İlk yorumu siz yazın!
Caddebostan'da Gerçek İtalyan Mutfağı - Ristorante il Padrino
“il Padrino, 1990 yılında İstanbul’un ilk İtalyan restorantı olarak Caddebostan’da hizmet vermeye başlamış, İtalyan mutfağının Türk damak zevkiyle sentezlenmesi sonucunda oluşmuş menüsü, titizlikle seçilmiş eğitimli personeli ve kusursuz hizmet anlayışı ile kısa sürede bir Caddebostan klasiği haline gelmiştir.”
Biraz İtalyan mutfağından bahsedelim… İtalyan mutfağının kökeni milattan önceye kadar ulaşır. Zaman içerisinde Antik Yunan, Antik Roma, Bizans gibi bir çok farklı kültürden etkilenerek değişimlere uğramıştır. Ama asıl değişim süreci Yeni Dünya’nın keşfi ile başlar… Evet en önemli malzemesi olan “domates” ile tanışma… “Bölgesel çeşitliliğin” ve “lezzet çeşitliliğinin” inanılmaz derecede olduğu bir mutfaktır. Bazen sadece 2, bazen de 8 malzemeden oluşan yemeklerin olduğu çok sade bir mutfaktır. Tabii bu sadeliğin mükemmel olmasının sebebi malzemenin en kalitelisinin kullanılmasıdır….
“Sadelik ile gelen lezzet” Benim mutfaktaki değişmezimdir. Kaliteli malzemeler ile hazırlanmış, sadece bir hamur, domates sos ve peynir ile yapılan “Margherita” pizzasının lezzetini hayal edin. İşte bu yüzden İtalyan mutfağı favorilerimden biridir.
1990’ların İstanbul’unun belki başlarını hayal-meyal hatırlıyor olabilirim ama il Padrino’ya gittiğim zamanları hiç unutmadım. Tabii küçüklüğümde ana menü’de olanlar porsiyon olarak çok büyüktü ve çoçuk menüsünden (zürafa şeklindeydi menü) yerdik.Tatlarını hatırlıyorum ve ana menüde sunulan ile aynı kalitedeydiler. İnanın bana, bu çok önemli bir detay. Genelde çoğu restoran işletmesi küçük misafirleri için bu kadar özen göstermez… Zaman geçti ben büyüdüm. Ana menüden lezzetler tatmaya başladım. Bazen “pasta” yedim. Bazen “pizza”. Bazen ızgara et yedim. Sonra tekrar başa döndüm “pasta” yedim. Bazen sadece salata yedim….. Ama! Ne zaman hangisini seçtiysem hiç hayal kırıklığına uğramadım.
Peki neden il Padrino’da sunulan yemekler bu kadar güzel?
Önce makarnaları ile ilgili konuşalım. Makarnaları taze hamurdan hazırlanıyor. Bu ciddi bir fark yaratıyor. Çünkü hazırladığınız hamurda kullanacağınız un ve yumurta ne kadar kaliteliyse, ortaya çıkan hamur da bir o kadar lezzetli olur. Tabii tazeliğin verdiği lezzet tartışılamaz. Ayrıca mutfaktaki Chef’leri mükemmel “al dente” pişiriyorlar. Az önce söylediklerim pizza hamuru için de geçerli. Pizza hamurunda kullanılan un, maya, süt, irmik, zeytinyağı kalitesi ne kadar iyiyse ortaya o kadar lezzetli bir hamur çıkar.
Pizzalarından bahsedersem…. Ben hayatımın en güzel pizzasını İtalya’da yemedim. Hayır Amerika’da da yemedim. Hayır İngiltere’de de yemedim. Hayır Hollanda’da da yemedim. Hayır orada da yemedim. Hayatımın en güzel pizzasını Davos/İsviçre’de yedim. Aklınızı başınızdan alacak pizzalar yapılıyor. O hamurun inceliği, lezzeti ve çıtırlığı. Mozzerella’nın lezzeti, domates sosunun lezzeti, üzerindeki malzemelerin lezzeti inanın başka bir boyutta. İtalya’da denediğim pizzalar tabii ki inanılmazdı ama İsviçre’dekiler daha da inanılmazdı. Gururla ve mutlulukla söylebilirim ki Il Padrino’nun pizzaları İsviçre’de yediklerime çok yakın.
Soslar ve sosları destekleyen malzemelerden bahsedelim. Soslar hangi mutfak olursa olsun ciddi ve süreklilik isteyen bir konudur. Yemeğin sadece süsü değildir. Çok ciddi bir lezzet sağlayıcıdır. Hele ki İtalyan mutfağında olduğu gibi, sunduğunuz yiyecekler sos içerikli ise bu konuda çok daha özen göstermeniz gerekir. Soslar ile beraber kullanılacak olan deniz ürünleri, peynirler, şarküteri çeşitleri, sebzeler, etler gibi destekleyici ürünlerin de özenle seçilmesi, hazırlanması ve kalite sürekliliğinin sağlanması, tabii son olarak ta Chef’in bunu en iyi şekilde hazırlaması gerekmektedir. Çünkü sunulan yemeğin kalitesini ve bununla beraber müşteri memnuniyetini sağlayacak olan budur. Son olarak kullanılacak sosların yapılması.
