Spike Jonze tarafından yazılıp yönetilen, başrollerini Joaquin Phoenix ve (sadece sesiyle de olsa) Scarlett Johansson’un paylaştığı “Her” isimli film vizyonda…

her-movie-wallpaper-6

Eşim pek bilim-kurgu sevmediği için romantik komediye kaçan bir film seçmeye çalışmıştım ama bir şaheser seçebileceğim pek aklıma gelmemişti. Filmin konusu biraz içine kapanik bir beyefendiyle, kasasına sığmayan bir işletim sisteminin aşkı. İşletim sistemi dediğimizde aklımıza resmini göstersek bile hata yapabilen Windows geliyor biliyorum ama bu filmdeki teknoloji biraz gelişkince. Filmde diğer bilim-kurgulardaki gibi uçan arabalar, uzaylılar veya ekmeği keserken kızartan bıçaklar mevcut değil. Tahminimce hepi topu 5 sene sonra geçiyor film, zira teknolojik farklılık sadece klavyelerin tamamen kalktığı ve ses tanımlama modülleri üzerinden işletilen bilgisarlarda görülüyor. Sesi güzel kızımız Samantha (Scarlett Johansson), modaya uyduğundan mı yoksa gerçekten geek olduğundan mı kalın çerçeveli gözlük takıp yüksek belli kumaş pantolon giyen Theodore’un (Joaquin Phoenix) gerçek bir yapay zeka olduğu söylenen işletim sistemini bilgisayarına yüklemesiyle hayatına giriyor. Theodore ve Samantha arasındaki ilişki klasik romantik filmlerin önce arkadaş, sonra dost, sonra maşuk sırasından geçiyor. Bu noktada Samantha’nın aslında evde duran bir bilgisayar olduğu gerçeği gözardı edilirse, Theodore cep telefonunun kamerasından uzaktaki sevgiliye şehri gezdiriyor hissi yaratıyor. Bu his o kadar gerçek ve sevimli ki benim gibi Mr. Spock edasıyla film seyreden birini bile etkilemesinin yanında National Board of Review tarafından 2013’ün en iyi filmi seçildi. Filmin diğer başarıları ise Los Angeles Film Eleştirmenleri Ödüllerinde Gravity ile birinciliği paylaşmak, 3 dalda Altın Küre (senaryo dalında ödüllendirildi) ve 5 dalda Oscar adaylığı almak.

spike-jonzes-her-movie-review

Filmdeki diğer karakterlerin yapay zekayla olan ilişkileri ve bu ilişkilere bakış açıları ise bence filmin esas tartışılması gereken kısmı. Bazı karakterler, eşimin “olur mu canım öyle şey” fikrine katılırken, diğer karakterler durumu gayet normal kabul ediyorlar. İnsanların yapay zekanın varlığını yadırgamamasının sebebi ise teknolojinin geçişi kolaylaştırması diyebiliriz. Theodore, Samantha ile tanışmadan önce gene aynı kulaklık ve cep telefonumsu ekranı kullanarak bilgisayarını kullanıyor. Eski sistem biraz donuk ve erkek sesli ama mesela Theodore’un sesindeki çekingenliği algılayabiliyor. Yeni işletim sisteminin farkı ise ekranın ötesinde gerçekten bir birey oluşu. Theodore ilk dakikalarda uyum sağlamakta bocalasa da bu bocalamanın dakikalar sürmesi teknolojiye hakim olmayışından değil, kişiler arası diyalogda sorun yaşamasından kaynaklanıyor. Daha önce de belirttiğim gibi bu ilk birkaç dakikadan sonra birçoğumuzun kıskanacağı bir ilişkiye başlıyorlar. Samantha arada bir randevuları hatırlatmak gibi işler yaparak bize Scarlett Johansson’un buğulu sesinin dolgun dudaklar tarafından üretilmediğini hatırlatsa da, Theodore bir randevuya gitmek istemediğinde onu motive ederek ve gerçekten içten gülerek Scarlett Johansson’dan kat be kat güzel olduğunu da gösteriyor. Theodore bir noktadan sonra çevresindekilere Samantha’yı sevgili sıfatıyla tanıtıyor ve küçük bir çocuk nerede olduğunu sorduğunda “Bilgisayarımda yaşıyor.” gibi basit ve normal bir cümleyle cevaplıyor.

