Good City Sounds: Hayal Kurduran Podcast
“Gözlerini kapat. Paristesin, Montmarte’de dolaşıyorsun. Arkanda Sacre Coeur kalabalığın içinde yükseliyor ve her yerde turistlerin portrelerini çizen sokak sanatçıları var. En sevdiğin kahve dükkanı The Hardware Société’ye doğru yürürken insanların gitar taşıyan bir adamın etrafında toplandığını görüyorsun. Saniyeler içinde kendisi Edith Piaf çalmaya başlıyor…”
Bundan aylar önce henüz aşılar yapılmaya başlanmamış ve bir daha ne zaman seyahat edilebileceği çok da belli değilken bir gece Spotify’da karşıma Good City Sounds isimli bir Podcast hesabı çıktı. Hesaba girdiğimde sevdiğim bir sürü şehre ait ses kayıtları bulunduğunu fark ettim. Her biri yukarıda örneğini gördüğünüz gibi dinleyicileri hayal kurmaya sevk eden kayıtlardı.
Hayal kurmayı sonra bu hayalleri gerçekleştirmeyi çok seven birisi olarak hemen takibe aldım ve o zamandan beri ne zaman bunalsam, bir yerlere gitmek istesem ya da sadece rahatlamak istesem sevdiğim ya da görmek istediğim şehirlerden birini seçiyorum. O an istersem Londra’da bir kafede oturuyorum, istersem Roma’da akşam yemeğinde oluyorum ya da istersem Paris’te Bar du Marché’de romantik bir akşam geçiriyorum.
Her seferinde de bu harika fikrin sahibine içinden övgüler sunuyorum. Yaşadığımız olağan dışı bir yıl boyunca bir daha asla kalabalıklarda sevdiğimiz şehirlerde gezemeyeceğimizi düşünürken kendimizi gerçek bir cenderenin içinde gibi hissettik çoğu zaman. Bu gibi zor zamanlarda bizim için büyük bir nimet olan hayal kurmayı çok değerli buluyorum. Üstelik eğer bir şeyin hayalini kurabiliyorsak onu gerçekleştirme potansiyelimiz olduğuna da çok inanıyorum. Bu nedenle bu Podcast’i diğer dinlediğim tüm Podcast’lerden ayrı tutuyorum.
Podcast’in sahibini araştırdığımda öğrendim ki Instagram’da Good City Guides isimli çok güzel bir hesabın sahibi Özge Akpınar bu harika fikrin yaratıcısıymış. Hemen kendisi ile tanışmak ve theMagger okuyucuları ile Good City Sounds hikayesini paylaşmak istedim.
Beni kırmayarak tüm sorularıma içtenlikle cevap verdiği için kendisine tekrar çok teşekkür ediyorum. Siz, bu güzel söyleşiyi okumaya geçmeden önce mutlaka Condé Nast Traveller’ın da dikkatinden kaçmayan Good City Sounds‘u dinlemenizi tavsiye ediyorum!
Özge Hanım, Good City Sound fikri nasıl ortaya çıktı?
Good City Sounds fikrine gelmeden, kısaca Good City Guides’dan bahsetmek isterim. Good City Guides platformunu yaklaşık 4.5 yıl önce kurdum. İspanya’da yaptığım master sonrası, seyahat etmenin hazzını bir kez alınca, Avrupa’dan kopamadım ve eşimle sürekli seyahatlere çıkmaya başladık; bunlardan bazıları iş bazıları ise özel seyahatler oluyordu. Benim bir mottom var, gittiğim yerlerde turist gibi gezmek istemiyorum. Orda yaşayan lokaller nereye gidiyor, sabah kahvesini nerde içiyor, pazar öğleden sonra nerde takılıyorsa oraya gitmek istiyorum. Bunu bilen arkadaşlarımız da, bizden sonra aynı şehre gidiyorlarsa bizden önerilerimizi istiyordu; biz de onlara uzun uzun mailler yazıyorduk. Sonra dedim ki, isteyen herkes bu maillere ulaşabilsin; bir Instagram sayfası ve web sitesi kurdum.
