Dokunduğu hayatlarda fark yaratan enerjik, idealist ve çalışkan bir psikolog Hazan Şahnaoğlu. Tamamladığı birçok çocuk psikoloji eğitimleri ve gönüllülük çalışmalarından edindiği tecrübelerle çocuklara ve yetişkinlere yardım etmeye devam ediyor. Psikolog Hazan Şahnaoğlu ile içinde bulunduğumuz pandemi döneminden ve çocukların bu dönemde yaşadığı zorluklardan söz ettik.

Psikolog Hazan Şahnaoğlu | Fotoğraf: Hazan Şahnaoğlu

Pandemi döneminde sağlık çalışanları her zamankinden daha çok yoruldular, hakları ödenemez. Sağlık çalışanlarını ayrı bir yere koyarsak en çok psikologlara mı ihtiyaç duyduk, ne dersiniz? Bu dönem sizin için nasıl geçti ve geçmeye devam ediyor? Bu süreci nasıl anlamlandırıyorsunuz?

Sağlık çalışanlarını sanırım hiçbirimiz tamamen hissedemiyor, anlayamıyor olacağız. Gerçekten olağanüstü başarılar elde ediyorlar. Geçtiğimiz sene Mart ayında pandemi daha yeni başlamışken, EMDR Derneği olarak sağlık çalışanları ve pandemiden etkilenen insanlarla gönüllü çalışmalar yaptık. Ben de o dönemde doktorlarla iletişim kurabilme şansı elde ettim. Açıkçası elimde fırsat olsa onlara daha fazla yardım etmek isterim.

Esas sorunuzun cevabına gelecek olursak, pandemi sürecinde henüz psikologlara en çok ihtiyaç duyulan dönemde olmadığımızı düşünüyorum. Asıl işimiz pandemi bittikten sonra başlayacak. Çünkü toplumsal travmanın bastırılmış etkilerinin o zamanlar yüzeye çıkacağını düşünüyorum. Benim için bu sürecin ekstra değişiklikleri olmadı açıkçası, çalışmalarıma yüz yüze devam ederken hayatımıza bir de online terapi kavramı girmiş oldu. İlginçtir ki bu kavramın faydalarını gördüm, hem başka şehirlerden hem de başka ülkelerden danışanlarla tanışma ve onlara dokunabilme fırsatı bulmuş oldum. Anlamlandıramadığımız, belirsizliklerle dolu ve geleceğimizi net bir şekilde göremediğimiz bu dönemde, tünelin ucundaki ışığa tutunmaya çalışarak geçirdim yaklaşık 1 senemi. Aslında hayatın kendisi gibi, daha çok sahip olduklarımızın farkında olmaya doğru itildik. Umarım bu farkındalıkları, hayat normale döndüğünde de unutmayız.

EMDR terapisinden biraz bahseder misiniz? Sihirli bir asa gibi mi? Sıkıntılar bir anda kayboluyor mu? Covid-19’u unutturabilir mi?

EMDR Terapisi benim kişisel hayatımda da mesleki hayatımda da büyük yer kaplıyor. Sihirli bir çubuk değil tabii ama travmayla yüzleşmeye hazır bireylere çok hızlı iyileşme sağlıyor. Diğer terapi çeşitlerinde süreç 6 ay 1 sene sürebilecekken EMDR Terapisiyle bu süre çok daha kısalıyor. Tabii hızla değişen dünyada en değerli şeyimizin zamanımız olduğu bilinciyle bakarsak hızlı iyileşme halinin gelmesi de çok kıymetli… Mart-Nisan 2020 tarihlerinde yaklaşık 500 terapist ile yapılan gönüllü EMDR Terapisi çalışmalarında görüldü ki, sadece 5 seansta (bazen daha kısa) Covid-19 etkilerini unutturmasak da, negatif etkilerinden arındırabiliyor olduk. Zaten hiçbir terapi şekli hiçbir şeyi unutturmaz, zihnimizden silmez ama EMDR Terapisi o unutmadığımız ama zamanında bizi çok rahatsız eden anının negatif etkilerini unutturuyor diyebiliriz.

Pandemi ve Çocuk | Fotoğraf: Julia M Cameron (pexels.com)

Pandemi döneminde çocuklarda sıklıkla hangi davranış değişikliklerini gözlemlediniz? Ebeveynler hangi durumlarda desteğe ihtiyaç duydular?

