Haberler
theMagger News: Trendler
SİNEMA & TV
Bir şehre gittiğinizde orda çekilmiş film ve dizilerin lokasyonlarını ziyaret eder misiniz? “Sex and the City” dizisinin hayranları, artık karakter Carrie Bradshaw’ın Manhattan’daki ünlü evinin merdivenlerinde fotoğraf çektiremeyebilirler çünkü tüm zamanların en çok ziyaretçi alan noktalarından biri olan bu merdivenler için evin sahibi Barbara Lorber, New York şehri yetkililerinden, merdivenleri demir bir kapıyla...
Bir şehre gittiğinizde orda çekilmiş film ve dizilerin lokasyonlarını ziyaret eder misiniz? “Sex and the City” dizisinin hayranları, artık karakter Carrie Bradshaw’ın Manhattan’daki ünlü evinin merdivenlerinde fotoğraf çektiremeyebilirler çünkü tüm zamanların en çok ziyaretçi alan noktalarından biri olan bu merdivenler için evin sahibi Barbara Lorber, New York şehri yetkililerinden, merdivenleri demir bir kapıyla kapatma izni talep etti.
The Guardian’a göre bu adım, yıllardır dizinin ve yan filmlerinin hayranlarının, dizide Sarah Jessica Parker’ın canlandırdığı Bradshaw’ın dairesinin dış mekanı olarak kullanılan West Village’daki ikonik kahverengi taş binanın merdivenlerinde toplanması ve zaman zaman izinsiz girmeleri nedeniyle atıldı. Lorber, 14 Ocak’ta New York Şehri Anıtlar Koruma Komisyonu’na yaptığı başvuruda, binasının girişine erişimi kısıtlamak amacıyla merdivenlerin altına demir bir kapı yerleştirme isteğini açıkladı. Yıllar içinde, evin önündeki merdivenler, günün her saati fotoğraf çeken, yüksek sesle konuşan ve sosyal medyada paylaşımlar yapan ziyaretçilerle dolup taştığını ve bu durumun yaşam kalitesini olumsuz etkilediğini ve demir kapının, hem kendi mahremiyetini korumak hem de komşularının huzurunu sağlamak amacıyla gerekli olduğunu belirtti. Tasarım üzerinde daha fazla tartışma yapılacak olmakla birlikte yetkililer kapı takma iznini vermiş durumda.
İYİ YAŞAM
Yoga, dans, çizim hatta yemek yapmak… Günlük yaşamın stresinden uzaklaşmak ve zihninizin dinlendirmek için başladığınız hobinizi kendinizle yarışa dönüştürdüğünüz için bir stres kaynağı haline getirdiğiniz oldu mu? Dolabın köşesinde bekleyen yoga matları, aylardır boyayla buluşamamış fırçayla buluşamamış fırçalar ve bir parmak toz tutmuş gitarların ardında bu istemsiz mükemmeliyetçilik...
Yoga, dans, çizim hatta yemek yapmak… Günlük yaşamın stresinden uzaklaşmak ve zihninizin dinlendirmek için başladığınız hobinizi kendinizle yarışa dönüştürdüğünüz için bir stres kaynağı haline getirdiğiniz oldu mu? Dolabın köşesinde bekleyen yoga matları, aylardır boyayla buluşamamış fırçayla buluşamamış fırçalar ve bir parmak toz tutmuş gitarların ardında bu istemsiz mükemmeliyetçilik takıntısı yer alıyor.