Pandemi patlayınca, herkes gibi bizim de planlı seyahatlerimiz iptal oldu. İlk başlarda aslında evde oturmanın getirdiği sakinleşme ve koşturmalı hayatlarımıza ara verme hissini sevmiştik. Fakat sonra sürekli evde olmak, seyahat edememek, yeni yerler görememek bir kapana sıkışmışlık hissi yarattı. Aslında biz seyahati kabuğumuzdan çıkmak, hayatımızda spontanlığa yer açmak ve yeni anılar biriktirmek için yapıyorduk. Bir anda bunlar gidince, bu sefer meditasyona merak saldım, döngüyü kırmak için. Headspace diye bir mobil uygulama var, sesle sizi yönlendirerek meditasyon yapmanızı sağlıyor. Şöyle diyordu bir bölümde: “Kendini en iyi hissettiğin ana git. Bu anda ne yapıyorsun? Etrafında ne var? Kim var? Nasıl kokuyor?, vs”. Ben hep bu gittiğim anlarda seyahatteyim: Barselona’da Gothic kilisesinin orda sokak müzisyenlerini dinliyorum, Roma’da La Mani in Pasta’ta arkadaşlarımızla yemekteyiz, Lizbon’da tramvaydayız… Böyle düşünürken, keşke şehirlerdeki bu özel anların seslerini dinleyebilsem diye hayal ettim ve Good City Sounds podcastini kurdum. Arkadaşlar gelin, ışınlanmanın formülünü buldum diye de Good City Guides’ı takip edenlere duyurdum. 😊
Podcast’te yayınladığınız tüm ortam sesleri sizin daha önce çektiğiniz videolardan mı oluşuyor? Sesler ile belirlediğiniz konsept o kadar uyumlu ki sanki daha önceden bunu düşünüp de o sesleri çekmişsiniz gibi.
Münih’e gelene kadar yayınladığım bölümlerin orjinal ses dosyaları karışık. Çoğu benim çektiğim videoların sesleri; ben zaten bir anda çok mutlu olursam onu unutmamak için videoya çekerim, canım sıkılınca da açıp açıp izlerim. O yüzden elimde çok video var. Bazılarını podcaste çevirirken üstüne farklı sesler koydum, bazılarındaki anları da çoğaltmak için izin alarak başkalarının çektiği sesleri kullandım. Ama Münih’e geldikten sonra çektiğim bölümler, düşünülerek ve direk o anda çektiğim ses kayıtlarından oluşuyor.
Beni kayıt yayınlarken daha motive eden şey ise, o kayıdın hikayesini yazmak. “Gözlerini kapa. Barselona’da El Born mahallesindesin ve akşam yemeğine doğru yürüyorsun. Saat 10 civarı. Arkadaşlarınla buluşacaksınız, ilk durağınız El Xampanyet, hem biraz tapas atıştırır, hem ayak üstü sohbet edersiniz…” diye gidiyor. Aslında podcastlerin bu küçük açıklayıcı hikayeleri kendi içinde mini rehberler.
Good City Sounds tamamen hayal kurmaya teşvik eden bir podcast. Sizin hayal kurmakla ilgili düşünceleriniz nedir? Takipçilerinizi hayal kurmaya teşvik ederken motivasyonunuz neydi? Sadece güzel birkaç dakika geçirmelerini sağlamak mı, pandeminin psikolojik etkilerini biraz da olsa hafifletebilmek mi yoksa hayal kurmanın ne kadar değerli olduğuna vurgu yapmak mı?
