Kadın Yazarlar Mercek Altında: Han Kang ve Daha Fazlası
Bu yıl okuduğum kitapların içerisinde en çok etkilendiklerimin kadın yazarlara ait olduğunu biraz şaşırarak, çokça da gururlanarak fark ettim. Okuduğum kitaplar öykü, anı, roman gibi birbirinden farklı türlere ait oldukları için içlerinde herkesin kendine uygun seçenekler bulabileceğine eminim. Yılın bitmesini beklemeden paylaşmak istediğim bu kitapların büyük çoğunluğu ilk baskısını 2021 yılında yayınladı. Listenin tamamı ise son yıllarda çıkmış ya da benim bu sene tanışma fırsatı bulduğum kitaplardan oluşuyor. Kadınların düşünme biçimlerini ya da duygularını tanımlarken kulladığı çeşitlilikleri eserlerine aktarmaları, bir kadın olarak beni daima etkileyen unsurların başında geliyor. Eğer siz de böyle düşünüyorsanız, kış mevsimine girdiğimiz şu günlerde, okuma listelerini güncellerken ya da yeni yıl hediyelerine kafa yormaya başlamışken önerilerime göz atabilirsiniz.
Seneler, Annie Ernaux
İçerisinde bulunduğumuz yılda okuduğum ilk kitap ve en güzellerinden birisi, Annie Ernaux’la tanışma kitabım da olan Seneler’di. Seneler, Ernaux’un gözünden 1940’lardan günümüze, Fransız toplumunun hikâyesini anlatıyor. Bu kitapta 3 kuşağın dolu dizgin yaşamı okuyucuya akıcı, etkileyici ve ilgi çekici bir dille aktarılıyor. Hatta bu kitabı toplum güncesi olarak da tanımlayabiliriz. Ernaux, kültürüyle, teknolojisiyle, siyasetiyle toplumunun dönüşümünü ve hikâyesini öyle güzel anlatmış ki, tespitlerini sevmemek, cümlelerinde her ülkeden gerçekler bulmamak mümkün değil. Seneler, savaş sonrasında yokluk içindeki halkın, siyah beyaz fotoğraflardaki örgülü saçlı kızların, gazete kupürlerinin, ilk radyonun, ilk telefonun, ayrılıkların, düş kırıklıklarının, en büyük mutlulukların, pişmanlıkların… Kısacası bir yüzyıl içindeki inanılmaz değişimin romanı Seneler. Benim gibi geçmişten ufak tefek her şeyi saklayan, hemen her güzel gün için kutuda yer bırakanların bu kitabı çok seveceğine eminim.
Çocuk Geliyor, Han Kang
Han Kang’ın yazdığı Çocuk Geliyor, 1980’de Kore’de gerçekleşen hükümet karşıtı protestolarda orduyla halk arasında yaşanan ve 9 gün süren çatışmayı ve bu tartışmada yaşananları, olayların sessiz mağdurlarını anlatıyor. Han Kang’ın hikâyelerinin haksızlığa uğrayan insanların bitmeyen ağıtı gibi her sayfada içinize işliyor demek daha doğru olur. Olaylar önce genç Donğho’nun, sonra onunla bağlantılı farklı kişilerin gözünden okura anlatılırken, yazarın içtenliğinden etkilenmemek elde değil. Kitabın etkileyici yönlerinden birisi de bu aslında, yani olayları ve olayların etkilerini, birbiriyle bağlantılı ancak tamamen farklı hayatlara sahip kişilerin hayatları üzerinden anlatılması… Kitabı okurken anlıyoruz ki savaş, şiddet, haksızlık, asla unutulmuyor. Dahası, yıllar açılan yaraları kapatamayor demek diye düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz. Bir de elimizdeki kalem haksızlar karşısındaki en güzel silahımız demekten.
İza’nın Şarkısı, Magda Szabó
Magda Szabó’nun yazdığı ve 1940’larda geçen İza’nın Şarkısı, soğuk ve duygularını göstermekte çok da başarılı olmayan İza’yı odağına alıyor. Kitap İza’nın annesinin, babasının, eski eşinin, kaçtığı kasabasının ve sığındığı Budapeşte’nin hikâyesini sunuyor bize. Aslında İza’nın hikayesi dediğime bakmayın, kitap bize İza hakkında öyle az bilgi veriyor ki, tüm kitap ha çözdük ha çözeceğiz derken akıp gidiyor… Babasının vefatından sonra tam da kendisinden beklenen soğukkanlılıkla tüm merasim işlerini tamamlayan İza, annesini kendi yanında Budapeşte’ye götürüyor. Hikâyenin bundan sonraki kısmı ise biraz daha annenin gözünden dünyayı anlatmaya başlıyor. Açıkçası kitabı okurken zaman zaman İza’nın kollarından tutup bir güzel sarsmak istiyorsunuz. Eski kuşakların kendine has beklentilerinin ve naifliğinin değişen zaman karşısında nasıl yaralandığını, küçük şeylerin ne kadar fark yaratabileceğini gösteren derin ve etkileyici bir roman. Ayrıca başarılı bir kuşak çatışması betimlemesi. Eski eş faktörü, anne, baba, anılar derken tüm karakterlerin beni çok etkilediği okumaya değer bir kitap oldu İza’nın Şarkısı. Sözsüz şekilde bile hissettirilen acıların, sizi derinden etkilediği türden.