Birçok kişi için hobilere yaklaşım “ya hep ya hiç” şeklinde oluyor. British Heart Foundation’ın yaptığı araştırmaya göre, Birleşik Krallık’taki yetişkin hobilerinin “raf ömrü” 16 ay. Bunun başlıca nedenleri iş yükümlülükleri, yoğun aile yaşamı ve motivasyon eksikliği olarak belirtiliyor. Bununla birlikte herhangi bir konuda hemen mükemmel olma yönündeki toplumsal baskı, hobilerimize karşı ilgisizliğimizin önemli nedenlerinden bir tanesi. Terapist ve Counseling Directory üyesi Rose Fisher Refinery29’a verdiği röportajda “Sadece keyif almak için hobiler edinmek, genel zihinsel sağlık ve iyi oluş için önemlidir” diyor. Fisher’a göre, hiçbir başka amaç gütmeden sadece eğlenmek için bir aktiviteyle uğraşmak yani “akış hali” tek bir göreve tamamen odaklanmamızı, anı yaşamamızı ve özbilinçten uzaklaşmamızı sağlıyor. Özetle; biraz rahatlamak için hobilerimizi iyi olma kaygısı olmadan sadece eğlenmek için sürdürmemizde hiçbir sakınca yok…
GÜNDEM
Bir zamanlar varsayımsal FOMO (Fear of Missing Out veya bir şeyleri kaçırıyor olma korkusu & eksik kalma hissi) durumları bizi rahatsız ederken, günümüz iş piyasasının durumu, fiyat artışları ve maaşlarla mal ve hizmetlerin maliyeti arasındaki artan uçurumla birlikte FOMO’nun yerini çok daha ciddi bir fenomen alıyor. FTMO (Forced to Miss Out), hayatın önemli anlarını—özellikle sosyal veya yaşamsal etkinlikleri—kaçırmak...
Bir zamanlar varsayımsal FOMO (Fear of Missing Out veya bir şeyleri kaçırıyor olma korkusu & eksik kalma hissi) durumları bizi rahatsız ederken, günümüz iş piyasasının durumu, fiyat artışları ve maaşlarla mal ve hizmetlerin maliyeti arasındaki artan uçurumla birlikte FOMO’nun yerini çok daha ciddi bir fenomen alıyor. FTMO (Forced to Miss Out), hayatın önemli anlarını—özellikle sosyal veya yaşamsal etkinlikleri—kaçırmak zorunda kalmayı ifade ediyor.
Doğum günü kutlamaları, arkadaşlarla içki keyfi, geziler, bayram yemekleri ve hediyeleşmeler artık pek çok kişiye finansal gerileme sebebiyle anksiyete getiriyor. Bankacılık platformu Chime, yakın zamanda yayınladığı bir ankette, özellikle Z Kuşağı ve Y Kuşağının “kaçırılan nesiller” haline geldiğini ortaya koyan önemli veriler paylaştı. Son altı ayda, bu iki kuşaktan bireylerin %50’den fazlası, istedikleri ya da ihtiyaç duydukları bir şeyi, bir sonraki maaş günlerini bekledikleri için kaçırdıklarını söylüyor. Tatil sezonunun tam ortasında bu durum daha da kötüleşiyor; banka hesaplarında kalan miktar eve dönüş uçak biletleri ya da hediyeler için yeterli olmadığından bir kez daha FTMO (Forced to Miss Out) yaşanıyor.
KİTAP & EDEBİYAT
Şişli Belediyesi’nin Nâzım Hikmet’in 123. yaşına özel hazırladığı “Şişli’de Bir Nâzım” kitabı edebiyatımızın en büyük ustalarından biri olan Nâzım Hikmet’in hayatının önemli bir bölümünü geçirdiği Şişli’deki yaşantısının izlerinden ilham alıyor. Dünyanın sesine kulak verdiği bu büyük ustanın şiirlerine, senaryolarına, yazılarına ilham olan dönemin Şişli’sinin atmosferini,...
Şişli Belediyesi’nin Nâzım Hikmet’in 123. yaşına özel hazırladığı “Şişli’de Bir Nâzım” kitabı edebiyatımızın en büyük ustalarından biri olan Nâzım Hikmet’in hayatının önemli bir bölümünü geçirdiği Şişli’deki yaşantısının izlerinden ilham alıyor. Dünyanın sesine kulak verdiği bu büyük ustanın şiirlerine, senaryolarına, yazılarına ilham olan dönemin Şişli’sinin atmosferini, sanatsal ilişkilerini, dönüşümünü takip etmeye imkan tanıyan eser şairin doğum günü 15 Ocak’ta Cemal Reşit Rey’de yapılacak büyük bir etkinlikle okurlarla buluşacak.
