Indiefjord: İskandinav Tasarımı Bir Festival
İki seneyi aşkın bir süredir yaşadığım sosyal refah ülkesi Norveç ile ilgili farklı konular hakkında yazmak üzere klavye başına oturduğumda, hiç de buranın yaşam tarzına uymayacak şekilde, başladığım yazılarım iki paragrafı maalesef geçemedi. Bu durumun sebebini düşünmek üzere evde içilmesi yasak sigaramı kapının önünde yakınca, karşımdaki Sunnnmøre Alpleri ve önümüzdeki marinada ufak balıkçı teknelerinin sallanmaları beni her daim yazıp paylaşmak yerine bencilce kendine saklamam konusunda ikna edici oldu. Bunları yazarken fikrimi değiştiren ise Dante’ye öykünerek söylenilmiş hayatın yarısı denilen yaşa gelince verdiğim sigarayı bırakma kararı oldu.
Nordik yaşama entegre olmaya çalışan biri olarak ilk yazı konusunun hafta sonu yarısına katılabildiğim ancak parçası olmaktan çok mutlu olduğum bir festival olmasını istedim. Başlıkta da gördüğünüz üzere Indiefjørd 2017 basitliği, minimalizmi ve fonksiyonelliği ön plana çıkaran İskandinav tarzı tasarımın organizasyon biçimi açısından vücut bulmuş haliydi. Bunun yanında festival ise Norveç toplumunun üzerine kurulduğu eşitlik, tolerans ve gönüllülük ilkelerini her anlamıyla gösteren ve yaşatan bir etkinlik.
Bu yıl dördüncüsü düzenlenen festival, Norveç’in batısında yer alan Hjørundfjord‘un en iç kısmında bulunan ve Sunnnmøre Alpleri ile çevrili Bjørke köyünde gerçekleşiyor. Bu köy Norveç denince aklınıza gelen doğa güzelliklerinin hepsine sahip ve çekilen her fotoğraf buradan gönderilecek kartpostalın üzerine basılacak kadar güzel. Festival mekânı olarak bu köyün seçilmesindeki neden, organizatör Haddal / Mork* ailesinin bu bölgeden olması. John, Ingvild, Silja, Elin-Grethe ve Ivar’dan oluşan ailede John “Indiedad”, Ingvild “Indiemom” lakaplarıyla anılıyorlar. Festivalin öteki düzenleyicileri ise diğer akrabalar, köyün yerlileri ve bölgedeki gönüllüler.
Indiefjord ilk olarak 2014 yılında, ismindeki kelime oyunundan anlaşılacağı üzere fiyortlara indiepop getirmek amacıyla bir parti olarak başlamış. Katılımcıların, düzenleyenlerin arkadaşları ve arkadaşlarının arkadaşları olduğu etkinlikte sahne alan İsveç ve Birleşik Krallık ağırlıklı grupların enerjik performanslarıyla aslında bunun parti değil, bir festival doğru evrileceği anlaşılmış. Daha sonra 2015 ve 2016 yıllarında hem sahne alan isimler hem de katılımcılar geldikleri ülkeler bakımından çeşitlenerek büyümüş. 2017 yılında ise önceki senelerin deneyimli izleyicileri ve bizim gibi yeni takipçilerle beraber festival katılım açısından organizatörlerinin isteyebileceği en yüksek seviyeye ulaşmış. Bundan sonraki yıllarda da bu seviyeyi geçmek istemiyorlar çünkü festivalin küçük ve bu sayede arkadaş canlısı kalması hedeflerden biri. Böylelikle katılımcıların en azından bir hafta sonu için, uyandıklarında, kendilerini çevreleyen dağlardan şelalelerin aktığı fiyordun en iç kesiminde paralel ve huzurlu bir evren deneyimlemelerini istiyorlar.