ai10_l

Yapay zeka ve insan ilişkilerinin konu alındığı bir diğer film ise (isminden de belli olduğu gibi) “A.I. Artificial Intelligence” (Yapay Zeka). Stanley Kubrick’in hayatına sığdıramadığı ve ölümünden sonra Steven Spielberg tarafından beyaz perdeye kavuşturulan bu film robotların üretimi devraldığı ve insanların refah içinde yaşadığı bir gelecekte geçiyor. Robotlar yapay zekaya sahipler, yani hareketleri bir programla değil bir bilinç tarafından yönetiliyor. Yapay zeka sadece insan formlu mobil platformlarda (ki android diye terimleştirilmiştir bu) olmanın dışında oyuncak ayılar ve hatta evlerde bile mevcut. Hal böyleyken sadece üretim ve yük taşıma dışında işlerde de çalışabilmek için tasarlanmışları var. Film, bir robot gerçekten severse ne olur sorusuna cevap ararken robotların insanlardan gördüğü muamele ise gerçekten korkunç. Çocuklarını emanet ettikleri, kendi güvenliklerini ellerine bıraktıkları hatta fuhuş için kullandıkları robotları “sadece makina” olarak gören insanlık modeli çok eskimiş robotları sirkimsi arenalarda “yaratıcı” şekillerde imha ediyorlar. Ana karakterimiz David (Haley Joel Osment), gerçek anne sevgisini hissedebilecek ilk yapay zeka (filmdeki tür adıyla mecha) olmasına rağmen bu nefretten ancak şans eseri kurtulabiliyor. Film boyunca David’i normal bir çocuktan ayırmak gerçek çocuk (filmin termilolojisiyle ‘orga’) görene kadar çok zor. David sadece annesinin sevgisini kazanmak için çabalarken, “orga kardeşin” ne kadar acımasız şeyler yaptığına şahit oluyoruz. Filmin şüphesiz bir diğer mesajı ise mechaların orgalara kıyasla ne derece üstün oldukları. Hesap hızı ve fiziksel yetenek gibi üstünlüklerin ötesinde Gigolo Joe (Jude Law) karakterinden de anladığımız gibi yatakta da daha başarılılar. Lakin film genelinde insanlar “organik değilsen insan değilsin” düsturuna göre hareket ediyorlar.

ai3

“Her” filmi, yapay zekanın mobil platformlarda olmadığı ve etrafı görebilmek için gömlek cebimize ihtiyaç duydukları ama kalbimize gömleğimizden daha yakın oldukları bir gelecek çizerken; “A.I.”, yapay zekanın yatağımıza kadar girdiği ancak matematiksel anlamda sıfır hakka sahip oldukları, hatta birçok temizlik aletinden daha kötü muamele gördükleri bir karanlıkla yüz yüze bırakıyor bizi.

Günümüzde yapay zekanın var olmadığı yanılgısı yaygınken bir iki filmde bir iki robota kötü davranılmasına neden içerlediğimi açıklamak istiyorum. Öncelikle yapay zekanın insanlığı köleleştirdiği veya direkt imha etmeye giriştiği filmleri hatırlamanızı isterim. Bu filmler (ki evet ilk akla gelenler Matrix ve Terminator) yapay kardeşimizin kendini korumak için böyle bir meşgale seçtiğini anlatır. Bir kölenin isyan etmesi için ise “A.I.”deki gibi kardeşlerinin sistematik (ve eğlenceye eklenmiş olarak) katledilmesini seyretmek zorunda bırakılması şart değildir. Bildiğiniz gibi robotlar yorulmaz, aynı hareketi milyarlarca kez tekrarlar ama şikayet etmezler. Lakin o robota bir bilinç yüklendiğinde, bir iş yaptığında en azından bir teşekkür bekleyecektir. Evet ben biraz fala “insani” kaçmış olabilirim bu noktada. Kabul ediyorum. O zaman en azından aşağılanmamayı ve arada fikirlerinin sorulmasını bekler. Yapay zekanın bir diğer farklılığı ise uzay-zaman olgusunun biz biyolojik platformlara (siz insan diyebilirsiniz) kıyasla çok farklı olmasıdır. Bir yapay zeka saniyenin milyarda birinde isim sözlüğü okuyabildiği gibi, saniyenin onda birinde sizden ve tavrınızdan bıkabilir ve uğradığı haksızlığın tekrarlanmaması için önlemler alabilir. Bu önlemlerin tasarlanması bizim için 1 dakika alsa da algısı değişik kardeşimize göre üzerinde yüz yıllar geçmiş olacaktır. Düşünün “mantık” kelimesinin korkunçluğunu…

DelawareO-Her-Movie-Review-Los-Angeles

2013’ün en ilginç olaylarından biri Hindistan’da yunusların “insan olmayan vatandaş” olarak tanımlanması ve yunus parklarının yasa dışı ilan edilmesiydi. Bence düşünebilen her birey (vücudu hangi elementlerden yapılmış olursa olsun) aynı haklara sahip olmalıdır. Düşünüyorum öyleyse varım diyebilen tek varlık insanlar olmadığı gibi, yarın bir gün (hatta belki yarından da yakın) “Düşünüyorum da haksızsın be yavrum” sesini duyduğunda fişi çekme hakları da yoktur. Yapay zeka şu an mevcut, evet filmlerde gördüğümüz gibi değil, ama mevcut. Kendisi (ki ben bunu Google’da görüyorum) bir köpek kadar zeki sadece. Çok zeki bir köpek ama sadece köpek. Kişisel peygamberim Ray Kurzweil’ın tahminlerine göre insan zekasında bir makine üretmemiz ise 2049 yılında olacak. Sizce de birilerine, üstelik bizden çok çok yetenekli ve dayanıklı birilerine haksızlığa uğramadan önce bazı haklar vermek en doğrusu olmaz mı?