Hansaviertel'de Modern Mimari Yürüyüşü: Farklı Bir Berlin
Klasik Berlin Bradenburg gezisini yaptıktan, Kreuzberg’te bir iki Türk dönerciyle selamlaştıktan sonra Berlin’de daha fazla vaktiniz varsa veya pazar sabahı (hazır her yer kapalıyken) yürüyüşe çıkmak isterseniz Berlin’in yeşil Tiergarten bölgesinde bulunan Hansaviertel’de modern mimari yürüyüşüne çıkabilirsiniz.
Alexanderplatz tarafında birkaç işimi hallettikten sonra S-Bahn S3-S5-S7-S9’dan bir tanesi ile Bellevue durağında inip, 5 dakika bir mesafe yürüyerek Berlin’deki modern mimarinin devler ligine ulaşıyorum. Bir tarafta Alvar Aalto, diğer tarafta Groupius, şu uçta da Oscar Niemeyer size bakıyor. Bunun sebebi ise İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından doğu ve batı olarak bölünen Almanya’nın, dolayısıyla Berlin kentinin ikiye ayrılmasının sonucunda, Berlin’de iki farklı ideolojinin kent yapılanmasının görülmesi. Doğu Berlin tarafında sosyalist izleri görülürken, Batı Berlin’de modernizmin izinde toplu konut yapıları görülüyor.
Hansaviertel’de Modern Mimari Yürüyüşü
Hansaviertel ise Batı Berlin’in önemli mahallelerinden bir tanesi. Burası, İkinci Dünya Savaşı bombardımanından sonra neredeyse yıkılmış. 1952’de Walter Gropius, Alvar Aalto, Arne Jacobsen, Egon Eiermann gibi ikonik mimarlar yeni Hansaviertel’i standartlara ve modern mimari tarza göre tasarlamaya ve inşa etmeye davet edilmiş. Planlamanın amacı, yeşil alanlara imkan veren, mümkün olduğunca güneş alan sosyal konutlar üretmek. Görmek istediğim binaların hepsi yan yana ve haritada görüldüğü gibi. Mahalle; konut, kilise, kütüphane gibi binalarla birlikte toplamda 42 yapıdan oluşmakta ama ben en çok merak ettiklerimi sıraladım.
Oscar Niemeyer
Metrodan indikten sonra yürüyüşe Oscar Niemeyer’in yapısı ile başlıyorum. Hatta biraz daha ileri gidip ortamı solumak için binanın giriş katına bile giriyorum. Niemeyer, V şeklindeki sütunları kullanarak binayı yerden kaldırmayı seçmiş. Sağ taraftaki binaya eklemlenmiş yapı binanın sirkülasyonun sağlandığı yer, evet, içerisinde asansör var. Cephe, binanın yanında duran puantiyeli asansör ve merdiven kullanımıyla karakterize edilmiş. O kadarına girmeye cesaret edemedim ama Almanya’nın çoğu eski yapılarında görülen, gideceğiniz kata en yakın yere kadar asansör ile çıkıp sonra merdiven ile dairenize ulaşıyorsunuz. Bunun sebebi ise zamanında her kata asansör boşluğu açmanın daha pahalı olması.
Pierre Vago
Yolun karşısına geçiyorum. Bundan sonraki üç yapı yanyana bulunuyor. Bu yapıda da toplam 9 kat olmak üzere cephede farklı kat yükseklikleri görülüyor, arka cephesinde de Fransız mimarın adının yazdığı küçük bir tabela var.
Alvar Aalto
Pierre Vago’dan sonra Aalto’nun binasına geçiyorum. Cephesi biraz eğimli, dolayısıyla her dairenin doğal ışıktan yararlanması sağlanıyor. Burada da giriş holünde biraz vakit geçiriyorum. Tavanda siyah rengi ve aydınlatmalar ile farklı bir deneyim tasarlanmış. Giriş kapısının yanında binanın Aalto’nun tasarımı olduğuna dair bir tabela var. Düşünsenize her gün evinize girerken, bu bina 1957’de Berlin’de Alvar Aalto tarafından tasarlanmıştır yazısıyla karşılaşıyorsunuz.
Walter Gropius & Wils Ebert
Ufak turum bittikten sonra hemen yandaki parkta birkaç daha fotoğraf çekip dinleniyorum. Koruma yasasına göre evlerde bir tadilat gerektiğinde Alman devleti yapımına uygun olarak ücretsiz bunu gerçekleştiriyor. Oturanlar da emlak vergisinden muaflar. Dolayısıyla, eski fotoğraflara baktığınızda bu yapıların hala aynı görüntüye sahip olması inanılmaz. Böylece Hansaviertel’de modern mimari yürüyüşüm tamamlanıyor. Eğer mimariye ilgiliyseniz Berlin seyahatinizde bu turu mutlaka yapmanızı öneririm.
Kapak Fotoğrafı: Işınsu Ağca
İlginizi çekebilir: Aytül Sanalp’tan Berliner Fernsehturm
İlk yorumu siz yazın!