Et Yemek, Bedeni Anlamak: Han Kang’ın Eserinden Kişisel Bir Yansıma
2024 yılında Nobel Edebiyat ödülü alan Han Kang’ın ‘Vejateryen’ini hala okumayan kaldıysa diye önermeye geldim. Han Kang’ın bu prestijli ödülü alan ilk Güney Koreli yazar ve ilk Asyalı kadın olmasıyla eserleri iyice popülerlik kazandı. Dünya çapında onu ilk tanıtan ise Vejetaryen ile kazandığı 2016 Man Booker Uluslararası Ödülü olmuştu. Kitabı ben de 2024 yılında okudum, 8 senedir et yemeyen ve yemeklerle ilişkisini pratikten çok duygusal bir yerden kuran biri olarak bu kitaptan etkileneceğimi elbette biliyordum. Ancak gerçekten beklenmedik biçimde sarsıldım!
Çok uzun zamandır beni bu kadar etkileyen, yer yer mideme kramplar sokan, rahatsız eden, uykumu kaçıran, sonunda uyuyabildiğimde de rüyalarıma giren bir kitap okumamıştım. Bu elbette salt kitabın anlattıklarıyla ya da kitap karakterinin yaşadıklarıyla değil, kitabın bende tetiklediği yaralarla ilgili. Ama iyi edebiyatın başarısı da tam bu işte: derinizin çok altında saklı kesiklere de sızabilmesi ve o yaralardan sızan irine bakmaya sizi zorlaması. Han Kang küçük bir metinle bunu yapabiliyor işte. İnsanın varoluşuna ve bu varoluş içerisinde çevresindeki diğer varlıklarla kurduğu ilişkiye dair incelikli ve derin gözlemleri şiirsel bir anlatımla sunmayı başarıyor.
Kitabın konusu çok basitçe bir gün orta yaşlı bir kadın olan Yonğhe ‘nin gördüğü bir rüya yüzünden et yemeyi bırakmasıyla birlikte değişen hayatını anlatıyor. Bu rüyalar tahmin edebileceğiniz gibi epey kanlı ve vücut parçalarıyla dolu rüyalar. Et yemeyi bırakmasının ardından maalesef kocası ve onun merkezinde oluşan sosyal hayatındaki herkes tarafından ağır şekilde eleştirilmeye başlanıyor, hatta yer yer dalga geçilmeye ve akıl sağlığı bile sorgulanıp aşağılanmaya… Eğer kitaptaki tepkilerin abartı olduğunu düşüneceksiniz kişisel deneyimlerimden yola çıkarak rahatça yanıldığınızı söylemek zorundayım. Kitap,hem bu mücadeleyi ve hem de kadının hayatındaki kişilerin kendileriyle olan ilişkilerini okuduğumuz paralel hayatların öykülerini barındıran bir metin.
Kitabın sonundan hareketle, metni insanın modern toplum içinde doğayla kurduğu bağa ve kendi özüne, doğaya dönüşü/dönüşümü olarak okumak mümkün. Ancak, Han Kang’ın ‘Vejetaryen’ini incelerken, patriyarka yaptığı eleştiriyi de görmezden gelmek mümkün değil. Kadınların sesinin bastırılması, patriyarkal toplumların en belirgin özelliklerinden biri. Yeong-hye’nin de et yemeyi bırakması,radikal bir eylem olarak, toplumsal normları ihlal ettiği için çevresi tarafından tehdit olarak algılanır. Bu bireysel özgürlük eylemi, kadınların kararlarının ve bedenlerinin sürekli sorgulanmasını ve kontrol edilmesini simgeler.
Kadınların hayatlarına dair her adım, genellikle bir dirençle karşılanır. Yeong-hye’nin kişisel bir karar olarak aldığı vejetaryenlik, ailesi ve toplum tarafından anlamadan, zorla değiştirilmek istenir. Özellikle babasının ona açıkça zarar da vererek et yedirmeye çalışması, aileden kimsenin buna karşı çıkmayışı, kadın bedeninin patriyarkal güçler tarafından nasıl denetlendiğini ve bu denetimin her alanda sürdüğünü gözler önüne serer.
