Geçen sene, artık duymak istemediğimiz, hepimizin hayatında travmalara sebep olmuş 2020’de 98 dizinin 123 sezonundan 1020 bölüm dizi izlemişim. Ve bunlar sadece sayabildiklerim. İnsan bu kadar çok dizi izleyince konuşabildiği tek şey de bu oluyor, bütün gündemim diziler ve biraz da filmler. Hatta konuşmayı çok sevdiğim için bir Youtube videosu bile çektim. Uzun zamandır yazı yazmıyordum, bir de yazıya dökeyim dedim. 98 tane diziden bahsedemeyeceğim için de her ayın favorisini seçtim, 12 dizi içinden de senenin favorisini. Keyifli okumalar.

Her Aya Bir Dizi Önerisi

Ocak: Fleabag

Flebag
Flebag | Fotoğraf: Amazon Prime Video

Fleabag izleyip de sevmeyen kimse duymadım bugüne kadar. Sadece bu ayın değil genel olarak senenin hatta hayatımın favori dizilerinden olabilir. Dizide ‘Fleabag’ karakterimizin yaşadığı bir travma sonrası hayatını izliyoruz. İnişleri, çıkışları, başa çıkma mekanizmaları, hepsi bence çok gerçekçi. Dördüncü duvarı kırıp bizimle direkt iletişime geçmesi diziyi özel kılan önemli özelliklerden biri. Ve dizideki bütün karakterler muhteşem. Özellikle ikinci sezonda, ‘Hot Priest’!

Fleabag’in yaratıcısı ve başrol oyuncusu Phoebe Waller-Bridge’i bu diziyle tanıyıp çok sevdikten sonra Killing Eve’in senaristi olduğunu da öğrenince aşık oldum. Fleabag 2 sezonda final yaptı, dahasını izlemek istesem de çok da tatlı bir yerde final yaptığına inandığım için bu isteğimi bastırabiliyorum. Umarım Phoebe Waller-Bridge daha çok üretir ve ben mutlu bir insan olarak devam ederim hayatıma. Fleabag’i hala izlemediyseniz lütfen en kısa zamanda izleyin. Ben geçenlerde ikinci kez izledim bile. Diziyle iligili Eralp Alper’in ve Eser Altınkaya’nın yazılarını okumanızı da öneririm, onlar benim yazabileceğimden çok daha ayrıntılı yazmışlar zaten.

Şubat: Locke & Key

Locke & Key
Locke & Key | Fotoğraf: Netflix

Locke & Key biraz daha küçük bir yaş grubuna hitap eden bir dizi gibi görünebilir. 24 yaşına girmiş ama hala 17 hisseden ben için bunun hiçbir anlamı yok. Çocuğu olan bir ebeveynseniz çocuklarınızla birlikte izleyebileceğiniz, bütün ailenin çok seveceğine inandığım bir Netflix Orijinal  gizem-macera dizisi. Konusu da şöyle; babalarının gizemli ölümünden sonra 3 kardeş ve anneleri eski aile evlerine taşınıyor ve bu evde anahtarlarla tanışıyorlar. Farklı anahtarların farklı işlevleri olduğunu ve nasıl kullanmaları gerektiğini yavaş yavaş çözerken aynı zamanda anahtarların kötüye kullanacak insanların ellerine geçmesini önlemeye çalışıyorlar. Gerçekten yaratıcı bir konusu olduğuna inanıyorum, ve yaratıcı şeyler izlemek beni hem mutlu hem de motive ediyor. 2. sezonu 2021 sonlarında gelecekmiş, ben sabırsızlıkla bekliyorum.

Mart: Self Made

Self Made
Self Made | Fotoğraf: Netflix

Self Made 4 bölümlük bir mini dizi. Mini dizilere genel olarak bayılıyorum, olayı genişçe izleyebiliyorum, karakterleri daha derinden tanıyabiliyorum ve bitiyor. Yeni sezon beklemek zorunda kalmıyorum. Bu dizinin bir artısı, ama bundan daha önemlisi; başarı hikayesi olması, dönem dizisi olması ve hem feminist hem de ırkçılığa karşı aktivizm yapması. Amerika’nın ilk kadın milyonerini anlatan dizi gerçekten 0’dan başlıyor. Bugün bile hala saç bakımları için yeterli kaynağı bulamayan siyahi kadınlar için 1800’lerin sonlarında saç ürünü üretmeye başlayan Madam CJ Walker sonunda milyon dolarlık işinin patronu oluyor. İyi hissettiren, insanın modunu yükselten, hayal ettiği, peşini bırakmadığı her şeyi başarabileceğine inandıran bir dizi.

