Gerçek mi? Hayal Gücü mü? Bellek mi?: Prassinos'un İzlerinden Kendine Yürümek
Pera Müzesi bir süredir Bir Sanatçının İzinde: İstanbul -Paris -İstanbul başlıklı Mario Prassinos sergisine ev sahipliği yapıyor. Özge Özdemir’den serginin hikayesini tüm ayrıntılarıyla öğrenene dek, beni bu denli derinden etkileyebileceğini tahmin bile etmiyordum.
Prassinos 1916’da Rum-İtalyan ve sanatçı bir ailede dünyaya geliyor, mübadele zamanı 6 yaşındayken ailesiyle birlikte Fransa’daki Nanterre’e yerleşiyor. Sanatçının gençlik yılları Avrupa’da sürrealizm akımının hakim olduğu zamana denk geliyor ve akademik bir sanat eğitimi almamış olmasına rağmen çalışmalarında kendini sürrealizmle ifade ediyor. Sonraları realist bir anlayışa yöneldiğini gözlemlesek de, tüm çalışmalarında imgenin gücünü okumaya devam ediyoruz. Yunanistan’a yaptığı bir gezide her yer ona Büyükada’yı anımsatıyor ve kendi kaleminden bir cümleden öğreniyoruz ki hep bir gün İstanbul’a, Pera’daki evlerine dönmeyi hayal ediyor. Pera Müzesi bu hayali gerçek kılmak üzere Prassinos’u 100. yaşında ait olduğu yere, doğduğu semt olan Pera’ya geri getiriyor. Sergi hakkındaki diğer detaylara buradan ulaşabilirsiniz.
Pèretextat, No. 19 (1973) | Tuval üzerine yağlıboya, 130 x 97 cm. FNAC 35330 | Centre national des arts plastiques | © ADAGP, Paris 2016
Sergide dokuma üzerine mürekkep, ağaç üzerine baskı ve bakır üzerine işli eserler mevcuttu. Prassinos’un tüm eserleri, kendi içerisinde yaşadığı dönemlere göre şekillenmiş. Her dönemi bir nesne üzerine işlemiş ve o nesnenin farklı yorumlarıyla ilerlemiş. Mübadele anıları maalesef hep köksüzlük ve özlemler üzerine inşaa edilmiş olduğundan olsa gerek, Prassinos’un eserleri de hep geçmiş üzerine. Felsefe atölyesi de dedesi Pretextat’ın portreleri üzerine kuruluydu. Dedesini hatırlamak istediğinde hafızasında bir türlü toparlayamamış, ağzını burnunu şakaklarını tek tek hatırlayabiliyorken bir araya getirememiş ve çareyi resmetmekte bulmuş.
Neden orada olduğumu anlamakta gecikmedim, Prassinos gibi köklerimi değiştirmek zorunda kalmış, bir süre köksüz hissetmiş (belki de bu yüzden o kadar çok ağaç çizmiştir, kim bilir) ve sonra kendi özlemlerimle kendimi yoğurup yeni bir dünya yaratmıştım. Onun izlerinde kendime rastlamak şaşırtıcı olsa da sanat ve felsefenin amacına oldukça uygun bir durum oldu. Nihayetinde felsefe aracılığıyla anlamlanıyor, sanat aracılığıyla da bu anlamı ifade ediyorduk.
Çalışma boyunca bize rehberlik eden Özge Özdemir “Çocuklar İçin Felsefe” atölyelerini yürütüyor ve orada yetişkinler için de kullandığı bir model üzerine adım adım işlediği bir atölye yaratmış. Farklı meslek ve uğraşları benimsemiş kişilerin bir araya gelerek aynı soru üzerine yaptığı farklı yorumlar insana ayna tutuyor, başka pencerelerden aynı yere bakıp farklı şeyler görüyorduk ve her anı başka bir anlam, başka bir çıkarım, başka bir farkındalık oldu.
Hatırlarken hayal gücü mü devredeydi, nesne mi? Nesne var derken, bir ara yok oldu ve sonra nesneyi tekrar var ettik. Öğrenme çukuru denen yere düştüğünde var dediklerin yok olabiliyordu ve rehberiniz sizi oradan çıkaracak soruyu sorana dek gerçekliklerinizi yitirebiliyordunuz. O çukurdan başka bir gerçekle çıkmak ya da gerçeğinizin metamorfoza uğramış olması da başka bir seçenek.
Herkes portreyi kendi ihtiyaç ve anlam çabasına göre değerlendiriyor ve bunu görmek; yaşadığımız ana bakışımızı, yani yaratımımızı etkiliyordu. En azından benim böyle oldu. Pera Müzesi’nin sanatı felsefe üzerinden yorumlayan bu atölyesi, eserlerin koridorlarında kendinizle karşılaşmanıza neden olduğu için muazzam derecede etkileyici. Çıktığınızda cebinizde sorularınız, cevaplarınız ve günlük yaşamda kullanacağınız yeni pencereleriniz oluveriyor.
_Sahi, hatırlarken her hatırlayış bir başka değil mi?
_İzlerini kaybettiğimiz yüzleri anımsamak için detaylar eklemiyor muyuz?
_Bazen fondaki mekan başkalaşmıyor mu?
_Hatırlarken asıl nesneyi unutmuş ve başka bir gerçeklik inşaa etmiş buluyor musunuz kendinizi?
_Kendimizi yazarak, çizerek ya da konuşarak ifade ettiğimizde gerçek üzerinden mi, hayal üzerinden mi ifade ediyorduk?
_Pretextat gerçek ama peki ya portresi ne kadar gerçek?
Sorular çoğaldıkça somut ilerlemek isteyen zihnime uydum ve kendi dedemi hatırlamaya çalıştım; bir araya getirebildiklerimi ve getiremediklerimi fark ettim, detayları tamamlıyordu zihnim. Zihni yönetmemiz gerekiyorken, zihin bizi yönetiyor, başka yollara, başka hayallere ve bazen hala aynı insan zannettiğimiz başka insanlara sürüklüyordu bizi.
Önce kaybolmak ve sonra bulmak ve başkalaşmak için bu deneyimi kesinlikle yaşamalısınız. Başka bir kapıdan geçmeden önce, kapının nereye açılacağını bir pencereden görmek isteyebilirsiniz!
Sergiyi 25 Mayıs – 14 Ağustos tarihleri arasında ziyaret edebilir, bir sonraki atölyeye 15 Temmuz’da katılabilirsiniz.
İlk yorumu siz yazın!