Bu soru zor bir soru, çünkü genel geçer bir cevabı yok ne yazık ki. Ben kendi deneyimlerimden bahsedebilirim. Bu süreçte pandemi nedeniyle yakınlarını kaybeden çocuk ve ergenlerle çalıştım. Yas sürecinde yaşanan problemler neyse, bunları görüyor olduk. Ama başka neler oldu derseniz, yas sürecini aileler birlikte geçiremedikleri ve kayıp yaşadıkları kişilerle vedalaşamadıkları için, hatta bazen cenaze törenlerine bile katılamadıkları için kaybı ve yası kabul etmek çok zor oldu. Aynı zamanda travma bazlı düşünmezsek, Covid-19 çocukların evde sıkılmasına, sosyalleşememesine, internete düşkünlükle birlikte canlı derslere katılmayı istememek şeklinde etkilere sebep oldu diyebilirim. Yanlış yapmaktan korkan, sosyal olarak çekinik hisseden çocuk ve ergenler bu süreçte daha fazla zorlandılar. 

Travmalarımız, baş edemediğimiz sorunlarımız için destek alıyoruz. İş ortamınız farklı meslek gruplarınınki gibi örneğin bir moda tasarımcısı kadar renkli olmayabilir. Bir şehir efsanesi vardır; terapistler de bir günün sonunda tüm seansları bitince kendileri de terapiste giderler. Bu noktada siz akıl sağlığınızı nasıl koruyorsunuz?

Aslında en çok desteğe ihtiyaç duyanlar bizleriz. Kişisel bir soru olduğu için açıklıkla kişisel cevap vereceğim. Ben zaten terapist olmaya karar verdiğimde önce kendi terapi sürecimden geçmem gerektiğini önemsediğim için destek almıştım. Hayatta destek almak, yardım almak benim için zor olsa da, mesleki geleceğim için bu noktanın önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü bir terapistin, danışan koltuğuna oturmadan danışanın ne hissedeceğini bilebilmesi bence çok mümkün değil. Terapist koltuğu her türlü yargıdan bağımsız olmalı, bunun olabilmesinin ön koşulu da önce kendi terapinizi tamamlıyor olmak. Ek olarak, ülkemizde bir meslek yasamız, bir odamız vb. olmadığı için, aslında tüm sorumlu kendimiziz. Bu nedenle, yaptığımız yanlışların arkasında durabilmek, baş edemediğimiz durumlarda destek istemek bizim olmazsa olmazımız.

Pandemi ve Çocuk | Fotoğraf: August de Richelieu (pexels.com)

Bizler trafiğe girmeden, ev kıyafetlerimizle kahvemizle bilgisayar başında olmaktan keyif alıyor olabiliriz, ofise gitmeyi özleyenler de az değil… Enerjisini atamayan, sosyalleşemeyen, esas yeri okul, bahçe olan çocukları eğer farklı imkanlar yok ise odalarında ekran önüne tıktık da diyebiliriz. İş hayatında dayanıklılığın (resilience) konuşulduğu bu dönemde çocuklarımızın duygusal dayanıklılığı konusunda neler söylemek istersiniz?

Biz yetişkinler olarak bile çok zorlanabiliyoruz. Sözüm meclisten dışarı, insanlar yas yaşarken, bazıları sıkıldığı için sokaklarda eğleniyor olarak dahi algılandı. Yargılamanın haddime olmaması ile birlikte, bu dönem bize birliğimizi hatırlattı. Hepimizin bir olduğunu… Çocuklarda ise, bu duygu zaten var. Onlar sevmeye, sevilmeye, birliğe daha yatkınlar. O yüzden sanal alemden koparmaya çalıştıklarımız daha çok sanal alemde kendilerine gerçekçi olmayan bir kimlik yarattılar, asıl problem de bu yüzyılda zaten bu sorun. Sosyalleşemeyen, kendi gerçeğini deneyimleyemeyen çocuk ve ergenlerin sanal dünyada var olma çabaları… İşimiz çok… Konudan sapmayayım, çocuklar için duygusal dayanıklılık kısmının çözülebilecek en zor şeylerden biri olduğunu düşünüyorum, ya da mesleki deformasyon yaşıyorum da diyebilirim. Çocuklar doğası gereği kolay uyum sağlar, pandemi bittikten sonra sırf problemi odada ekrana başında fazla zaman geçirmesi durumu ise, bu noktada çocukların kolayca sosyal hayata adapte olabileceğini düşünüyorum.

Bütün çocuklar aynı teknolojik imkânlarla donatılmış okullarda okumuyorlar. Teknolojik alt yapı yatırımlarını önceden yapmış kurumlar hızlıca evden eğitime başladı ve çocuklar da uyum sağladı. Bazı ülkelerde okullar uzunca süre kapanmadı da. Ülkemizde eğitimcilerin çoğunun ortak görüşü akademik kayıp olmayacak, telafi gerekiyorsa yapılması yönünde. Peki sosyal duygusal kayıpların telafisi mümkün mü?