Çocukluk ve ilk gençlik döneminde ailesiyle Nişantaşı’nda yaşayan şairin bu bölgede geçirdiği günleri kitapta kronolojik ve detaylı bir şekilde irdeleniyor. Proje tasarımını Dündar Hızal’ın üstlendiği editörlüğünü Sibel Oral ve Veysel Saltanoğlu’nun yaptığı kitapta Uğur Aktaş, Bahriye Çeri, Gökhan Akçura ve Sevdagül Kasap gibi isimlerin Nazım Hikmet’in Şişli’de geçirdiği farklı dönemlere odaklanan makaleleri bulunuyor.
Alman Mavileri olarak isimlendirilen haritalar üzerinden yeri ilk kez bu kitapla tespit edilen Nişantaşı Sultanisi’nde öğrenim görerek başladığı Şişli hayatının yanı sıra 1930’ların başında Nişantaşı’ndaki İpek Film Stüdyosu’nda geçirdiği yılları Nâzım Hikmet’in günlük yaşamıyla birlikte dönemin kültürel ve toplumsal dinamikleriyle harmanlamasına dikkat çeken kitap hem bir ustanın dönem tanıklığını hem de bir bölgenin tarihini yeniden gözler önüne seriyor. O tarihlerde Nişantaşı, modern İstanbul’un entelektüel ve estetik merkezi olarak yükselirken usta şaire de ev sahipliği yapıyor. Şairin özellikle Valikonağı Caddesi’ndeki uğrak noktaları ve eşi Piraye ile paylaştığı evin de yeri ilk kez tespit edilmiş, şairin üretkenliğinin yaşandığı mekânlar olarak göze çarpıyor.
İYİ YAŞAM
2025’te iyi yaşam trendleri iki kavramın etrafında şekilleniyor: Yavaşlamak ve AI. Sağlık sektörü teknoloji, sürdürülebilirlik ve daha bütünsel çözümler talebinin artmasıyla güçlü bir şekilde ilerliyor. Son teknoloji yapay zeka sağlık araçlarından, daha geleneksel şifa yöntemlerinin geri dönüşüne kadar 2025, modernliğin gelenekle buluşacağı bir yıl olacağının ipuçlarını veriyor. Bir süredir aşina...
2025’te iyi yaşam trendleri iki kavramın etrafında şekilleniyor: Yavaşlamak ve AI. Sağlık sektörü teknoloji, sürdürülebilirlik ve daha bütünsel çözümler talebinin artmasıyla güçlü bir şekilde ilerliyor. Son teknoloji yapay zeka sağlık araçlarından, daha geleneksel şifa yöntemlerinin geri dönüşüne kadar 2025, modernliğin gelenekle buluşacağı bir yıl olacağının ipuçlarını veriyor. Bir süredir aşina olduğumuz sound healing kavramı da teknolojiden destek alarak gelişiyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Hizmet ve İletişim Grubu iştiraki Kültür AŞ’ye bağlı Dijital Deneyim Müzesi’nde gerçekleşecek “Gong Banyosu” etkinlikleri, katılımcıların beden, zihin ve ruh dengenizi keşfetmelerine aracılık etmeyi hedefliyor. Ses frekanslarının iyileştirici gücü, gonglar, Tibet ve kristal kaseler gibi enstrümanların büyüleyici titreşimleriyle buluşuyor. Bu immersive 50 dakikalık derin rahatlama deneyimi, stresi azaltırken enerjinin yenilenmesini sağlıyor. Nefes ve meditasyon teknikleriyle zenginleştirilmiş bu seans, katılımcılara günün yoğunluğunu arkanızda bırakmaları için bir fırsat sunuyor.
İYİ YAŞAM
Eğer annenizden en az bir ez “kambur oturma” komutunu duyduysanız muhtemelen uzun yıllar okul sıralarında geçen yılların ardından iş yaşamınızda da uzun saatler masa başı çalışma döneminize girmişsinizdir. ‘Chair cushion‘ trendi de bir dönem popüler olan ve sonra unutulan yastık setlerini tekrar viral hale getiriyor.
