Zootopia: Hayvanlar Aleminde Ütopya
Zootopia, senaryosu, dili ve anlatımı, detaylarla dolu dünyası, ince esprileri ve göndermeleriyle senenin en iyi animasyonu olmayı, dolayısıyla da Oscar listelerinin banko animasyonları arasındaki yerini almayı şimdiden başardı.
Zootopia ya da Türkiye vizyonundaki adıyla Zootropolis sevimli mi sevimli tavşancık Judy ve bir tilki olan arkadaşı Nick ile peşinden koşturdukları soruşturmayı anlatan eğlenceli bir animasyon.
Böyle anlatınca akıllarda beliren resim, çocuklara yönelik bir filmmiş hissiyatı veriyor ve özüne, yani en azından çizgilerine bakıldığında evet, aksiyon dolu çizgilere değil daha çok çocukların renkli dünyasına hitap eden bir karaktere sahip Zootopia dünyası. Lakin birçok animasyonun, hatta birçok filmin yapamadığını yapabilen oldukça önemli bir film olduğunu belirtip bu konuyu açmakta fayda var.
Zootopia memelilerden oluşan bir dünya. Öyle ki bütün bu memeliler tek bir dili konuşuyor, hep birlikte uyum (?) içinde yaşıyor. Aslında başarısız bir ütopyadan konuşuyoruz, her şeyin mükemmel göründüğü ancak hiç de öyle olmadığı bir yerden. Fakat bu yarı-ütopyadaki sorunlar dışarıdan bakıldığında görülemeyecek kadar küçük, ancak içine girdiğinizde insanı rahatsız edecek türden. Bunlardan en belirgin olanı ise türler arasında bir hiyerarşi söz konusu olduğu için ırkçılık olarak yorumlanabilecek, ancak özünde sınıfsal toplum yapısına dayanan ayrımcılık. Herkesin herkes olabileceği bir dünyada her bireye tanımlanmış rollerin, her bireyin sahip olduğu statülerin varlığı. Bir denge yaratmayı başarmış, kendi habitatında ya da Zootopia‘daki gibi bölgesinde, “mahallesinde” kaldığı sürece her bireyin mutlu olduğu bir düzen söz konusu. Ancak ne zaman bir birey bu mükemmelin ve vaat edilenin rehavetine kapılıp kendi sınırlarının dışına çıksa, işte o onda bir çatışma başlıyor. Toplum baskısı misali türler birbirlerini bastırıp asimile etmeye çalışıyor ve kendi çemberine müdahale edilmesine izin vermiyor.
Bu haliyle Amerikan Rüyası temelinde şekillenen bir dünyada buluyor izleyici kendini. Yapılamazı yapmaya çabalayan bir kırsal mensubu, kalkıp hayallerini gerçekleştirmek üzere şehre geliyor ve polis oluyor. Ancak tabii ki kent hayatı umduğu gibi değil, kimse ona şans vermiyor, kimse ona güvenmiyor. Geldiği gibi iyi niyeti suistimal ediliyor, küçümseniyor, hor görülüyor. Ancak her kahraman gibi tavşanımız Judy de hayallerinden vazgeçmek yerine daha da büyük bir açlıkla devam ediyor yoluna. Böyle böyle, daha birçok detayla bugünün dünyasını, bizleri ve içinde bulunduğumuz toplumsal sistemi yönetenden yönetilenine her açıdan ele alarak bir alegoriyle yansıtıyor Zootopia. Renkli dünyasını oldukça ince esprilerle süslüyor, artık tadı kaçmaya başlayan polisiyelere bir alternatif oluşturan hikayesiyle de seyirciyi kendine adeta aşık ediyor. Her türü toplumun belli alanlarına nokta atışı yerleştirerek ve özellikle de Amerika’da belirgin bir şekilde ayrılan townları, yani sınıfların ve kültürlerin oluşturduğu aslında dış dünyaya kapalı olan mahalleleri birbirinden ayıran yerleri ayrıca somutlaştırarak insanın yüzüne vuruyor.
Zootopia üzerine hakikaten konuşulabilecek, detay üstüne detaylarla inşa edilmiş muhteşem bir dünya. Inside Out seviyesinde bir animasyonu ne zaman görebiliriz acaba diye düşünüp kaygılanırken sinema sektöründeki “yaratıcılık eksikliğinin” animasyonlar için geçerli olmadığını açık şekilde gösteriyor film. Diliyle ve mesajlarıyla küçük büyük, kadın erkek, yaşlı genç ayırmaksızın herkese hitap edebilmesiyle oldukça iyi bir yapım.
IMDb Puanı: 8.0/10
İlginizi çekebilir: Animasyonun Yaşı Yok! Avrupa Sinemasından İzlemeniz Gereken 10 Animasyon
İlk yorumu siz yazın!