kes!f-uluslararasi-yarisma-59-456-3

CRUMBS (Kırıntılar) | Miguel Llansó, İspanya – Finlandiya – Etiyopya

Büyük bir felaket, hiç bitmeyen bir savaş ve ardından gelen derin bir sessizlik… Hemen her apocalypse filminde karşılaşılan durumlardır bunlar. Ya bir iç savaş (insanın insanla savaşı) ya da dışarıdan bir düşmanla (muhtemelen uzaylı, yer yer maymun) yaşanan çarpışma sonrası metropoller old-town veya ghost-townlara dönüşür, bir kahraman çıkıp gelene dek de hayatlar derin bir sessizlikte sürüp gider. Kıyamet senaryolarının özellikle Hollywood’da kullanıldığı gerçeğini bir kenara bırakırsak, yaşanan tüm felaketlerin adresi bugünün merkezleri olmuştur. New York, Londra, Washington (DC), Paris, Berlin, Roma… Miguel Llansó’nun Crumbs’ı ise felaket senaryolarını Hollywood etkisinden arındığı bir başka kahramanlık hikayesi.

Macera, gizem, komedi, gerilim ve dram gibi birçok alana yayılan Crumbs, özünde yine bir kahramanı anlatıyor. Fakat kahramanımız Candy (Daniel Tadesse) süper güçleri olan yakışıklı ve zeki bir adam değil. Filmin ilerleyen bölümlerinde de içindeki gizli yeteneği keşfetmiyor. Hayır, Candy sıradan bir insan. Yaşadığı koşullara ayak uydurmuş, geçmişten gelen alışkanlıkları sürdürmeye devam etmiş evli bir adam. Ve bu adamın tek bir hayali var, o da tepelerindeki uzay mekiğine binip karısıyla birlikte gezegenine dönmek.

Crumbs alışılageldik kıyamet filmlerinin oldukça dışında bir film. Herhangi bir filmden Hollywood’un sihirli tozunu elektrikli süpürgeyle çeksek sanki yine Crumbs benzeri bir filmle karşılaşacakmışız hissini verecek kadar da tanıdık. Oldukça dramatik bir sonu olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim, şahsen küçük esprilere rağmen özellikle sonuna bayıldım.

kes!f-uluslararasi-yarisma-59-458-3

VEŞARTÎ (Hidden / Gizli) | Ali Kemal Çınar, Türkiye

Ali Kemal Çınar’ın “Veşartî” (Gizli) filmi merakla beklediklerim arasındaydı. Konusu, karakterleri ve içeriği ile ilgimi çekmeyi başarmıştı. Kürt toplumuna, aileye ve cinsiyete değiniyor oluşuyla beklentiye sokmuştu.

Fantastik bir gerçeklikte geçen Veşartî, Mem û Zîn’den etkileniyor (Merak edenler araştırabilir, filmde de bahsi fazlasıyla geçiyor). Bu ilhamla büyülü bir dünya kuruyor; kadının erkek, erkeğin ise kadın olabildiği bir dünya. Ve siyah beyaz görseller eşliğinde tarihsel bir geçmişe, bir efsaneye göndermelerde bulunarak bu büyülü dünyaya toplumu ve toplumsal çatışmaları dahil ediyor. Bir yandan kendi toplumunu, kendi toplumunun kavramlara yaklaşımı anlatmak isterken, bir yandan hassas konulara eğilirken bir yandan da toplumsal çatışmalara değinmeye çalışıyor Veşartî. Ancak 70 dakika gibi kısa bir sürenin böylesi derin tartışmalar için ne kadar yeterli olabileceğini yer yer unutuyor. Konu dışına çıkmaktan ve odağını yitirmekten kaçınsa da bugün içinde bulunulan durumla da ilgili olarak kamerasının farklı yönlere çevirmekten kendini alamıyor.

Dürüst olmak gerekirse Veşartî festival kapsamında izlediğim az sayıdaki film arasında en zayıf olanı. Anlatımı ve sapmaları sebebiyle potansiyelini yeterince gösteremiyor. Oyunculuklar ne harika ne de vasat; arada bir yerlerde. Yönetmenlik de ortada seviyede. En büyük sorunu elindeki malzemeyi yeterince iyi kullanamaması, bir de buna ek olarak konuyu dağıtarak meseleyi karmaşıklaştırması. Kısacası Veşartî’nin “sözde” ne dediği belli, fakat aynı durum “özü” için geçerli değil.