İlginizi çekebilir Begüm Kartal’dan Self Made

Nisan: Sherlock

Sherlock
Sherlock | Fotoğraf: Netflix

Sherlock tüm zamanların favorisi bir dizi. Benedict Cumberbatch mükemmel bir Sherlock, Martin Freeman mükemmel bir Dr. Watson. Benedict Cumberbatch’in oyunculuğuna her izlediğimde tekrar tekrar şaşırıyorum. Eminim birçoğunuz Sherlock’u biliyorsunuz ama bilmeyenler için Sir Conan Doyle’un 1800’lerin sonunda yarattığı hayali bir dedektif aslında. Çok zeki, eğitimli, yetenekli, yaptığı her şeyde mükemmel bir insan. Ama Sherlock dizisi günümüzde geçiyor ve modern dünyada Sherlock izlemek inanılmaz keyifli. Hala izlemediyseniz kesinlikle izleyin ve ‘umutsuzca belki karar değiştirip seneler sonra da olsa yeni sezon çekerler kulübü’ne dahil olun.

Mayıs: Killing Eve

Killing Eve
Killing Eve | Fotoğraf: BBC

Ben gerçekten Phoebe Waller-Bridge’le mental bir bağım olduğuna inandım bu diziyi izledikten sonra. Sanki hatırlamadığım bir geçmişte Phoebe’yle oturmuşuz, ben sevdiğim ve ilgilendiğim her şeyi anlatmışım ve kadın gidip bunları dizi yapmış, Killing Eve’de böylece ortaya çıkmış. En başta başrollerin ikisi de kadın, bu kesinlikle günümüz sinemasında asla rastlamadığımız ama dahasının gelmesini umduğumuz bir durum. Bu kadınların birisi, Villanelle, inanılmaz iyi giyinen bir kiralık katil, öteki de, Eve, onu yakalamaya çalışan çok akıllı, cesur ama anlaşılması güç bir dedektif. Kiralık katilimiz bir kiralık katilden beklenileceği üzere ciddi psikolojik sorunları var. Eve’in de akıl sağlığının tamamen yerinde olduğunu söyleyemeyiz çünkü kendisine karşı romantik duygular besleyen Villanelle’e karşılık verir gibi hareketler yapıyor.

Uslanmaz romantik yanım bu anlamsız ilişkiyi sonuna kadar desteklerken rasyonel yanım ne kadar anlamsız bir durum olduğunun farkında. Dizi bütün bu karmaşaları, heyecanları, arada kalmışlıkla yaşatırken 3 sezonun nasıl geçtiğini anlamayacağınıza eminim. Suç, romantizm, güçlü kadın karakterler, farklı Avrupa şehirleri ve Sandra Oh ile Jodie Comer’ın muazzam oyunculuğunu izlemek isteyenler yazı bitiminde hemen bu diziyi izlemeye başlıyor.

Haziran: Snowpiercer

Snowpiercer
Snowpiercer | Fotoğraf: Netflix

Distopik ve bilim kurgu genel olarak çok da izlemediğim türler olsa da Snowpiercer bu ayın favorisi olmayı başardı. Belki de bu ay sadece 3 dizi izlediğim için? Gelecekte geçen dizide dünyaya yaptığımız bütün kötülükler sonucunu vermiş, dünyanın tamamı donmuş, ama bundan önce bir grup akıllı insan bir tren icat etmiş. Sadece seçilmiş kişilerin özel biletlerle alındığı bu tren sürekli hareket ederek kendi kendine bütün ihtiyaçlarını karşılıyor ve içindekilere küçük bir dünya simülasyonu sunuyor. Yani dünya üzerinde yaşamı devam ettiği bilinen insanlar sadece bu trendekiler, ve bir de trene biletsiz binen kuyruk kısmındakiler. Bu türleri seven kişilerin bu diziye şans vermesi gerektiğine inanıyorum. Dizinin bir de filmi varmış, yakın zamanda onu da izlemeyi planlıyorum.

Temmuz: Space Force

Space Force
Space Force | Fotoğraf: Netflix

Yine 3 dizi izlediğim bir ay ve favorim olmayı başaran dizi Steve Carell’li Lisa Kudrow’lu bir absürt komedi. Amerika silahlı kuvvetlerine bir yenisi eklenir; Uzay Kuvvetleri. Başına da uzay hakkında çok da bir bilgisi olmayan Mark Naird gelir. Kafa dağıtmalık, bölümleri kısa, gülmek isteyenlerin izleyebileceği bir dizi.

İlginizi çekebilir: Güray Karaayak’tan Space Force

Ağustos: The Umbrella Academy

The Umbrella Academy
The Umbrella Academy | Fotoğraf: Netflix

Ben The Umbrella Academy’nin ilk sezonunu da çok sevmiştim, ikinci sezonu zaten sabırsızlıkla bekliyordum ve beklentimi fazlasıyla karşıladı diyebilirim. Bu kadar çok tutan dizilerde ikinci sezonun rezalet olması gibi durumlarla karşılaşabiliyoruz ama Umbrella Academy’de böyle bir şey yaşamadım, aynı performansı 3. sezondan da bekliyorum. Hatta üçüncü sezonu biraz daha fazla merakla bekliyorum çünkü dizinin başrol oyuncularından Elliot Page geçenlerde cinsiyet değişim sürecine girdiğini açıkladı. Dizideki rolü kadın olarak mı devam edecek yoksa bir şekilde dizide de cinsiyetini değiştirecekler mi 3. sezonla birlikte göreceğiz.

