Ne Evet Ne Hayır: Sahneye Yakışan Bir Uyarlama
Sahneler, çiçeği burnunda Haha Tiyatro’yu ve Oğuz Atay’ın en sevdiğim öyküsü Ne Evet Ne Hayır’ı ağırlıyor. Yönetmen koltuğunda Özge Erdem ile oyuncular Özer Arslan ve Sinan Arslan, öykünün sahneye ne kadar çok yakıştığını gösteriyor.
Öyküyü severiz, öykünün tiyatro sahnesine taşınmasını daha çok severiz. Haha Tiyatro da, bu sevgimize Ne Evet Ne Hayır oyunuyla karşılık veriyor. Oğuz Atay’ın mizah yönü ağır basan bu öyküsü, mecburen Güzin Abla’lık yapan Akın Korkmaz’ın (F.G.), aşkına karşılık bulmaya çalışan M.C.’nin yazdığı mektupla etkileşimi üzerine. M.C.’nin derdine derman olmak istiyor ama ortada daha büyük bir sorun var. O da, bugüne kadar okulda gördüğü hiçbir dersten nasibini almamış Türkçesi. Noktalama işaretlerinden, anlatım bozukluğuna kadar yalan yanlış Türkçe ile nerden tutsan elinde kalan bu mektubu bizimle paylaşmaya çalışıyor. M.C. ise diğer tarafta, mektupta belirttiği gibi sevdiceğinin net bir cevap verememesinden muzdarip, oysa onun için neler neler yapmış, şimdi ise hapiste. Öykü sonunda, F.G. gibi aynı kararsızlığı yaşıyoruz, şimdi bu mektuba cevap olarak ne yazılır ki?
Öykü, Oğuz Atay’ın o karamsar üslubunın dışına çıkarak, aşkı konu alıyor ve Türkçe hassasiyetinin de altını çiziyor. Oyunda ise bu durumu biraz daha ön planda görüyoruz ve çok da mutlu oluyoruz. Haha Tiyatro’dan yeni bir oyunu müjdeleyeceğini bunun da Ne Evet Ne Hayır olacağını duyduğumda, düşünmüştüm acaba nasıl sahnelenir diye. Özellikle iki karakter ne yapacak, derdini nasıl anlatacak, hikaye diyaloğa mı dönüşecek diye merakla yerimi aldım. Karşımda sahneyi görünce ve Akın Korkmaz’ın öyküdeki gibi kendini tanıtmaya başlamasıyla merakımın yerini ilgi ve beğeni almaya başladı. F.G., mektubun eline geçmesiyle yaşadığı maceraları anlattıktan sonra sıra mektuba yani M.C.’ye geliyor. Kendisi başlıyor içini dökmeye. Aşkından kıvranması, yapılması gereken her şeyi elinden geldiğince yerine getirmesi ancak evlere şenlik bir Türkçe ile anlatması koltuğa keyifle yerleşmemizi sağlıyor. Diğer taraftan Güzin Abla’mızın (Abimizin?) yeri geldikçe parantez açması ve Türkçe öğretmeni edasıyla müdahelesi, öyküden çok büyük bir şölen içinde hissettiriyor size. Oyunun sonunda, hangisini teselli etmemiz gerektiğini bilemiyoruz ama çok alkışladığımızdan eminiz.
O zaman, önce oyunun yönetmeni Özge Erdem’e hakkını teslim edelim. Süresi kısa, keyfi uzun bir uyarlama olmuş ve bunu da sahneye başarıyla taşımış. Sahne düzeni, Sıla Karakaya yorumuyla, doğru sonuca götüren bir matematik denklemi gibi. Sahne, ortadan ikiye bölünerek bir taraf hapishane, diğer taraf da Dr. Akın’ın gazete köşesine dönüşmüş. İyi bir matematik denklemi kurulmuşcasına, iki karakter önce en yukarda başlayıp basamak basamak iniyor ve ortada buluşarak oyunu bitiriyor.
Oyuncular Özer Arslan ve Sinan Arslan, iyi ki bu oyunda ve iyi ki nevi şahsına münhasır bu iki insanı canlandırıyor dedirtiyor. Öyküyü okurken gözümün önüne getirdiğim Dr. Akın Korkmaz’ın aynısı karşımdaydı. M.C.’de ise durum pek farklı değildi. Sadece konuşma şeklini biraz daha ince bir ses tonuyla hayal etmiştim ama canlandırdığı şekilde karaktere çok daha fazla oturmuş. Oyun sonuna kadar öyküdekinden daha fazla empati duydum kendilerine. Özer Arslan’la birlikte “açıkça, mertçe ama Türkçe” diye haykırmayı, Sinan Arslan’ın da sırtını sıvazlayıp “bu da geçer, neler neler geçmedi ki” demeyi çok istedim (içimden dedim aslında!). Bence Oğuz Atay izleseydi, o da benden geri kalmazdı.
Kısaca Ne Evet Ne Hayır, süresinin aksine övgüsü çok bir oyun. Oğuz Atay “ben burdayım sevgili okuyucum, sen nerdesin acaba?” diye sesleniyor. Haha Tiyatro bu çağrıyı bir adım ileriye götürüyor, “biz burdayız sevgili izleyicilerimiz, siz nerdesiniz (yani sizi de bekleriz)?” Öykü veya tiyatrosever olun, olmayın, bu çağrıyı asla cevapsız bırakmayın. Şimdiden iyi seyirler…
Bilet almak için tıklayın.
İlginizi çekebilir: İrem Bali’den Bir Banka Soygunu Komedisi
İlk yorumu siz yazın!