Güher & Süher Pekinel ile: Müziğe Dair Dolu Dolu Bir Sohbet
theMagger olarak müziğin farklı alanlarındaki öncü isimlerle sohbet etmeyi, onların deneyimlerinden ve geleceğe bakışlarından ilham almayı önemsiyoruz! Yakın zamanda, kariyerlerine pek çok şehri, onlarca konseri sığdıran, müzikaliteleri ve ulaştıkları mükemmeliyetle uzun yıllardır uluslararası müzik çevrelerinde hayranlıkla izlenen Güher ve Süher Pekinel ile sohbet etme şansı yakaladık.
Öncelikle bu keyifli röportaj vasıtasıyla tanışma şansı bulabildiğimiz için çok mutlu olduğumuzu söylemek isteriz. Herkesin aklındaki ilk soruyla başlamak istiyoruz. “Müzikal nefes derinliklerinize” odaklanabilmek için göz temasında bulunmadan çalma fikri nasıl doğdu?
New York’ta olmanın ilginç yanı farklı sanatsal üslupları ve disiplinleri inceleme fırsatıydı. Sık sık Julliard’daki tiyatro bölümünün oyunları ve provalarına giderek onlarını tekniklerini de inceleme şansımız oldu. Nefes ve sesin kullanımını keşfetmek bizim için ilginçti. Uzun nefes ve bunun müziğe uygulanması çocukluğumuzdan beri ilgimizi çekmişti.
Bizim için kendi müzik üslubumuzdaki uzun nefesin farkına varmak, bir parçanın en başından sonuna kadar çok önemliydi. Kaldı ki, nefes de zamanlamanın bir parçası ve baştan sona, bütüne yayılan bir akışı farklı seviyelerde tek solukta deneyimleyerek bitirmek son derece önemli.
Bestecinin hissiyatı, eserin detaylarındaki inceliklerle örülmüş ritimler ve akıcılığı sağlayan kendine özgü dil ve nefes yapıyı oluşturan zaruri unsurlar. Bu aynı zamanda oda müziği için de geçerli
Bunu balede beden üzerindeki tüm hakimiyette görerek hissedebilirsiniz. Bu kontrol, bu hakimiyet, disiplini en üst düzeye taşıyan hayati unsurdur. En yaratıcı ve enteresan oyuncular sahnede kendilerini en özgür hissedenlerdir ama bir performans sırasında özgürleşebilmek için önce bedenlerinin tam kontrolünü sağlamayı öğrenmek zorundadırlar.
Kariyerinize onlarca başarının yanı sıra Claudio Arrau’dan Leon Fleischer’e efsane isimlerle çalışmalar sığdırdınız. Müziğe bakışı ve çalışma alışkanlıkları bakımından sizi en öğretici olan isimler hangileri oldu? Neden?
Başta Rudolf Serkin: hiçbir zaman kendisi piyanoda oturup fazla bir şey göstermez, tam tersine Alman literatüründen Goethe, Zweig, Heine gibi yazarların müzik üzerine düşüncelerinden yola çıkarak, çaldığımız eserle bağdaştırıldığında bize ne ifade ettiğini sorardı. Bu bizim bir eseri yalnızca müzikal açıdan araştırmaya değil, tam tersine sanatın bütünsel çerçevesini kullanarak yaratıcılığımızı devreye sokmamıza yardımcı oldu. Philadelphia’da ünlü Curtis Institute of Music dönemimizde Serkin her iki haftada bir 4 öğrencisini evine davet eder, kendisi eşinin kontrol ettiği yemeği afiyetle yer, müzik üzerine tartışmalar yapılırken en önemsediği plakları bize dinletir ve düşüncelerimizi sorardı. Uzman bir Beethoven yorumcusu olarak, tüm eserlerini son senelerine kadar turnelerinde her duyuda fikir ve derinliklerle yeni öğeler yaşatır, değişik Beethoven partisyonlarını nasıl incelediğini bizlere gösterirdi.