Bilmeyenler için dizi de süper güçleri olan bir grup çocuk hayırsever bir bey tarafından evlat ediniliyor ve bu güçleri doğrultusunda kötüleri yakalamak için yetiştiriliyorlar. Büyüdükçe yolları birbirinden ayrılıyor ancak seneler sonunda bir sebepten bir araya gelmek zorunda kalıyorlar. Aksiyon, macera ve kurgu türünde diziler izlemeyi sevenlerin kesinlikle izlemesi gereken bir dizi.

Eylül: The Duchess

the-duchess_s1_katherine-ryan_kate-byrne-1598461473-928x523
The Duchess | Netflix

İngiliz komedisini seviyor musunuz? Cevabınız evetse bu diziyi mutlaka izleyin. Hem çok tatlı bir komedisi var hem de beni azıcık tanıyanlar, bir iki yazıma denk gelmiş olanlarınız bilir ki ucundan bile olsa feminizm öven diziler yakaladığımda bayılıyorum ki bu dizide ucundan falan değil çok güzel feminist ayrıntılar var. Aslında komedyen olan Katherine Ryan dizinin hem yaratıcısı hem de başrol oyuncusu, dizi de zaten yarı otobiyografik. Dizinden sonra Katherine’in Netflix’teki stand-up şovlarını da izledim, onlar da ayrıca çok komikti. Stand-up seviyorsanız onları da izleyebilirsiniz. Bekar bir anne, çok tatlı bir anne-kız ilişkisi, yanlış verilen onca karar ve Londra. Diziyi izlemek için daha başka ne sebeplere ihtiyacınız var bilmiyorum.

Ekim: The Queen’s Gambit

The Queen's Gambit
The Queen’s Gambit | Fotoğraf: Netflix

Aramızda The Queen’s Gambit izlemeyen kaldı mı? Bence kalmamıştır. Çok izlendi ve çok konuşuldu o yüzden çok ayrıntılı bahsetmeyeceğim, yeterince uzun bir yazı oluyor. Queen’s Gambit çocukluğunda annesiz ve babasız kalıp yetimhaneye yerleştirilen bir kızın büyüme hikayesi. Yetimhanede bir hademeden satranç oynamayı öğreniyor ve geliştikçe gelişiyor satrançta. Dünyanın her yerinde bir sürü turnuvalara gidiyor. Ben birçok insan gibi izlerken çok keyif aldım.

İlginizi çekebilir: Ayça Yenigün’den Queen’s Gambit

Kasım: Bir Başkadır

Bir Başkadır
Bir Başkadır | Fotoğraf: Netflix

Queen’s Gambit kadar çok konuşulan bir dizi varsa o da Bir Başkadır. Kesinlikle bugüne kadar Netflix’e yapılmış en iyi Türk içeriği. Çok gerçekçi, çok içten, çok olası, çok derin, tam olması gerektiği gibi. Çok ince bir çizgide inanılmaz bir denge yakalamış dizi. Tek bir hatayla her şey yanlış gidebilecekken ben şu an eleştirilecek bir şey bulamıyorum dizide. Bu kadar farklı hayatı işleyip bu kadar kaliteli bir yapım ortaya koymak gerçek bir başarı. Dizinin başrolü Öykü Karayel, inanılmaz bir oyunculuk sergilemiş, ama yan rollerin başrolden aşağı kalır yanı yok, hepsi tam kararında, karakterize etmeden, abartmadan, yerli yerinde oynamışlar. Türkiye’nin farklı sosyokültürel ve sosyoekonomik sınıflarından, farklı insanların kesişen hayatlarını olduğu gibi izleyebilirsiniz bu dizide.

İlginizi çekebilir: Eralp Alper’den Bir Başkadır

Aralık: The Good Place

The Good Place
The Good Place | Fotoğraf: NBC

Bu diziyi izlemeyi neden bu kadar erteledim hiçbir fikrim yok. Öncelikle sitcom izlemeyi özlemişim, onu fark etmemi sağladı. Daha da önemlisi, dizinin muhteşem bir konusu var. Spoiler vermeden anlatmaya çalışacağım, dizi ölüm sonrası hayatı işliyor ve diziye göre ölümden sonra gidilebilecek iki yer varmış; good place ya da bad place. Bizim 4 karakterimiz good place’e gidiyor ve olaylar gelişiyor. Hayatımda izlediğim en ‘güldürürken öğreten’ içerik olabilir. Eğlenceli ama boş olmayan içerik arayışındaysanız mutlaka izlemeniz gereken bir dizi.

İlginizi çekebilir: Senanur Eydemir’den The Good Place

Sonuç olarak bu 12 diziden 3 favori seçtim, Fleabag, Killing Eve ve The Good Place. Listeye iki içerikle giriş yapan Phoebe Waller-Bridge’i tebrik ediyorum. Bu 3 dizi arasındansa favorim Killing Eve olduğu için kendisini ayrıca bir daha tebrik ediyorum, Sandra Oh ve Jodie Comer’ı dahil ederek bu sefer. Bu yazının halihazırda çok uzun olduğunun farkındayım ama ilgisini çekenler için Youtube videomda dahası var. 🙂

Kapak Fotoğrafı: BBC

İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Netflix’te Bu Ay Neler Var?