Hilal Balcı ile: Beden Hareketlerinden Referansla Üretmek Üzerine
Merdiven Art Space’te 7 Mayıs ile 8 Haziran tarihleri arasında gerçekleşen “Parça Parça” sergisi, küratör Neriman Polat’ın bir araya getirdiği Hilal Balcı, Defne Parman ve Doğa Çal’ın eserlerini bizlerle buluşturuyor. Bu üç kadın sanatçı, feminist pratikler üzerinden farklı kadın oluş deneyimlerine odaklanıyor. Farkında olmadığımız yaraları, tekrarlanan eylemleri, ilişkileri ve saplantıları bizlerle video ve yerleştirme işleri aracılığıyla aktarıyorlar. Kendi hareketlerine mesafe alabilmenin olanaklarını araştıran Hilal Balcı ile üretim pratiklerine dair konuştuk. Hilal; bedenin bir arşiv, hareketlerin ise bize dayatılmış normlara ulaşmamızı sağlayan bir bilgi kaynağı olduğunu ifade ediyor.
Üretimlerine kendi hareketlerine mesafe alabilmenin olanaklarını araştırıyorsun. Bu tanımı biraz açabilir misin?
İşlerimde, bedenin sürekli tekrarladığı hareketlere odaklanıyorum. Vücudun farklı bölgelerinde, değişik ritimlerle gerçekleşen günlük hareketleri stüdyo ortamında yeniden keşfetmeye çalışıyor ve bu hareketlerle kişisel deneyimler arasında nasıl bir bağ kurulabileceğini araştırıyorum. Videolarda gördüğünüz eylemler, toplumsal kurallar, güç ilişkileri ve kültürel yapıların etkisi altında kalan bireyin, bastırdığı duyguların beden hareketlerine nasıl yansıdığına işaret ediyor. Bu bağlamda, burada bahsettiğim özne ne tamamen evrensel bir kavram, ne de soyut bir düşünce…
Çalışmalarımda bedenin ve algının yanı sıra, toplumsal normlar ve güç ilişkileri bağlamında incelenen bir özne arayışı var. Bu perspektiften yola çıkarak, bedenin bir arşiv, hareketlerin ise bize dayatılmış normlara ulaşmamızı sağlayan bir bilgi kaynağı olduğunu düşünüyorum. Bedenin sesi ve hareketinin içindeki duyguların bilgiyi ortaya çıkarabileceğine inanıyorum.
Neriman Polat küratörlüğündeki “Parça Parça” adlı sergiye hangi üretimlerinle dahil oluyorsun?
“Sarı Bez” adlı video yerleştirme, siyah beyaz videolarımdan “Yukardan Çevirme”, “Yutkunma” ve “Kulaktan adlı çalışmalarla dahil oluyorum. “Sarı Bez” isimli video yerleştirme, bir hafta boyunca izleyicisiz olarak gerçekleştirdiğim performansın kısa bir video kaydını ve yıkadığım tüm bezlerin tek parça haline getirildiği bir yerleştirmeyi içeriyor. Bu performansta, aslında herkesin evde izleyicisiz olarak gerçekleştirdiği bir temizlik rutinini kayıt altına aldım. Kimyasallarla yoğun bir etkileşime girdiğim ve bedenimin sınırlarında gezindiğim bu çalışma, ev içindeki rutinlerin kadın bedeniyle olan ilişkisini sorgularken, hemen yanındaki yerleştirme de ise tekrarın zamanla yol açtığı tahribatın izleri yer alıyor. “Yukardan Çevirme” ve “Yutkunma” adlı siyah beyaz video çalışmalarında, hareketin kendisini inceleyerek bu eylemlerin altında yatan anlamları keşfetmeye çalışıyorum. “Kulaktan” adlı çalışmada ise, videoya benle birlikte arkadaşım ve videonun gösterimi sırasında yanındaki kulaklığı takan izleyici de dahil oluyor.
Seçkinin temasıyla işlerin nasıl bir diyalog kuruyor?
Parça parça veya parçaların bir aradalığı aslında var olan şeye karşı yeni pozisyonlar almak gibi. Yani bir kübist nasıl nesneyi farklı bakış açılarından kurguluyorsa bu kavram da bir merkezi veya alışıldık olanı farklı planlara ayırarak bu farklı planların bir aradalığı üzerinden görmeyi öneriyor.
Gündelik yaşamın sıradan hareketleri ile baş başa kalıyoruz çalışmalarında. Hatta izlerken hepimiz kendimizden bir şeyler buluyoruz belki de. Nelerden ilham alıyorsun?