Festivalin hafta sonu biletleri satışa çıktıktan kısa süre içerisinde tükendiği için biz ancak Pazar günü bileti alabildik. Gitmeden önce festivalin tecrübelilerinden sevgili dostumuz Eirik’e Perşembe günü rastlamam ve kendisinden tavsiyeler almam çok yararlı oldu. Tavsiyelerin başında ise bugüne kadar katıldığım festivallerin aksine, içkilerimizi kendimiz getirmemiz geliyordu çünkü içki satışı yoktu. Yasak söz konusu değil ancak düzenleyenler içki satışıyla uğraşmak istemiyorlar. Profesyonel iş hayatımda da birçok organizasyonda görev almış biri olarak, hemen muhasebeci gibi olası içki satışından gelecek miktarı hesaplarken bulsam da kendimi, bunun ne kadar da doğru bir karar olduğunu Indiefjord dünyasına giriş yapınca anladım. Her şeyden önce bu festivalin amacı para kazanmak değil, fiyortlara indie pop getirmek ve müzik için bir araya gelen insanları mutlu etmek. Festivalin tek mali kazancı kısıtlı sayıda satışa sunulan bilet geliri ve bu gelir de sahne alan grupların ulaşım ve konaklama masrafları için kullanılıyor. Festivalin sponsorları ise yerel yönetim kültür birimi ve bölgede yer alan hidroelektrik şirketi. Genelde festivalde gruplar gönüllü veya çok cüzi miktarlar karşılığında sahne alıyorlar. Bu sene festivalde sahne almak için dünyanın birçok yerinden 170 grup başvuru yapmış. Önümüzdeki sene bu sayının daha da artması bekleniyor.
İçki konusunu da hallettikten sonra yaşadığımız yere 1 saat uzaklıktaki Indiefjord’a vardık. Yol boyunca bize eşlik eden güzel manzaralar eminim ki Norveç dışından gelenleri epey etkilemiştir diye düşündüm. Daha sonra tanıştığımız kişilerin iki cümle konuştuktan sonra hemen akıllı telefonlarına davranıp, sabah doğa yürüyüşünde çektikleri resimleri bize gösterdikleri anda düşüncemde yanılmadığımı anladım. Zaten insan Norveç doğasından ne kadar yanılabilir ki!
İlk olarak festival mekanlarından Bakketunet’e yöneldik. Burası 6 ahşap binadan oluşan ve tarihi 1549 yılına dayanan bir çiftlik. İçerisinde çeşitli sergi alanları ve ufak bir restoran bulunduruyor. Restore edilmiş ahırın içindeki sahnede Dumpster Divas and Sam Airey akustik konserleri vardı ancak biz sadece Dumspter Divas’ı dinleyebildik. Ufak bir ara bilgi vermek isterim. Yazı boyunca çıkan gruplar hakkında yorum yapmamaya çalışacağım çünkü her ne kadar uzun yıllardır çok sayıda indie grupları takip etsem de, kendimi yorum yapabilecek kapasitede biri olarak görmüyorum. İkinci olarak da yazının amacını grupları değil de festivali tanıtmak olarak belirledim. Bir gün önce yine aynı mekanda bizim lokal biracılarımız Grim & Gryt tarafından üretilen ve tadımı yapılan Mjød’ü (Vikinglere özgü bal, su ve mayadan yapılan bira çeşidi) kaçırmak üzücü oldu.
Bakketunet’ten ayrıldıktan sonra festivalin diğer popüler mekanlarından, Notanaustet boathouse (kayıkhane) içine kurulmuş Indie Coffee Camp’e uğradık. Kahve servisi yapmadığı zamanlarda banjo ve ukulele çalan barista, sevgili dostumuz Eirik, bütün katılımcılara eğlenceli dakikalar geçirtmişti. Çalmayı bırakıp kahve yapmaya yöneldiğinde ise ya izleyicilerden ya da akşam çalacak müzisyenlerden biri onun yerini alıyor ve müziğin devamını sağlıyordu. Ayrıca Bjørke’de mobil internet pek sağlıklı çalışmadığından günümüzün kötü tiryakiliklerinden akıllı telefon bağımlılığı bir süreliğine de olsa ortadan kalkmıştı. Eirik ise bu durumdan istifade ederek “analog tinder” uygulamasını başlatmıştı. Ahşap bir pano üzerine yapıştırılan post – it’lere insanlar ismini, neleri sevdiğini ve tanışma isteklerini yazıyordu. Sonrasında uygulamada olduğu gibi buluşmaların gerçekleşmesi konusunda ise maalesef bir bilgimiz yok. Fiyort kenarında kahvelerimizi yudumladıktan sonra şarap tadımı ve film gösterimi etkinliklerinin yapılacağı fiyort kenarına sıralanmış yerleşimlere gitmek için bizleri bekleyen teknemize doğru hareketlendik.