Ofislere dönüş ve hibrit çalışmayla birlikte...
Eğer annenizden en az bir ez “kambur oturma” komutunu duyduysanız muhtemelen uzun yıllar okul sıralarında geçen yılların ardından iş yaşamınızda da uzun saatler masa başı çalışma döneminize girmişsinizdir. ‘Chair cushion‘ trendi de bir dönem popüler olan ve sonra unutulan yastık setlerini tekrar viral hale getiriyor.
Ofislere dönüş ve hibrit çalışmayla birlikte ergonomi bir lüks olmaktan ziyade bir ihtiyaç halini almış durumda. Pek çok şirket ergonomik mobilyalara, özellikle de sandalye minderlerine yatırım yapıyor. Geleneksel ofis sandalyelerine eklendiğinde, AiR minderler çalışanların vücudunu doğal pozisyonda tutarak boyun, omurga ve kalça üzerindeki stresi azaltmaya yardımcı olmayı hedefliyor. İş gücü verimliliğinin artması için tercih edilen minderler; rahatsızlıkları azaltmayı, çalışanların daha sağlıklı oturma pozisyonlarını benimsemesini teşvik ederek iş sırasında konsantrasyon ve odaklanmalarını geliştirmeyi böylece enerjilerini rahat bir oturma pozisyonu aramak yerine görevlerini tamamlamaya harcayabilmelerini sağlıyor.
-
TikToker @bladehall’ın çocukluk evine ait bir slayt gösterisi paylaşmasıyla başlayan “Google Earth trendi” ile insanlar çocukluk evlerini Street View üzerinden arayıp ekran görüntüleri alıyor ve bu kareleri duygusal anılarıyla birleştiriyor.
Google’ın kameraları tarafından yakalanan bu görüntüler, zamanda donmuş günlük hayata dair anlık kesitler sunuyor. @bladehall’ın...
TikToker @bladehall’ın çocukluk evine ait bir slayt gösterisi paylaşmasıyla başlayan “Google Earth trendi” ile insanlar çocukluk evlerini Street View üzerinden arayıp ekran görüntüleri alıyor ve bu kareleri duygusal anılarıyla birleştiriyor.
Google’ın kameraları tarafından yakalanan bu görüntüler, zamanda donmuş günlük hayata dair anlık kesitler sunuyor. @bladehall’ın “Google Earth’ün bir yerinde hâlâ 17 yaşındayım. Yaz mevsimi, çocukluk mahalleme geri dönmüşüm. Sıfır endişe.” yorumuyla paylaştığı gönderinin 902.000’den fazla görüntüleme alması üzerine başlayan akımda TikTok kullanıcıları “Google Maps görüntümüz 2008’den beri güncellenmedi. O zaman 8 yaşındaydım. Bahçedeki oyun evimizi ve girişteki bisikletlerimizi hâlâ görebilirsiniz.” ya da “Köpeğim, okuldan eve dönmemi beklerken merdivenlerde oturuyor, 13 yıldır Google’da görünüyor. 6 yıl önce vefat etti.” gibi kişisel nostaljilerini anlatıyor.
KİTAP & EDEBİYAT
Neredeyse Cumhuriyet’le yaşıt bir yaşam süren oyuncu, yönetmen ve hoca Haldun Dormen’in uzun ömrüne sığdırdığı fikirleri bir kitaba dönüştü: “Ben Buyum İşte!” Dormen’in hayata karşı takındığı tutumlara, meseleleri ele alış biçimine ve hayat perspektifine ışık tutuyor.
Kültür-sanat gazetecisi Uğur Ugan’ın sorularıyla oluşturulan nehir söyleşi, Dormen’in...
Neredeyse Cumhuriyet’le yaşıt bir yaşam süren oyuncu, yönetmen ve hoca Haldun Dormen’in uzun ömrüne sığdırdığı fikirleri bir kitaba dönüştü: “Ben Buyum İşte!” Dormen’in hayata karşı takındığı tutumlara, meseleleri ele alış biçimine ve hayat perspektifine ışık tutuyor.