Claudio Arrau: 20. yüzyılın en önemli romantik piyano yorumcularındandı. Beethoven, Schubert, Schumann, Chopin eserlerinde kendine has yorumları ile tanınan bir piyanistti. Şahsına münhasır omuz/bilek ve yaratıcı tını oluşturma tekniği ile piyanistleri esinlendirir, dersleri ve masterclass’ları dolup taşardı. Kendisi ile 2 yıl özel olarak çalıştık. Müziksiz bir hayatı düşünemeyen bu sıra dışı kişilik, hayata piyanosunun başında, bir konseri esnasında veda etti.
Leon Fleischer: Bu iki müzisyenin bilgeliğini kendisinde toplamış, yüce ruhlu bir kişilikti. O da Curtis’te okumuş ve Bermann gibi zamanın piyanistleriyle çalışmış, müzikal ideyi son derece saf olarak yansıtmanın yollarını bize aktaran bir müzisyendi.
Kariyerinizdeki hiç unutmadığınız, dostlarınızla paylaştığınız bir konser anınızdan bahsedebilir misiniz?
Zürih üzerinden COMO Festivali dolayısıyla radyodan canlı verilecek bir konsere gidiyorduk. Uçak rötar yaptığı için tüm ulaşım araçları iptal oldu, biz de en kısa yol olarak polise sığındık. Sirenleri çalarak ve mavi ışıkları yanarak polis eşliğinde salona son anda yetiştik. Seyirci yerini almıştı. Galiba en hızlı elbise değiştirdiğimiz an olarak o anı verebiliriz. O aşamada sunucu çoktan bizi takdim etmeye başlamıştı ve eserin üzerine yapmakta olduğu konuşmayı biraz uzatarak bize giyinmemiz için zaman kazandırmaya çalışıyordu. Giyinir giyinmez hazır olduğumuz sunucuya haber verilince konuşmasını bitirdi ve biz sahneye çıktık. O anın adrenalinimizi ne kadar yükselttiğini hiç unutmadık.
Klasik müzik insanların halen refleks olarak çekinceli yaklaştıkları, anlamakta güçlük çekeceklerini düşündükleri bir alan. Sizce bunun temel nedeni nedir?
Genel olarak klasik müziğin sadece küçük bir kitleye hitap ettiği ve herkesin diğer müziklere olduğu kadar hemen alışamayabileceği önyargısı olabilir. Halbuki bu müzik yıllardır tüm dünyadaki radyo, TV, internet, konser salonları performansları ile herkese açıktır. Önemli olan, ona kapınızı açmanız ve anlayabilmek için bestecilerin hayatını ve yaşadıkları dönemlerin şartlarını araştırarak bu atmosferi yaşamaya çalışmanızdır. Medyada beğenerek dinlediğiniz müziklerin bestecilerini araştırarak, sevdiğiniz yeni eserlerini keşfederek onlara daha yakın olmayı başarabilirsiniz. Bilgilenmek bu anlamda son derece önemli, ne de olsa bu bir dünya dili. Bu dilin uçsuz bucaksız zenginlikteki dünyasına girmeniz sizin kendi elinizde… Dünya bugünkü araştırma sistemleriyle her an cep telefonunuzda.
Genç kuşakları da cesaretlendirmek adına, klasik müziğe dair heyecanınızı zinde tutan faktörlerden söz edebilir miydiniz?
Çok hızlı yaşanan bugünkü dünyamızda herkesin kendi iç dünyasının kapılarını açan, duygularına hitap eden müziği dinlemesi çok doğaldır. Klasik müziği de gençlere ulaştırmak, biz müzisyenler için bir görev olmasının dışında, değişik katmanlarda ve müziği herkese hitap edecek stillerde yorumlayarak onlara ulaşmak en büyük motivasyonlarımızdan biridir.