Çıkış noktam, pandemi döneminde seyahat etmeyi özleyen benim gibi herkese gözlerini kapatıp oturdukları yerden birkaç dakika boyunca sanki o an sevdikleri şehirde, en sevdikleri andalarmış gibi hayal etmelerini sağlamaktı. Herkesin geçtiği sıkıntılı zamanlarda, bir nebze olsun rahatlama sağlayabilmek istedim. Instagram’da sürekli “#tbt” seyahat fotoğrafları görmekten, “Ah ne güzel gezerdik” paylaşımlarını okumaktan sıkılmıştım. Podcasti yayınlamaya başladıktan sonra ise aslında insanlarda seyahat etmeyi hayal etmekten çok daha ötesine gittiğini gördüm: bebeğini uyutmak için Good City Sound’u açan anneler, bilgisayar başında çalışırken sanki Paris’te bir cafe’de çalışıyormuş gibi hissetmek isteyenler, uçakta dinleyerek kendini rahatlatanlar. Podcastin bence meditatif bir etkisi mutlaka var.
Hayal kurmaya geri dönmek isterim. Hayal kurmak nedense çocukça bir şey gibi görünüyor; büyüdükçe ya hayallerimiz küçülüyor ya da hayal kurduğumuzu söylemeye utanır hale geliyoruz. Hayattaki her güzel şey aslında hayal kurmakla başlıyor, ben de bunu söylemekten çekinmiyorum. Aynı dürtü ile, Aralık 2020’de, ikinci kapanma dönemi başladığında Pazar günleri “Newsletter” yayınlamaya başladım. Tam 6 ay boyunca, her Pazar, oturduğun yerden seni seyahate çıkaracak fikirler, sanatçılar, filmler, “Tekrar seyahat etmeye başladığında kendi gözlerimle görmem lazım” diyeceğin şehirler, gizli kalmış lokasyonlar hakkında yazdım. İnanılmaz güzel geri dönüşler aldım; neredeyse 5 yıldır dijital ortamda paylaşımlar yapıyorum hiç bu kadar içten, insanların hayatına dokunduğumu gördüğüm yorumlar okumamıştım. Şimdi 1. sezona ara verdik, 2. sezonda yeniden başlayacağız. Üye olmak isteyenler, bu linkten üye olabilirler.
Türkiye’den çeşme dışında başka podcast yayınınız olacak mı?
Şimdilik Türkiye’den başka yayınlama planım yok, ama bakalım belki de olur 😊
Yavaş yavaş açılmaya ve tüm dünyada normale dönmeye başladık. Yine de yeni bölümler olacak mı? (bence lütfen olsun 🙂 )
Evet, olacak! Münih’e taşınmamızla birlikte, önce burdan sonra da çevresinden yeni bölümler yayınlamak istiyorum. Hatta ilk yayını da geçtiğimiz hafta paylaştım. Henüz yayınlamadığım kayıtlar var; bazen bi andayken dur ses kaydı alayım diyorum burası çok güzelmiş, zamanla yayınlayacağım.
Ben Good City Sounds‘u Spotify’da tesadüfi bir şekilde buldum ve Türk olduğunu düşünmedim. Neden sonra kiminmiş bu hesap diye baktığımda çok sevindim. Podcast’in takipçi profili nasıl? Sadece Türk takipçileriniz mi var yoksa uluslararası bir trendi var mı?
Sadece Spotify verilerine bakarsam, en üst sırada Türkiye geliyor; çünkü ilk yayınları yaptığım 2020 Nisan-Mayıs-Haziran aylarında top trending podcast listesindeydi Türkiye’de. Türkiye’yi Hollanda, İngiltere, Amerika, Almanya, Belçika, Kanada, İtalya takip ediyor. 32 bin dinleyicisi var; o yüzden uluslararası erişiliyor diyebilirim. Ben kendi Instagram hesabım dışında podcasti herhangi bir platformda duyurmadım; farklı ülkelerden podcasti bulanlar tamamen internetin gücü sayesinde ulaşmışlar Good City Sounds’a 😊
Tekrar çok teşekkür ediyorum, bu bilgileri bizlerle paylaştığınız için…
Kapak Fotoğrafı: goodcityguides.co/good-city-sounds
İlginizi çekebilir: Petite Guide’dan Podcast Önerileri
Harika bir yazı olmuşş🙂 Bayıldımm!!