Kültür-sanat gazetecisi Uğur Ugan’ın sorularıyla oluşturulan nehir söyleşi, Dormen’in kendi ağzından hem kişisel hayatına hem de tanıklık ettiği döneme dair içeriden bir anlatı. Haldun Dormen’in 29 yaşındayken kendi tiyatrosunu kurarak başladığı ve bir ömür boyu sürdürdüğü kariyeri bu kitap vesilesiyle bir kez daha açığa çıkıyor. Başarılar, alkışlar, ödüllerle geçen kariyerinin yanı sıra yaşadığı zorluklar ve üstesinden gelme biçimleri Haldun Dormen’in hayata karşı azmini, tutkusunu bir ilham kaynağı olarak kitapta gözler önüne seriyor. Yeni başlayan tiyatrocu adaylarına rehber bir kitap işlevi güden “Ben Buyum İşte!”, Haldun Dormen’in Batılı anlamda müzikali Türkiye’ye getiren kişi olması, tiyatronun kurallarını yeni baştan yazarak sufleyi kaldırması, mizansen olarak selamlamayı getirmesi ve kendisinden sonra gelen birçok ismi mesleğe kazandırması gibi pek çok kıymetli emeğini mercek altına alıyor.
KİTAP & EDEBİYAT
Yeni yıl hedefleriniz arasında daha çok kitap okumak varsa, 2025’in beklenen kitapları sizi bu hedefi gerçekliğe dönüştürmek için motive ederken aynı zamanda farklı ilgi alanlarına hitap edecek zengin bir seçki sunabilir.
We Do Not Part, Han Kang (21 Ocak): Nobel Ödüllü Han Kang’ın, Korece aslından e. yaewon ve Paige Aniyah Morris tarafından yeni çevrilen We Do Not Part adlı romanı, modern Kore...
Yeni yıl hedefleriniz arasında daha çok kitap okumak varsa, 2025’in beklenen kitapları sizi bu hedefi gerçekliğe dönüştürmek için motive ederken aynı zamanda farklı ilgi alanlarına hitap edecek zengin bir seçki sunabilir.
We Do Not Part, Han Kang (21 Ocak): Nobel Ödüllü Han Kang’ın, Korece aslından e. yaewon ve Paige Aniyah Morris tarafından yeni çevrilen We Do Not Part adlı romanı, modern Kore tarihinin trajik bir bölümüne derinlemesine bir bakış sunuyor. Kitapta, bir yaralanma sonucu hastaneye kaldırılan Inseon’ın, arkadaşı Kyungha’dan basit bir iyilik (Jeju Adası’ndaki evine gidip çok sevdiği kuşuna bakmak) istemesi konu ediliyor. Ancak Kyungha, adaya vardığında, Jeju Ayaklanması’nın ülkesine ve halkına bıraktığı yıkıcı etkilerle yüzleşmek zorunda kalıyor. Han Kang’ın romanı, tarihsel travmanın ortasında filizlenen dostluğu ürpertici bir şekilde keşfediyor.
Goddess Complex, Sanjena Sathian (11 Mart): Sanjena Sathian’ın ikinci romanı Goddess Complex’in merkezinde önemli bir soru yer alıyor: “Çocuk sahibi olmak ya da olmamak…” Kitabın kahramanı Sanjana Satyananda, çocuk sahibi olup olmama konusundaki anlaşmazlık yüzünden zor durumdaki aktör eşini terk ediyor ve yıllar önce yarım bıraktığı antropoloji tezine ve hayatına devam etmeye karar veriyor. Boşanma işlerini tamamlamaya çalışırken eşinin ortadan kaybolması üzerineyse onu bulmak için fantastik bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolculuk, ebeveyn olmayı seçseydi hayatının nasıl görünebileceğine dair ona bir bakış sunuyor.