Bu soruya belki eğitimciler bambaşka cevaplar verebilirler. Ben travma bazlı düşünen ve çalışmalarının odak noktası travma olan biri olarak, bu süreçte sosyal duygusal kayıplardansa, gözlemlediğim çoğu ailede eskiden yapılmayan birliktelikler geliştirmeleri yönünde. Evden çalışan anne, baba ve evden okula bağlanan 2 çocuğun olduğu bir aile düşünelim. Eskiden anne ve baba işten akşam 7’de gelirken, şu an tüm gün evde olmanın verdiği rahatlıkla çocuklarıyla öğlen yürüyüşlerine çıkmaya, akşam yemeklerini sofrada birlikte yemeye ve film izlemek gibi aktivitelere başladılar. Belki de hayat bir yerden kısıtlarken başka yerden gülüyordur, kim bilir…

Çocukların ekran süreleri çok uzadı. Bir yandan bilgisayar kullanım becerileri gelişirken ders dışı saatlerde ve hafta sonu da sokak yasağı olunca bilgisayar oyunlarına eğilim arttı. Çocuklar birden büyüdü mü ne dersiniz? Internet ve araçlarını bu kadar erken yaşta yoğun ve bazen de kontrolsüz kullanımı kırmızı alarm olarak nitelendirilebilir mi? Bu konuda ebeveynlere ne gibi önerileriniz olur?

Bu kırmızı alarmında kırmızı alarmı aslında. Biraz önce söylediğim gibi, çocuklar hızla büyümediler, kontrolsüz kalmanın yanı sıra kimlik karmaşası yaşamaya başladılar. Açık söylemek gerekirse, internetin kontrolsüzlüğü yüzünden travma yaşayan birçok çocukla karşılaşıyorum bu dönemde. Karşılaşmamaları gereken bilgilerle karşılaşıp üstesinden gelemeyen çocuklar, tanımadığı kişilerle arkadaşlık kurup kendilerini olmadıkları biri gibi gösteren çocuklar… Burada söylenecek söz çok. Ama her zaman söylerim, terapist olarak konuşması kolay, ebeveyn olarak yapması zor olan şeyler var. Bu internet meselesi de bazen zor olabiliyor. Çünkü devir değişirken, kaçamadığımız bir teknolojik gelişim içindeyiz, buna her zaman sağlıklı adapte olmak zor olabilir. Ebeveynlerin burada yapması gerekenin, her zaman internette yapılanı kontrol etmeleri, oyun zamanlarını çocuk ve ergenlerle birlikte karar vererek o süreye sadık kalmalarını sağlamaları yönünde olmalı.

Pandemi ve Çocuk | Fotoğraf: Mael Balland (pexels.com)

Siz sadece İstanbul’da değilsiniz, İzmit’de de çalışmalarınız var, bize bunlardan bahseder misiniz? 

Ben yaklaşık 5 senedir İstanbul’da ve Kocaeli’de birlikte çalışıyorum. Özellikle Kocaeli’nde çalışmayı daha çok seviyorum. Neden derseniz, deprem bölgesi olduğu için zamanında çok güzel çalışmalar yapılmış ve Kocaeli halkı bu yüzden terapinin anlamını ve önemini çok iyi biliyor. Aynı zamanda İstanbul ve Kocaeli dışında, pandemi sonrasında sınırların yok olmasıyla birlikte başka şehirlerle çalışabilmek de benim için keyifli bir hal aldı diyebilirim.

Bugünlerde sizi heyecanladıran bir proje var diye biliyorum. Psycology Turkey’den de bahsedelim mi?

Bahsedelim… Hatta bolca bahsedelim. Psychology Turkey hem çok hızlı gelişen, hem de gelişmeye uzun yıllar devam edeceğine inandığım sürekliliği olacak bir proje. Neden derseniz, dünyaca ünlü Psychology Today dergisi yazarlarının yazılarından oluşuyor oluşan bir platform Psychology Turkey. SUNY New Paltz Üniversitesi Profesörü Glenn Geher, Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT) olarak bilinen terapi ekolünün kurucusu Steven C. Hayes’in de içinde bulunduğu yaklaşık 10 profesörle anlaşma yaptığım ve yazılarını Türkçe’ye çevirdiğim bu platformun tüm Türkiye’ye iyi geleceğine inanıyorum. Bilimden öğreneceğimiz çok şey var ve hiç bitmeyecek. Dilerim okumayı sevenler sıkılmadan, kendilerine zaman ayırarak bu platformu okuma şansı elde ederler.

Emeklerinize sağlık, keyifle okuyanlardan biri olacağım.Sizle sohbet etmek her zaman doyurucu ve keyifli, vaktiniz için teşekkür ederim.

Kapak Fotoğrafı: Julia M Cameron (pexels.com)

İlginizi Çekebilir: Mag Porter’dan Koronavirüs ve Çocuklar