Sürekli hareket ettiğimiz sıradan yaşama bir noktadan durup bakmak bana ilham veriyor. Kendimi sabitleyerek, devinime karşı durmaya çalışıyorum. Durduğum yer bu hareketliliğe mesafe alarak onu farklı bir açıdan ele almaya çalışmak ve kendi hareketlerimle alternatif bir iletişim kurmak. Rutin olarak yapılan beden hareketine bilinçli farkındalık yönelterek bu hareketi tetikleyen bilginin izini sürmeye çalışıyorum.
Tekrar eden eylemler ise işlerinin bir başka önemli ögesi. Tekrarlar, rutinler, ritimler, deformeler ve bozulmalar… Bu eylemler çalışmalarında nasıl bir form buluyor?
Tekrar eden eylemler gündelik yaşamın yapısını kurar. Zaman içinde ise otomatikleşmesi sebebiyle süreçlerimize dair farkındalığımızı ve uyanıklığımızı kaybedebilir veya yanı başımızdaki şeye körleşebiliriz. Tekrar eden beden hareketleri ve formlar üzerinden hem yapıyı görmek hem de bu yapıyı kuran işleyişe uzaktan bir perspektifle bakmaya çalışıyorum. Deforme ve bozulmalar aslında her sistemin yorulması ve eskimesiyle de bağlantılı. Özellikle deforme etmekten ziyade, deforme oluş üzerinde etkİ eden tekrarlara bakıyorum. Bir nevi tekrarın beden veya nesne üzerinde yarattığı etki bu.
Saplantıya dönüşen hijyen takıntısı ile ikonikleşmiş “Sarı Bez” adlı çalışmandan ayrıca konuşmak gerek diye düşünüyorum. Bu iş nasıl ortaya çıktı senden dinleyebilir miyiz?
Pandemi döneminde arkadaşımın temizleme bezinin kendisini de kimyasalla temizlediğini gördüğümde bu kısır döngüyü hayatımızın başka hangi alanlarında yaptığımızı düşünmeye başladım. Aynı eylemi ben de tekrarladım. Çamaşır suyunu fazla kullandığım için beklemediğim bir kimyasal reaksiyon ortaya çıktı ve bez eridi. Zamanında hemen hemen her evde bulunan ikon haline gelmiş olan, değersiz görülen, önemsenmeyen ama işe yarayan kullan at sarı bezleri, gündelik hayatta fark etmediğimiz ancak sürekli olarak tekrar ettiğimiz ve bu tekrar sonucu yıprandığımız hareketlerimiz gibiydi…
Görünmeyen ev içi emeğin değersizleştirici etkisi mi yoksa temizlik malzemeleri içerisindeki kimyasal maddeler mi bir kadını takıntı döngüsüne sürüklüyor, sen bu döngüyü performansın esnasında nasıl deneyimledin?
Performans sırasında, bu döngüyü birebir deneyimlemek oldukça yoğun ve yıpratıcı bir süreçti. Tekrarlanan yıkama ve temizlik eylemleri bedenimde fiziksel bir yorgunluk yaratırken, kimyasalların etkisi cildimde ve nefes alışverişimde belirgin bir rahatsızlık oluşturuyordu. Bu çalışmayı yaparken ben de kendimi bu kısır döngünün içinde buldum. Yıkama eylemini kaç saattir yaptığımı ve atölyenin ne derecede kimyasal koktuğunu fark etmedim. Bir zaman sonra hareketim amaç motivasyonunun merkezinden kaçarak otomatikleşti ve farkındalığım uyuşmaya başladı.
Rüyalarımızda bastırdığımız duygularımız su yüzüne çıkar, “Kulaktan” videonu izlerken bizi o soyut alana davet ettin aslında, rüyalarından sık sık ilham alır mısın?
Evet, rüyalarımı yazdığım bir defterim var. Rüyalar da benim için bir dil oluşturuyor. Bu dili ve haritayı görmek, gündelik yaşamımı anlamak için bana ayna oluyor. Yani rüyalar alternatif bir gerçeklik alanı olmaktan ziyade rutin yaşamın kodları içeren bir analiz alanı oluyor.
Üç sanatçı arasındaki konuşma da serginin öne çıkan yanlarından biri. Birlikte üretmeseniz de birlikte bir sergi kurgulamak, Neriman Polat ile çalışmak nasıl bir deneyimdi sormak isterim.
Birlikte üretmedik ve üretmiş olduklarımızı bir araya getirdik. Çalışmalarımızın ortak zemini Neriman Polat’ın bizi bir araya getirmesiyle yani onun zihni aracılığıyla mümkün oldu. Kendi alanlarımızda ve dilimizle meydana getirdiğimiz işler doğal bir akışla ve uyumla bir araya geldi.
Kapak Fotoğrafı: Hilal Balcı
İlginizi çekebilir: Burcu Dimili’den Burcu Ünlü ile “Yansımalar” Sergisi Üzerine
İlk yorumu siz yazın!