Accidentally on Purpose, Kristen Kish (22 Nisan): Şef yarışmalarını izlemekten keyif alanların ilgisini çekecek bu kitap Top Chef 10. sezonunu kazandıktan sonra programın sunuculuğunu üstlenen Kristen Kish’in anılarından oluşuyor. Kish, bu ilk kitabıyla mutfakta kazandığı şöhrete giden yolculuğunu anlatıyor ve mutfaktaki ilk günlerinden başlayarak reality şov deneyimlerinin perde arkasını paylaşıyor. Ayrıca, Koreli bir evlatlık olarak Ortabatı’da geçen çocukluğunu ve yetişkinliğinde açılma sürecini ele alıyor. Gerçek tutkusu olan yemek dünyasına yönelmesine yardımcı olan beklenmedik zorluklar ve mutlu tesadüfleri samimi bir şekilde okuyucuyla buluşturuyor.
Matriarch: A Memoir, Tina Knowles (22 Nisan): Beyoncé ve Solange’un annesi Tina Knowles’a hikayesini nihayet anlattığı Matriarch, iki süperstar kızı büyütme sürecini anlatırken, aynı zamanda 1950’lerin Galveston, Texas’ında yedi çocuğun en küçüğü olarak geçen mütevazı başlangıçlarını da detaylandırıyor. Yetenekli bir terzi ve kuaför olan Knowles, kitapta, onu dünyanın en ünlü annelerinden biri yapan yaratıcı riskler, tutkulu aşklar ve ebeveynlik derslerini samimi bir şekilde paylaşıyor.
Atmosphere: A Love Story, Taylor Jenkins Reid (3 Haziran): Daisy Jones and the Six ve The Seven Husbands of Evelyn Hugo gibi son yılların en çok satan kitaplarının yazarı Taylor Jenkins Reid, yeni romanı Atmosphere ile uzaya doğru bir yolculuğa çıkıyor. 1980’lerde geçen hikaye, NASA’nın Uzay Mekiği Programı’na katılan ilk kadınlardan biri olmaya çalışan fizik profesörü Joan Goodwin’i konu alıyor.
SPOR
2025 yılında, geleneksel eğitimin kesişimi ve yıkıcı teknolojiler, öğrenme ve liderlik şeklimizi dönüştürmeye devam edecek gibi görünüyor. ‘Immersive training’ sanal ortamlar, yapay zeka ve interaktif simülasyonlar kullanarak katılımcıları içine çeken bir öğrenme deneyimi sunuyor. Sanal ve Artırılmış Gerçeklik, birçok sektörde büyük adımlar atmaya devam ederken, spor endüstrisi de bu yenilikleri hızla...
2025 yılında, geleneksel eğitimin kesişimi ve yıkıcı teknolojiler, öğrenme ve liderlik şeklimizi dönüştürmeye devam edecek gibi görünüyor. ‘Immersive training’ sanal ortamlar, yapay zeka ve interaktif simülasyonlar kullanarak katılımcıları içine çeken bir öğrenme deneyimi sunuyor. Sanal ve Artırılmış Gerçeklik, birçok sektörde büyük adımlar atmaya devam ederken, spor endüstrisi de bu yenilikleri hızla takip ediyor.
MLB, NFL, NHL, NBA ve NCAA gibi profesyonel spor takımlarının, oyun analizleri yapmak ve stratejiler geliştirmek için hali hazırda büyük veri kullandıklarını biliyoruz. Ancak artık VR teknolojisi, yalnızca analiz ve stratejiyle sınırlı kalmayarak seyirci deneyimini, spor yayıncılığını ve atletik koçluk ile performansı da dönüştürme potansiyeline sahip. ‘Immersive training’ gerçekçi ortamlar içinde koçlara ve sporculara gerçek zamanlı geri bildirim sunmak için kullanılabiliyor. Örneğin, bir basketbol oyuncusu şut atarken, VR teknolojisi topun gidişatını analiz ediyor ve grafikler ve videolar aracılığıyla optimal şut açısını gösteriyor. VR teknolojisi, koçların anlık kararlar almasını kolaylaştıran ısı haritası gibi görselleştirilmiş istatistikleri sahaya yansıtarak atış yüzdeleri gibi verileri sunabiliyor. Bunun yanı sıra, devreler ve sensörlerle donatılmış akıllı giyim ürünleri, yogadan golfe kadar birçok spor dalında duruş ve formun iyileştirilmesine yardımcı olabiliyor.