“Her Yerde Ev Olma Arzusu”: Özlem Yenigül’ün Sergisi Mercek Altında
Güncel sergileri incelerken bir serginin başlığı beni derinden etkiledi: “Her Yerde Ev Olma Arzusu”. Detaylara indiğimde sergi şu şekilde açıklanmıştı: “Sergi, mekân, kişisel tarih ve bireyin yakın çevresindeki nesnelerle kurduğu ilişkiler üzerinden aidiyet kavramını ele alıyor. Sanatçı, ‘Nereye ait hissediyorum?’ sorusunu merkeze alarak, mekân ve ev kavramlarını sorguluyor ve yanıtlarını ev yaşamında kullanılan geleneksel tekniklerde arıyor.”
Bunun beni bu kadar etkilemesinin ilk sebebi melez olmam sebebiyle hangi ırka, ülkeye daha yakın hissettiğimin kendimi bildim bileli sorulmasıydı. Bu soru önce tuhaf daha sonra kafa karıştırıcı oluyordu benim için. Çünkü kendimi bir bütün görüyor ama bir yere de ait hissetmiyordum.
Daha sonraları bu soruya vermem gereken yanıtın hangi ülkeyi daha iyi bildiğimle açıklanabileceğini söyleyenler oldu. Bu da doğup büyüdüğüm ülkeydi. Cevabım sonradan buna dönüşmüştü. Ta ki, işim sebebiyle diğer yanımın işimi kolaylaştırıcı yanının ortaya çıkmasına kadar.
Dilini, kültürünü, alışkanlıklarını ne kadar aidiyetim kabul etmemişsem de, tüm bunlar benim açıklanamayan bir tarafımı yansıtıyordu. Bu da bendim. O zaman ben nereye aittim? Tüm bunlar aidiyet ve ev kavramlarını sorgulamama yol açarken sanatçı Özlem Yenigül’ün sergisinde bu sorulara kendi perspektifiyle nasıl yanıt verdiğini çok merak ettim.
Özlem Yenigül’e ulaşarak bu temanın beni çok etkilendiğini belirttim ve kendisi de beni basın gösteriminde yapacağı sunumuna davet etti. 21 Ocak’ta gösterimine katıldığım sergi beni düşündüğümden de çok etkiledi.
Gösterimde her bir eserin önünde kendi perspektifini açıklayan Özlem Yenigül, daha sonra bizlerin eser hakkında düşüncelerimizi dinledi ve sorularımızı yanıtladı. Sanatçının perspektifini kendi ağzından dinleme fırsatını bulduğum için kendimi çok şanslı hissettim ve çok keyifli vakit geçirdim.
Sergide, Yenigül’ün tufting ve punch dokuma teknikleriyle ürettiği duvar işleri; önceki çalışmalarının temelini oluşturan desen defterleri; kolalama yöntemiyle biçimlendirdiği ev içi nesnelerden kumaş kalıpları ve yüksek baskı örnekleri yer alıyor.
Sergide bir alanı güzelleştirme teması vazoya sıkışan kadınlar üzerinden yansıtılmıştı. Bu eserler beni çok etkiledi. Gerçekten bir yere ait hissetmek için mekan mı önemlidir yoksa oraya köklenmek, benimsemek ve güzelleştirmek adına verilen emek ve çaba mı o mekanı ev yapar?
Bu eserler bana bunları düşündürürken, Özlem Hanım’a sordum: “Sizce bir evi ev yapan, ait hissettiren şey nedir? Ben de yeni bir taşınma sürecinden geçtim ve mobilyaların yerleşmesiyle hemen aidiyet hissinin oluşmadığını hissettim. Fark ettim ki, evi ev yapan mobilyalar değildi. Eserlerinizde yer aldığı gibi bitkilerle evi süslemek midir, nedir bu aidiyet hissini oluşturan şey?”
Özlem Hanım yanıtında evde geçirilen zamanın önemine vurgu yaptı. Ona göre ait hissetmenin yolu evde vakit geçirmeye dayanıyor. Eserlerinde altını çizdiği üzere eserlere eklenen objeler de evi ev yapar diye ekledi.
Ev, aidiyet gibi kavramları sorgularken karşılaştığım bir diğer kavram köklenmek idi. Daha spiritüel olduğum bir dönemde kullandığım Desté kartlarını çektiğimde hep köklenme kartını çekiyordum. Bunun üzerine araştırdım, nasıl gerçekleşir bir yere köklenmek diye.
Fark ettiğim şey, bazı insanların tuttukları takıma, işyerlerine, evlerine, arkadaşlarına derin bir bağlılık geliştirdikleriydi. Bu kişiler tüm bunları kendilerinin bir parçası gibi görüyorlardı. Ben burada tüm bunlara karşı bir merak duygusunun geliştiğini, ilgili olunduğunu ve emek gösterme ihtiyacı duyulduğunu fark ettim.
Özlem Yenigül sunumunda söz ettiği gibi eve asılan bir anonim tablo bile evin rengine göre seçilir, tablonun mekana katacağı vizyona dikkat edilir, bu ilgidir. Evde temizlik yapılır ve her köşesine bakım yapılır. Evde zaman geçirilir ve evle kurulan bağ gittikçe güçlenir. Karşımızda cansız da olsa anılarımızı paylaştığınız biri haline gelir evimizin duvarları.
Her evde bulunan objeleri eserine eklemek istediğini belirten Özlem Yenigül, sarmaşıkla bağlamış bu objeleri. Aşağıda ise eserin eskizini görmek mümkün.
Evde olma duygusunu tatmak için spesifik bir ev, spesifik bir mahalle mi gereklidir? Bana göre ev, kendini güvende hissettiğin ve kendi düzenini oluşturabildiğin her yerdir. Bazen ziyaret ettiğin yerde bir hafta konakladığın yer seni öyle bir ağırlar ki ev gibi hissettirir, bazen bir arkadaşından kaldığın o gece evinde gibi hissedebilirsin.
Bazen de eve gelince hep orada gelip sulanmayı bekleyen çiçek, rafta duran o antika bardaktır evde hissettiren. Burada olan şey evde oluşan düzenin de var oluşudur aslında. Dönebileceğin bir ev, yatağın olduğunu bilmek o düzenin içinde sakince televizyonunu izleyebileceğini bilebilmek, düzeninin, evinin olması ne büyük lükstür.
Hayatımızda var olan bu zenginlikleri hatırlamak için sergiyi ziyaret etmek ve tüm bu konuları Özlem Yenigül’ün size aktaracağı ilhamla bir kez daha düşünmek isterseniz sergiyi 23 Ocak – 2 Mart 2025 tarihleri arasında Anna Laudel İstanbul’da görebilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: İlke Tulunay
İlginizi çekebilir: Burcu Dimili’den “Var Kalma Pratikleri” Üzerine
İlk yorumu siz yazın!