Bizans İstanbul’u ve Osmanlı tarihi araştırmacıları için koleksiyonlara ve geniş literatür kaynaklarına sahip olan İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, Tepebaşı’ndaki tarihi yapısında harika bir sergiye ev sahipliği yapıyor. 25 Temmuz 2020’ye kadar görülebilen “Hafıza-i Beşer: Osmanlı Yazmalarından Hikâyeler” sergisi, ziyaretçileri Osmanlı yazmalarının kendine has dünyasına götürüyor. 

Hafıza-i Beşer Sergisi
Hafıza-i Beşer Sergisi | Fotoğraf: edebiyathaber.net

2007 yılından beri Suna ve İnan Kıraç Vakfı bünyesinde “İstanbul’u uluslararası düzeyde temsil etme” gayesiyle hizmet veren bir araştırma kurumu İstanbul Araştırma Enstitüsü. Enstitünün zengin yazma koleksiyonu; son dönem Osmanlı sadrazamlarından Küçük Said Paşa‘nın (1838-1914) yazmalarına sahip olan, 20. yüzyılın önemli entelektüellerinden ve koleksiyonerlerinden Şevket Rado’nun, kendine ayırdığı bir kısım yazmaları Suna ve İnan Kıraç Vakfı’na devretmesi ve bu yazmaların diğer kaynaklarla bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş.

İAE Kütüphanesi’nde dijital ortama aktarılmış ve kataloğu hazırlanmış yazmalar, araştırmacıların erişimine açık. Ayrıca kütüphanede, Atatürk ve Cumhuriyet Araştırmaları, Bizans Araştırmaları ve Semavi Eyice Kitaplığı, “İstanbul ve Müzik” Araştırma Programı gibi bölümler de araştırmacıların istifadesine sunuluyor. 

Hafıza-i Beşer Sergisi
Hafıza-i Beşer Sergisi | Fotoğraf: iae.org.tr/

Geniş Osmanlı coğrafyasının çokdilli, çokuluslu, çok katmanlı kültüründe zengin bir el yazması geleneğinin hâkim olduğunu biliyoruz. El yazmaları, matbaanın olmadığı ya da yaygınlaşmadığı dönemlerde kitapların okuyucular tarafından çoğaltılmasıyla ortaya çıkıyor ve dolayısıyla şahsa ait oluyordu. Bu yönüyle de okuyucu ve yazarı aynı zeminde yeni bir etkileşime sokuyordu.

Hafıza-i Beşer Sergisi
Hafıza-i Beşer Sergisi | Fotoğraf: Instagram / @istanbul_arastirmalari

Çoğu zaman el yazmasında esere yapılan şerhler, düşülen notlar ve kenarlıklar gibi okuyuculara dair güçlü ipucu veren izlere rastlanıyor. Nitekim yazmalarda kitabı çoğaltan müstensihten, süsleyen müzehhibe ve ciltleyen mücellide kadar çeşitli zanaat grupları da etkileşime girdiğinden eseri yalnızca ilmî, edebî yönüyle değil döneme ışık tutan bir gösterge olarak da tanımlamak gerekiyor. Kendi dönemindeki ele alınış biçimindeyse, bir tıp kitabından hadis kitabına, herhangi bir savaşı anlatan sefernâmelere, astronomi ilmine ya da önemli kişilerin hatırâtlarına kadar genişleyen skalada bu defa hangi yazmanın hangi nüshasının en sağlam olduğu hangisinin en temiz ve güvenilir olduğuna dair fikir yürütülüyordu.

yazmalar3
Fotoğraf Altyazısı | Fotoğraf Kaynağı

Küratörlüğünü K. Mehmet Kentel’in yaptığı ve uzman bir ekibin danışmanlığında  hazırlanan sergide, Geleneksel Türk Sanatı’nın önemli unsurlarından ebru sanatıyla süslenmiş alanda, çoğu zaman bir fanusun içindeki süslü sayfaları, her bir kalem oynatışıyla yazarına/kâtibine dair fikir veren yazmaları, bir tavandan sarkan ve başka bir dünyada adeta bir ormandaymışsınız hissi yaratan sayfalara, her biri ince işçilik ve zanaatkârlık ürünü olan divit ve maktalara, takvimlere, haritalara rastlamak mümkün. Sergi bu yönüyle yalnızca dönemin okuma kültürüne değil yazma kültürüne ve olayın teknik boyutuna da ışık tutuyor.

Ayrıca, sergiye paralel olarak düzenlenen ve uzmanların katıldığı etkinlikler ve sanatçı atölyeleri de sergi ekseninde yeni bir alan yaratması açısından takdire şâyân.

Sergiye ve yazmalara dair orijinal içerik ve akademisyenlerin sunumlarıyla gerçekleşen “Hafıza-i Beşer Konuşmaları” ise başlı başına yeni ve özgün bir kültür serisi oluşturuyor. 

Sergiyle ve yazmalarla ilgili bilgilendirici bir podcastin de Ottoman History Podcast serisinde yerini aldığını söyleyerek yazımı sonlandırıyorum.

Etkinlik takvimi için tıklayın.

Kapak fotoğrafı: Instagram / @istanbul_arastirmalari

İlginizi çekebilir: ArtsyMagger’dan İstanbul Sergi Takvimi