“Biraz domates, bol salça, biraz zeytinyağı, biraz tuz/karabiber ile karşınızda muhteşem bir domates sos” olmaz. Eğer “Bolognese” sos içeren bir yemek yiyecekseniz içinde mikron boyutunda çekilmiş aşırı yağlı kıyma olmamalı. Kremalı ve Gorgonzola peynirli Tagliatelle ısmarladıysanız, size sunulan yemeğin içinde aşırı krema olmaması ve Gorgonzolayı hissedebilmeniz lazım. Kısacası sos ağzınızda sizinle konuşmalı. Yoğunluğunu, içeriğini ve lezzetini hissetmelisiniz.
Peki il Padrino’da soslar ne kadar başarılı derseniz… Ben ne zaman il Padrino’ya gitsem, tabii canım et ya da pizza istemez ise, deniz ürünlü spaghetti “Spaghetti frutti di mare” yerim. Seneler önce ilk deneyimlediğim lezzet ne ise, bu akşam da yediğim lezzet aynı ve mükemmeldi.
Izgaraları nasıl? Burası benim İstanbul’da tek ızgara et yediğim yer… Kesinlikle ızgara bonfile ya da “fiorentina” yemelisiniz. Sunulan etler mükemmel dinlendirilmiş. Ağzınıza attığınızda aslında hem mutlu oluyorsunuz hem de bir o kadar mutsuz. Çünkü o muhteşem lezzet ağzınızda eriyor gidiyor bir anda ve bir bakmışsınız tabağınızdaki o muhteşem et bitmiş. Tabii etin yanında sunulan; mükemmel kızarmış patates kızartmaları, taze yeşillik ve sebze garnitürleri birbirinden lezzetli. Mutlaka deneyin. Orta pişmiş yemenizi tavsiye ederim.
Başlangıçlar, her zaman taze ve leziz. Ana yemekler kadar kaliteli. Benim favorilerim; Bruschetta, deniz mahsülleri salatası, bonfile dilimli salata ve yiyebileceğeniz en güzel dana “carpaccio”.
Tabii bu kadar yemeğin üzerine tatlı olmazsa olmaz. Bütün tatlıları çok güzel ama size özellikle tavsiye edeceğim 3 tatlısı var. Creme Brulee, Parfait ve Tiramisu. Ne kadar mı güzeller? İnanın çok güzeller. Roma seyehatimde inanın il Padrino’nun Tiramisu’sunu aradım. İnanılmaz hafif, içinde gerçek mascarpone’yi, espresso’yu ve alkolü hissediyorsunuz. Parfait’yi ve çikolata sosunu da kendileri yapıyorlar. Sıcak yaz günlerinde inanılmaz serinletici ve leziz. Yumurta kokan Creme Brulee yemekten sıkıldınız mı? Hiç beklemeyin ve hemen gidin ve bir Creme Brulee ısmarlayın. il Padrino’da Creme Brulee’nin olması gerektiği gibi yiyebileceğiniz başlıca yerlerden biri diyebilirim.
Hep mutfaktan bahsettim, birazda salon alanından, servisten bahsetmek istiyorum. İstanbul içerisinde bu kadar profesyonel bir ekibi başka bir yerde bulmanız zor ki burada bahsettiğim servis elemanları çok uzun zamandır oradalar… Hatta yanılmıyorsam çoğu ilk açıldığından beri var… Servis çalışanlarının hepsi cana yakınlığı ve güler yüzlülüğü sizi daha ilk girdiğiniz andan itibaren pozitif enerjiyle yüklemeye başlıyor. İşlerini gerçekten çok iyi biliyorlar. Çözüm odaklılar. Menüye, şaraplara inanılmaz hakimler ve en güzel özelliklerinden biri iyi derecede yabancı dil biliyor olmaları. İstediğiniz yabancı misafirinizi götürün. Hatta yabancı misafiriniz tek başına gitsin. İngilizce basılmış bir menü yok ama il Padrino’nun muhteşem servis çalışanları her şeyi anlatacak. O kişiyi yönlendirecekler ve muhteşem bir İtalyan yemeği deneyimi yaşamasını sağlayacaklar. Bu birçok kişiye önemsiz gelebilir ama emin olun çok önemli bir detay.
Peki neden il Padrino’da sunulan yemekler bu kadar güzel?
Çünkü il Padrino, İtalyan mutfağının özgünlüğü oluşturan; sadelik ve kaliteli malzeme ile beraber, bizim damak zevkimize uyacak ufak ayarlamalar, kemikleşmiş süper bir mutfak ve salon ekibi ile bunu başarıyor. Tabii burada çalışanlarına verdiği değer ile beraber bu değer çalışanlardan, misafirlere aktarılıyor.
İşte cevabı bu…
Fahri, yazıyı okurken sabah olmasına rağmen canım nasıl pizza ve deniz mahsüllü makarna istedi anlatamam. Böyle bir mekan yazını senden okumak ayrı bir keyif verdi bana. Bu yazıyı acil il Padrino ve tüm İtalyan yemeği severler okumalı 🙂
Çok teşekkür ederim Lisya 🙂 beğendiğine çok sevindim. Eh o zaman bu haftasonu nereye gideceğin belli oldu 🙂