Geleneksel Zanaatlara Modern Yorumlar: Yeni Bir Bakış
Halıdaki tüm renklerin akışkan bir hale gelip yerde birikerek oluşturduğu desenlere ilk rastladığımda photoshop yapıldığını düşünmüştüm. Ancak gerçekten elde dokunarak bu halıların üretildiğini öğrendiğimde gerçekten hayran kaldım. Geleneksel bir şeyi dokusunu koruyarak modernize etmek zorlu bir süreç. Bu nedenle yazıma bu süreci bu kadar iyi bir şekilde yansıtmış sanatçıyı (Faig Ahmed) ve ülkemizden, geleneksel zanaatlara modern yorumlar getiren isimleri tanıtmak istedim.
Faig Ahmed, Azeri bir sanatçı. Uzak olmadığımız, dahası bir çok ortak yanımızın bulunduğu bir kültürden çıkan işler ister istemez yakınlık hissettiriyor. Hele ki halıcılık gibi Türkiye’de de halen ölmemiş bir zanaat ile ilgili olunca. Sanatçıyı İstanbul Modern’in “Uluslararası Misafir Sanatçı” programı ile Türkiye’de ağırlamışız, çok değil bu senenin başında. Bu program çerçevesinde yapılan röportajı izleyerek ve bir başka söyleşiyi okuyarak sanatçının bakış açısı hakkında biraz bilgi sahibi oldum.
Sanatçıya halıya nasıl başladığı sorulduğunda “Halıyla başlamamın nedeni kişisel ve toplumsal hafızamızda yer alan bu objeyi sevmemdi, her toplumdaki simetriyi yansıtmasıydı.” şeklinde cevap veriyor. Faig Ahmed’in yaşadığı şehir olan Bakü de İstanbul gibi Batı ve Doğu’nun felsefi olarak etkili olduğu bir şehir. Bu etki sanatçının eserlerinde gözle görülür bir hale geliyor. Hafıza ve geleneklerle bağ kurduğumuz bu çalışmaların dokunulabilir ve hissedilir olmasını tercih eden sanatçı, kaos ve düzeni halılarda birleştiriyor. Çalışmalarındaki halılar bir şekilde simetrik ve bildik düzenden çıkarak, günlük hayatın kaosunun içerisine giriyor.
Türkiye’den bu şekilde zanaatı modern olarak yorumlamış kişilerden ilk aklıma gelen bir örnek; endüstriyel tasarımcı meslektaşım Özlem Yalım’ın el yapımı yorgan üzerine yaptığı modern tasarım. Geçmişte her köşe başında yorgancıların bulunduğu ülkemizde endüstriyelleşme ile unutulmaya yüz tutmuş bir meslek haline geldi yorgancılık. Ancak zanaatın modernize edilmesi ile günümüzde değer görebilir.
Ülkemizde sürdürülen bir diğer zanaat ise bakırcılık. Hala daha çoğu büyük şehrimizde bakırcılar çarşısı bulunuyor. Bakır dendiğinde ise ilk akla gelen bakır cezvelerimiz. Oysa ki şu an çoğumuzun evinde elektronik Türk kahvesi demleme cihazları bulunuyor. Bu cihazlarla birlikte yavaş yavaş sözel olarak nesilden nesile geçen kültürümüzü kaybedeceğiz belki de. Çocuklarımızın kahve 3 taşım bakır cezvede köpürecek, kırk yıl hatrı olur gibi deyimlerden haberi olmayacak. Aradaki yüzyıllar içinde oluşmuş deneyim kaybolacak. O yüzden biraz nostalji iyidir, kültürü yaşatır. Modern dokunuşlar ile kültürü yaşatmaya devam etmek ise en güzeli. “Bakır İstanbul” markası bu zanaat geleneğini alarak günümüz çizgilerine yakışacak hale getiriyor.
Zanaat konusuna girmişken kendi yaptığım çalışmalardan bahsetmeden geçemiyorum. 2018 yılında kurduğum IOA Design markası altında Türkiye’nin doğal madenlerinden mermeri şekillendirerek özgün ve yaratıcı tasarımlar ortaya çıkarmak üzerine uğraşıyorum. Bunu yaparken kültürümüze ait sembolleri kullanmaya da çalışıyorum. Bunu en görünür şekilde yaptığım tasarımlarımdan biri ise Anadolu’da kadını anlatan sembollerden biri olan bereket sembolü kazınarak yapılan mermer takı standı.
Her geçen gün kültürümüzü ayakta tutmak adına tasarımcılar ve sanatçılar olarak eserler ortaya koyuyoruz. Kültürümüze ait geleneksel değerlerin hafızalarımıza tutunma çabası aslında, bazen bir ürün, bazen ise bir sembolle. Yüzyıllar içinde oluşan bu mirasın unutulmaması için modern dokunuşlara ihtiyacı var.
Kapak Fotoğrafı: BiguMigu
İlginizi çekebilir: Irmak Özer’den Selanik’te 3 Kuşak Zanaatın Hikayesi
Anadolu ya uğrayın her şehrin ayrı güzelliklerinde apayrı halılar var, ama iş kadir kıymet bilmye geldiğinde ise antika dükkanlarında 🙂