Mostari: Bir Köprü Bekçisinin Günlüğü
Geçen yıl (2013) yazında Mostar’a yaptığımız bir seyahatin dönüşünde haberim oldu Gündüz Vassaf’ın “Mostari” kitabı ve sergisinden. Hemen bulmalıyım bu kitabı diye düşündüm. Çünkü Mostar’a yapmış olduğumuz bu kısa seyahat bana yetmemişti ve orayı bir de başkasının kaleminden de görmek gerekiyordu.
Mostari – Bir Köprü Bekçisinin Günlüğü adlı kitabında Gündüz Vassaf, 24.10.2011 – 30.11.2011 tarihleri arasında Mostar’da geçirdiği günleri anlatıyor.
Not defterine alınan küçük notlarla başlayan kitap, yazarın Mostar’a olan ziyareti gibi. İlk önce günlük hayata dair kısa detaylarla başlıyor; fakat günler geçtikçe bu şehrin hissettirdikleri ile birlikte içgörüleri de tespitleri de giderek derinleşmeye başlıyor. Bize de bu yolculuğa dahil olmak kalıyor.
“Buraya gelmeyen yaşamamıştır.” Notunu alarak başlıyor notlarına.
“Mostar’da ne yaşamaya acelem var, ne de ölmeye.” diye ekliyor. Orayı ziyaret etmiş olan biri olarak hemen hak veriyorum bu söze ve altını çiziyorum.
İlk tespitleri Mostar’a gelen herkesin gördüğüyle hemen hemen aynı: savaşın izleri, fakir bir halk, bir film setine gelmiş amatör yönetmen turistler…
Bir gün Halebija (batı), ertesi gün Tara (doğu) ayağından alıyor notlarını. Bazen sabaha karşı, bazense geceleri gidiyor köprüye. Köprüyü her haliyle gözlemlemek istiyor. İlk şaşkınlığını da köprünün iki yakasından baktığında bile günlük hayata dair birçok fark gördüğünde yaşıyor ve sonrasında da nehrin iki yakasından görünenlerin de birbirinden ne kadar farklı olduğundan sıkça bahsediyor.
Yazarın tespitleri de yer yer hem Mostar’ı hem de hayatı sorgulatıyor. Köprüden geçemeyişini, ayaklarının bir yerden öteye gidememesini anlatıyor. Her şeyde ilk seferinin ne kadar önemli olduğunu vurgulayarak ekliyor.
“İki tarafın sabit elemanıyım.
İkisi arası değil, ikisindeyim.
Ne batıdan doğuya, ne doğudan batıya geçiyorum.
İstanbul gibi.
Anlayamayanlar, ayıklasınlar pirincin taşını.”
Para karşılığında köprüden dalan Neretva Yeşili gözlü delikanlıyı (Ermin), köprü başındaki kafede garsonluk yapan sevgilisi (Maria), kara kedi (Obama) ve tanıştığı diğer insanları tanıştırıyor okuyucuya.Bir süre sonra köprü taşlarına basışlarından kimin hangi milletten olduğunu kestirebilecek hale geliyor. Geçirdiği birkaç haftadan sonra Mostar O’nu günlük hayattan çekip çıkarıp iç yolculuklar yapmaya yöneltiyor. Birçok şeyi sorguluyor yazar sonrasında. Kendisini, ötekileri, halkları, dinleri, ön yargıları…
Günlüklerin, özel hayatların çekiciliği ve Mostar seyahatimizin etkisi ile hemen kitabi alıp okumaya başladım. İçerisindeki birbirinden ilginç tespitler ve notlarla birlikte umduğumdan da güzel bir kitapla karşılaştım. Hem Mostar’ı görmenizi hem de bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.
İlk yorumu siz yazın!