Öte Dünyalar, Tatyana Tolstaya
Tatyana Tolstaya’nın gerçek ve hayal arasında gidip gelen sıcacık öykülerinden oluşan bir kitap Öte Dünyalar. Yazarın Rusya’nın kırsalında geçen çocukluk anılarından, dadılarla, kuzenlerle, tuhaf komşularla dolu ürkütücü evlere, öğretim görevlisi olarak çalıştığı Amerika’da yaşadığı aşk hikâyelerine dek uzanan birçok öykü sizi karşılıyor. Yazım dili çekici, akıcı ve anlattıkları cezbedici olan Tolstaya, sizi kendi dünyasına başarıyla davet ediyor. Öte Dünyalar’ı sonbaharda okumuştum, içimi en çok ısıtan eserlerden biri oldu. Bu arada Tatyana Tolstaya’nın Tolstoy’ un akrabalarından biri olduğunu da eklemek istiyorum.
Yeniden Doğan, Susan Sontag
Günlük türünü ya da hikâyeleştirilen yaşam öykülerini okumayı sevenlerden misiniz? Benim bu türe olan sevgim Patti Smith’in Çoluk Çocuk ve Mina Urgan’ın Bir Dinazor’un Anıları kitaplarıyla başlamıştı. İnsanların hayatlarının, kariyerlerinin ya da karakterlerinin zamanla değişimimi, yaşadıkları olaylar ışığında okumak gerçekten çok etkileyici. Özellikle bu türe yakınlık duymaya başladığım sırada okuduğum Yeniden Doğan, Susan Sontag’ın üniversite yıllarını, iş ve aşk ilişkilerini de içine alan günlük notlar şeklinde yer alıyor. Sontag, Amerikan edebiyatının değerli deneme ve roman yazarı olarak öne çıksa da, hayatı boyunca tuttuğu günlükleriyle de çok sevilen isimlerden birisi. Bu günlükler, Sontag’ın ölümünden sonra oğlu tarafından düzenlenerek yayımlanmış. Aslında bu durumun, kitabın ruhuna az da olsa zarar vermiş olabileceğini düşünüyorum. Keşke yazarın kendi ilaveleri, açıklamaları ve kendi düzenlemeleri eşliğinde okuyabilseydik bu satırları. Yine de günlük ve otobiyografi türünün başarılı örneklerinden olan kitap, bir yazarın doğuşunu, üniversite yıllarını, ilk aşkını, kendini keşfini anlamamız ve bu değişime şahit olmamız açısından çok değerli. Bu tür kitapları seviyorsanız kesinlikle şans verebilirsiniz.
Dost, Sigrid Nunez
Kayıplar adeta anılarımızın anahtarları gibi… Her kayıp, hafızamızda olduğunu bile unuttuğumuz anıları hatırlatır, kaybettiğimiz şeylerle ilgili geçmişimizi de ortaya döker yeniden. Böylece, bir anda en ufak ayrıntıları düşünürken bulabiliriz kendimizi ya da geçmişin bugünümüzü, yarınımızı nasıl şekillendirdiğine hayret edebiliriz. Sigrid Nunez, Dost adlı bu etkileyici kitabında kaybettiği bir dostla kazandığı dost arasındaki köprüyü inşa ediyor. Kahramanımız, çok değer verdiği bir dostunu toprağa verirken, onunla yaşadıklarından yola çıkarak bazen kendi kilometre taşlarını bazen de sıradanlığın ilgi çekici yanlarını dile getiriyor. Ben de benim için zor bir dönemde, değer verdiğim bir arkadaşımın hediyesi olarak okudum Dost’u. Belki de bu yüzden, dilini, anlattıklarını çok sahici ve yakın buldum. Nunez’in dostluklarını, aşklarını, hayat görüşünü, yazmaya ilişkin düşüncelerini çok sevdim. Okuyun, okutturun diyeceğim kitaplardan birisi Dost!
Temizlikçi Kadınlar İçin El Kitabı, Lucia Berlin
Son dönemde okuduğum en güzel öykü kitabıyla sizi tanıştırmak isterim. Ölümünden sonra değeri anlaşılan ve Amerika’nın en sevilen öykücülerinden birine dönüşen Lucia Berlin, Temizlikçi Kadınlar İçin El Kitabı adlı eserinde çamaşırhanede çalışan, ütü yapan, otel odalarını temizleyen, aslında hep çevremizde olduklarını bilsek de çoğu kez görünmezlik pelerini giyen kadınların hikâyelerini anlatıyor bize. Bir kitabı başarılı ve ilgi çekici yapan unsurlardan birisi de, sıradanlıkları anlatım biçimidir bence. Temizlikçi Kadınlar İçin El Kitabı da hayattan etkileyici kesitler izlemek ve okurun yüzünde bir gülümseme oluşturabilmek için listelerde yer alması gereken kitaplardan birisi.
Herkese okuma hedeflerini gerçekleştireceği bol keşifli günler!
Kapak Fotoğrafı: George Milton (Pexels.com)
İlginizi çekebilir: Cemre Akman’dan Toplu Taşımaya Uygun Kitaplar
İlk yorumu siz yazın!