Keşif Sineması: Hello I Must Be Going
Bağımsız Amerikan Sineması’nın kadrolu kraliçelerinden Melanie Lynskey ve Girls’ü bırakıp kayıplara karışan Christopher Abbott’ı buluşturan Sundance çıkışlı Hello I Must Be Going’i izlemeniz için çok sebep var. Bir; içten performansları aklınızı başınızdan alacak. İki; zaten yeteneklerine şahit olduğunuz Abbott’ı bir kez daha takdir edeceksiniz. Ve üç; ilişkiler üzerine yapılan tespitler hedefi on ikiden vururken biraz canınızı acıtacak.
Kariyerine oyuncu olarak başlayan bir adamın, Todd Louiso’nun ellerinden çıkma Hello I Must Be Going. Uzunca bir süre kamera önünde deneyim edindikten sonra asıl zevkin yönetmenlik koltuğunda olduğunu düşünerek yatay geçiş yapan Louiso, üçüncü uzun metrajlı filminde herkesi bir şekilde yakalayabilecek bir hikaye anlatıyor. Filmin merkezinde yeni boşanmış, depresyonla baş etmeye çalışan, 30’lu yaşlarındaki bir kadının ailesinin yanına geri taşınmasını ve değişen hayatı sebebiyle aldığı tüm kararları, hatta geleceğini bile gözden geçirmesini izliyoruz. Tabii bu onarım süreci göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleşmiyor. Esas karakterimiz Amy, boşanmanın ardından düşe kalka hayatına devam etmeye çalışıyor. Yalnız karşısına çıkan çekici fırsatlar, hatta tabir-i caizse yasak meyveler iyileşmesine ister istemez katkıda bulunuyor. Amy mutlak sona ulaşıp yeni dünyasında ağzı kulaklarında bir kadına dönüşmese de ruhen ve mantıken kendini daha sağlam bir noktaya taşımayı başarıyor.
Holywood cephesinde artık kadınlar için iyi hikayeler pek yazılmıyor biliyorsunuz ki. Yeni araştırmalar, merkezinde kadınların olduğu büyük çaplı filmlerin ciddi paralar kazandırdığını kanıtlasa da daha üç boyutlu karakterler izlemek için kafanızı bağımsız sinemaya ya da televizyona doğru çevirmeniz gerekiyor. Sarah Koskoff adında pek tanımadığımız bir kalem tarafından yazılan senaryo, özellikle kadın perspektifini iyi anlamış bir ruha sahip. Naifliğini ve kurduğu empatiyi bir avantaj olarak kullansa da gözümüze fazla sokmuyor. Belki asıl kredi oyunculara verilmeli bilemiyorum; ama Koskoff’un tekstinde inanılmaz bir samimiyet ve ayrılığı öyle ya da böyle bir şekilde tatmış herkesin hoşuna gidecek bir realistlik var. Muhtemelen son dönemde, 2010’dan sonra, bağımsız sinemanın en büyük patlamalardan birini yaşadığı 2012’de gösterime girmesi yeteri kadar ilgi çekmemesine sebep oldu. Ama hep söylediğim gibi, bir filmin iyi olduğunu kabul etmek için birilerinin onayına ihtiyacımız yok.
Rosemarie DeWitt ve Marisa Tomei ile birlikte Amerika’daki bağımsız sinema kanadının en önemli yüzlerinden biri sayılabilecek Melanie Lynskey, abartıya asla kaçmayan oyunculuğuyla takdiri hak ediyor. Filmin gücünün büyük bir kısmını bu performansdan aldığını söylememe gerek yoktur umarım. Amy ile aranızda öyle bir bağ kurmanıza sebep oluyor ki Lynskey, attığı her doğru adımda sanki çok sevdiğiniz birisi ya da bizzat kendinizmişçesine mutlu oluyorsunuz. Heyecanını birlikte yaşıyor, onunla ağlıyor, onunla gülüyorsunuz. Her daim yetenekli bulduğum Lynskey, kariyerinin zirvesine ulaşmış Hello I Must Be Going‘de, ona şüphe yok. Yalnız onun kadar sevdiğim bir diğer performans da Christopher Abbott’a ait. Esasında Girls’deki donuk halleri sebebiyle kendisine biraz mesafeli yaklaşmakta herkes. Fakat burada sınırlarını biraz zorlayarak yepyeni bir adam olmayı başarıyor Abbott. Muhtemelen izleyen herkes, tıpkı benim gibi şaşkınlığını gizleyememiştir. Aranızdan yeni izleyecek olanların da tepkilerini oldukça merak ediyorum.
Kadroda ayrıca Gwyneth Paltrow’un annesi Blythe Danner, televizyonun vazgeçilmez yüzlerinden Julie White ve karakter aktörü John Rubinstein gibi isimler de mevcut. Şöyle bir özetleyecek olursak… Hello I Must Be Going tanıdık hikayeleri farklı simalarla buluşturup, o ezbere bildiğimiz şeylere yeni varyasyonlar sunuyor. Samimiyeti ve özgünlüğü filmin en büyük artısı. Ve tabii ki kadrosundaki herkesin karakteriyle tam olarak bütünleşmesi de filme çok şey katıyor. Keşif Sineması’nda bugüne kadar önerdiğim filmlerden belki de en az takdir edileni olduğu için de izlenmesini biraz daha çok istiyorum. Ekleyecek başka bir şeyim yok. Şimdi top sizde. Bu kadar övgünün üzerine Lynskey ve saz arkadaşlarına şans vermezseniz olmaz!
İlk yorumu siz yazın!