Ben kitabı inanılmaz sevdim; yemekle kurduğumuz ilişkinin ne kadar kendi bedenimizle kurduğumuz ilişkiyi yansıttığını özgünlükle resmedebildiğini düşünüyorum. Resmedebildiğini diyorum çünkü Kang, duyguları bile betimleyerek çok canlı ve renkli imgelemeler yapıyor kitapta. Biçim ve içerik uyumunun muazzam özgün bir örneği Vejetaryen bu anlamda.
Şimdi, biraz da kişisel birkaç şey anlatarak kitabı neden bu kadar güçlü bulduğumu da açmak isterim: Ben 5 yıl vegan beslenmenin ardından son 1.5 yıldır da vejeteryanım ve bu geçiş asla et, yumurta, peynir gibi ”temel besinlere” duyduğum ihtiyaç ya da özlemden dolayı olmadı. Ben asla doyuma ulaştıramadığım bir tatlı açlığı olarak deneyimlediğim duygusal yeme atakları yüzünden tekrar süt ürünleri tüketmeye başladım. Doyuma ulaştıramadığım derken öyle günde bir iki paket çikolata yiyorum sanmıyorum, adeta bir hissizlik içinde tüm gün yediğim devasa sayılabilecek tatlılardan bahsediyorum. Ne tesadüf ki bu dönem pek çok şeyin yolunda gitmediği, kontrol duygumu yitirdiğim, güçsüz ve değersiz hissettiğim ve kendimi suçlayıp cezalandırmak istediğim dönemdi tam olarak. Bazı şeylerle yüzleşip kabul edemediğimde aynı zamanda bu cezalandırma yöntemi ironik şekilde tek mutluluğum da olmuştu. Bu dönemden şu yazımda da bahsetmiştim. https://www.themagger.com/beden-algisi-ve-ruh-sagligi/ Yani, kitabın karakterinin yalnızlığı, ait olamayışı ve keşiflerinin yeme kararlarını etkilemesini ben derinden hissettim. Kaldı ki karakterimiz kendi olamayıp tüm varlıkla bağını kurarak her şey olduğunu anlayacak ve yemeyi tümden reddecek bir noktaya gelecek.
Kitapta kadının yalnızlığını ancak, bir şekilde asla birlikte olmaması da gereken ve bir sanat üretme arzusu güden ve bu yaratımı gerçekleştiremediği için asla mutlu da olamayan bir adamla paylaşabilmesi de ayrıca dokunaklı. İkisini bir ”ifade edememe, ifade edemedikçe var olamama” birleştiriyor
Vejetaryeni okurken aklıma Milan Kundera’nın Bilmemek kitabı düştü. Kitabın son kısmında Kundera: ”Ama bütün şaşkınlık verici füzelerine rağmen insanoğlu evrende daha uzağa gidemeyecek. İnsan hayatının kısalığı gökyüzünü, insanın hep kafasını çarpıp kırdığı ve tekrardan her şeyin yemek yediği ve belki de yendiği yeryüzüne düşeceği kara bir kubbe haline getiriyor.” diyor. Ben bir şeyi yemeyi onu en vahşi anlamıyla tüketmek ve kendimin bir parçası haline getirmek olarak görerek hayvansal gıda tüketimini mide bulandırıcı buluyorum. Yonğhe’nin söylediği gibi yediğim bütün hayatların göğsüme oturduğunu ve çığlık attığın hissediyorum. Ömrüm boyunca bu haksızca bedenimde öğüttüğüm başka bedenlerin yükünü taşıyacağımı çok iyi biliyorum. Benim için de et yememek Yonğhe için olduğu gibi bir arınmayı temsil ediyor. Yonğhe, onun üzerine basan ayakların altından sürünerek de olsa çıkıp kendisi de üzerine bastığı hayatlardan çekiyor ayaklarını.
En azından duygularımı benim için, benden daha iyi yazabilen kadınlar var. Bazı duyguların bu evrenselliği karşısında hala şaşkınım, eğer insan olma deneyimi yazılamıyor olmasaydı yaşayamazdım.
Kapak Fotoğrafı: unsplash.com/@benjamin_faust
İlginizi çekebilir: Biblio Magger’dan Nobel Edebiyat Ödüllü Kadın Yazarlar
İlk yorumu siz yazın!