yoksa her şey havaya uçacak diye bir şey gerçek hayatta yok. İniş-çıkışların suni, boş dalgalar gibi gözükmemesini, hafif olmasını istedik. Bu da filmin ne kadar doğal hissettirdiğini ve çocukların çevrelerindeki dünyayla nasıl etkileşimde bulunduğunu etkiledi.
Turner Ross: İnsanları dünyayla bağ kurmaktan ya da diğer insanlarla etkileşime girmekten caydıran, ötekilik korkusu yaratan bir film yapmak istemedik. Bu çocukların meselesi de bu değildi. Saçma sapan dramatik anlar yerine “Olur böyle şeyler, herkesin başına gelir.” demek istedik. Onların da başına ‘böyle şeyler’ gelmiş, hayatlarının arka planında bir şeyler olmuş. Şimdi ise birlikte bir yolculuğa çıkmaya karar vermişler ve birbirleriyle etkileşime girmekten de korkmuyorlar. Birbirlerine arka çıkıyorlar ve yeni şeyler öğrenmek, yeni şeyler görmek ve birer insan olarak gelişmek konusunda daha meraklılar.
Filmde “Her yer benim evim ama aslında hiçbir yer evim değil.” gibi bir replik vardı. Hikayesini anlattığınız bu beş genç, evlerinin neresi olduğunu mu bulmaya çalışıyor, yoksa kim olduklarını mı? Yoksa sizce bu ikisi çok mu alakalı?
Turner Ross: Evet, bence çok alakalılar. Hepsinin evle ilgili sorunları var ve belli ki daha fazlasını arıyorlar. Kimliklerini arıyorlar. Bilinmeyenle yüzleşirken aynı zamanda güvenlik ya da barınma ihtiyaçları için de birbirlerini kolluyorlar. Filmin sonunu açık uçlu bırakmamızın nedeni bu. Sahilde yürüdükten sonra ne yaptılar? Size onların gerçek hayatlarında ne yaptıklarını anlatabilirim ama film bu değil. Birlikte bir şeyler yaşadılar. Hepsi evlerinden ayrıldı ve her şey yolundaydı. Bir şekilde gidecekleri yere vardılar ve değişmiş olarak geri döndüler. Ama bunu birlikte yaptılar, birbirlerini kolladılar ve yeni bir şeye doğru ilerlediklerini biliyorlar. Artık bir eşiği geçmiş sayılırlar, artık ev saydıklarının ne olduğunu keşfetme hakkına sahipler.
Film Oregon’da geçiyor. Oregon ve bağımsız sinema deyince de Kelly Reichardt sineması düşünmeden edemiyorum. Onun filmlerinde sizi etkileyen, hatta belki Gasoline Rainbow için size ilham veren bir şeyler oldu mu?
Turner Ross: Aslında tahmin edemeyeceğin bir etkisi oldu. Yeni filmi için arkadaşımızın dövme stüdyosunu kiralamıştı, bu sayede arkadaşımız da gelip bizimle çalıştı. Yeni dövmelerimiz bile oldu. (Gülüyor.) Neyse, evet büyük bir hayranıyız ama Gus Van Sant’ın üzerimizdeki etkisinin daha fazla olduğunu söyleyebilirim.
Bir önceki filminiz Bloody Nose, Empty Pockets’ın Las Vegas’taki bir bar ve müdavimlerinin hikayesini anlattığını hatırlıyorum. Gasoline Rainbow’da bu gençler bir yolculuğa, bir arayışa çıkarak kendilerini bulmaya çalışıyorlar. Bloody Nose, Empty Pockets’ta gördüğümüz insanlar ise güvenli alanlarına, ait oldukları yere sığınıyorlar. Merak ettim, kendinizle ya da düşüncelerinizle baş başa kalmaya, uzaklaşmaya ihtiyacınız olduğunda yola çıkanlardan mısınız yoksa en sevdiği bara gidenlerden mi?
Bill IV Ross: Yolculuğa çıkıp yeni bir bar bulanlardan.. (Gülüyor.)
Turner Ross: Her zaman! Aslında değişiyor, ikisini de seviyoruz. Ama evet, ikisi de aryı deneyimler ve bu aralar yaptığımız gezilerin çoğu gidip bir yerlerde kaybolmak ve kendimizi bilmediğimiz bir yerde bulmak, yeni insanlarla tanışmak ve ne hikayeleri olduğunu keşfetmek üzerine. Bu bizim için en büyük mutluluklardan biri.
Bir diğer seçenek de en sevdiğiniz bara gidip, birlikte yolculuğa çıkacak birilerini bulmak olabilir…
Bill IV Ross: İşte bu! Sanırım böyle hikayelerimiz de vardır, eminim bunu yapmışızdır.
Efe Çakarel’in ismini yapımcılar arasında gördüm. Bu, onun ve MUBI’nin yapım sürecinden beri projeye dahil oldukları anlamına mı geliyor?
Turner Ross: Evet, sanırım biz onların öncü projelerinden, finansmanını üstlendikleri ilk filmlerden biriyiz. Yüksek riskli olmamıza rağmen. (Gülüyor.) Bize olan inançlarını takdir ediyoruz. Onlarla çalışmaktan büyük keyif aldık.
Bill IV Ross: Ve inanılmazlardı. En başından beri yanımızdalardı ve istediğimiz her şeyi sağladılar. Bize istediklerimizi yapabilmemiz için alan ve özgürlük verdiler.
Gasoline Rainbow’u MUBI’de izleyebilir, MUBI’ye buradan üye olabilirsiniz.
İlk yorumu siz yazın!