Buna ulaşmak adına, Grammy Ödüllü Jazz piyanisti Jacques Loussier’nin bizler için uyarladığı Bach’ın iki ve üç piyano eserlerini turneler ve TV proglamlarında icra ettik. Kayıtları Warner firmasından CD olarak piyasaya çıktığında iki ay içinde ikinci baskısı yapılmıştı. Herkese ulaşması adına, o zamanlar kasetlere bile uyarlanmış ve çok cüzi fiyatlarla tüm gençlere ulaşmıştı. Aynı durum Bernstein’ın bizim için iki piyano ve perküsyona uyarladığı Batı Yakasının Hikayesi müzikali Warner firmasından çıktığında, İngiltere’de ayın ve yılın en iyi plakları arasına girmişti. Gençler yeni bir perspektif ile TV ve plaklardan tanıdıkları müzikleri bu yolla yeniden keşfediyorlardı.
Müzikte analitik düşünce ve duygusal zekâ arasındaki ilişkinin önemini nasıl açıklarsınız?
Her insanda mevcut analitik düşünce ve duygusal zeka, her ne kadar iki birbirinden ayrı özellik gibi görünseler de, aralarında ilişki kurulması ve birlikte işlemeleri sağlandığı vakit inanılmaz bir dünyanın kapılarını açan bir mucize. Bilhassa çocukluk yaşında bu ilişkinin kurulması son derece önemli ve yıllar geçtikçe kişiye kattıkları bakımından düşünülecek olursa, eğitimin kritik derecede önemli bir noktası.
Mozart Etkisi adı verilen, Paul Nordoff ve Clive Robbins’in yürüttüğü akademik çalışmalar gösteriyor ki, 3-7 yaş dönemi çocuklarına verilen müzik eğitimi beynin sağ ve sol loblarını eşzamanlı olarak aktive ediyor. Bunun neticesinde analitik (sağ) ve duygusal (sol) loblar birbirlerini destekleyerek gelişiyor. Müzik eğitimi yoluyla Türk çocuklarına çok genç yaşlarda kazandırılabilecek bu yeteneğe ulaşmak adına, okul müfredatına adaptasyonunu sağlayarak kendimizce katkıda bulunduk. Orff-Schulwerk müzik eğitimi pedagojisi üzerine yoğunlaştık. Böylelikle Anadolu’daki devlet okullarında çocukları müzikle buluştururken, içlerinde var olan ritim duygularını şarkı ve beden perküsyonu ile beslemeyi hedef edindik. Tüm bu çabalarımız müzik yoluyla analitik düşünce ve duygusal zeka arasında köprü kurarak onları gerçek potansiyellerine ulaşmaları için destekledik.
Herkesin dinlemesi gerektiğini düşündüğünüz, sizi heyecanlandıran genç Türk klasik müzik sanatçıları arasından birkaç isim paylaşabilir misiniz? Neden onlar?
18 sene evvel, uzun araştırmalardan sonra 3 etapta tüm Türkiye’den seçtiğimiz sıra dışı genç müzisyenler için hayata geçirdiğimiz ve özveriyle yürüttüğümüz DSGM (Dünya Sahnelerinde Genç Müzisyenler) sistemimiz bugün artık meyvelerini veriyor. Dünyanın en saygın yarışmalarında 16 birincilikle donanmış müzisyenlerimizden bir ilk olarak aralarından seçtiğimiz 8 müzisyenimizi 19 Ekim’de Borusan Filarmoni Orkestrası ile değişik dönemleri kapsayan eserlerle ve birlikte çalacağımız 2, 3 ve 4 piyano konçertosu ile Zorlu Center’da arka arkaya dinleyeceğiz. DSGM üyelerinden Can Çakmur, Veriko Tchumburidze, Dorukhan Doruk, Korkmaz Can Sağlam, Naz İrem Türkmen, Maximilian Cem Haberstock, Eda Seviniş ve Emir İlgen bunlardan birkaçı. Herkesi bu konsere bekleriz…
Kapak Fotoğrafı: Ersen Çörekçi
İlginizi çekebilir: Melo Magger’dan Nisan Ak Röportajı
İlk yorumu siz yazın!