Şarap tadımı için Hjørundfjord’da yer alan ve dünyanın en kuzeyinde bulunan Viddal üzüm bağlarını gezme fikri ilginç olsa da, buraya festival dışında da gelme şansına sahip olduğumuz için film gösterimini tercih ettik. Tadım ekibi tekneden indikten sonra biz de gösterimin yapılacağı Leira’ya ulaştık. Yerel konserler için restore edilmiş bir ahır olan Jensaløda’da Charlie Chaplin’in The Kid isimli sessiz filmini piyano ve saksafon eşliğinde izlemek için yerimizi aldık. Film başlamadan önce kapıda bilet satan genç arkadaşların kapıları kapattıktan sonra enstrümanları çalmaya başlamaları artık biz “yereller” için normal olsa da, öteki izleyiciler için şaşırtıcı bir durumdu. Benzer şekilde genelde Norveç’te sanatçılar konser sonrası plaklarını imzalamak için fuayede izleyicileri ile buluştuklarında, plaklarının satış işlemlerini de kendileri yapıyorlar çünkü Norveç’te en pahalı değer insan gücü. Film boyunca projektörün birkaç defa kapanması gibi ufak aksaklıklar yaşansa da, bu durum her koşulda devam eden müzik sayesinde bizi filmden hiç koparmadı. Gösterim bittikten sonra filmin müziklerinin bu caz yorumu acaba orijinalinden daha mı güzeldi diye kendimize sormadan edemedik.
Teknede dönüş yolunda ise kendi deyimiyle orta yaş krizini tek başına yaşamak için eşinden izin almış İskoç dostumuz bize kaçırdığımız önceki gecenin ve sabah kilisedeki Matt Stead and Rob Ash ve Indiana’s Loss konserlerinin ne kadar harika olduğundan bahsetti. Bu arada şarap tadımından dönenler tadım değil de içim deneyimi yaşadıklarını mutlu kahkahalarından bize yansıttılar. Bjørke’ye döndüğümüzde akşam konserlerin gerçekleşeceği Haukly’e doğru kamp alanından çıkan bir kalabalık, ellerinde akşam boyunca tüketecek içkileriyle ilerlemekteydi. Biz de onlara katılarak güzel bir indie maratonunun içine kendimizi bıraktık.
İlk olarak Norveçli inde pop ikilisi “amini” sahne aldı. Arkasından Londralı A Fine Day for Sailing grubundan Matthew Stead yeni projesi Banana and Louie ile sahne alacaktı ancak diğer elemanların ulaşım probleminden dolayı sahneye tek başına çıkmak durumunda kaldı. İlk şarkısını söyledikten sonra diğer gruplardan müzisyenler kendisini yalnız bırakmadı ve festivalin ruhuna uygun bir şekilde dayanışma göstererek enstrümanlarıyla sahnede yer aldılar. İlk defa beraber çalmalarına rağmen dinleyicilere keyifli dakikalar yaşattılar. Sonrasında sahne alan Trist Pike benim pek ilgimi çekmedi ve hava almak için dışarı çıktım. Bu festivalin dikkatimi çeken ve hoşuma giden yönlerinden biri de güvenlik, arama veya bariyer gibi önlemlerin olmamasıydı. Sanırım buralara çok alıştığım için bu tür önlemler bana güvenlik duygusundan çok, rahatsız edici geliyor. Dışarıda hava alırken sohbet ettiğin kişileri veya konser sırasında önünde dans edenleri 10 dakika sonra sahnede görmek de epey ilginç bir durumdu.
New York’tan gelen Pale Lights beni tekrar sahne önüne çekmeyi başarsa da, arkasından çıkan Londralı Young Romance tam olarak indie pop festivalinde olduğumu bana hissettirdi. Sahneden indiklerinde herkes grubun enerjisinden o kadar yorulmuştu ki, kısa bir dinlenme için “Indiedad” John Mork sahneye çıkarak önce Bjørkelilerin yapmış olduğu küçük hediyelerden oluşan Indie piyangosunu kazanan 60! kişiyi açıkladı. Uzun listenin ardından festivalin de etrafında şekillendiği prensipleri ve herkesi içeren bir teşekkür konuşması yaptı. Bir kez daha festivalin sloganını ** duymak ve bunu paylaşan insanlarla beraber olmak çok güzeldi. Pazar günü headliner grubu İskoç Kid Canaveral kendisinden beklenen performansıyla izleyicilere ve diğer gruplara muhteşem bir festival kapanışı yaşattı.
Edine & friends DJs setin başına geçtiğinde ise bizim için ayrılma vakti gelmişti. Yeni tanıştığımız insanlara bir sonraki sene için sözleşerek ve kesinlikle Cuma akşamından geleceğimizi belirterek sarılarak ayrıldık.
*Norveç’te evlilik sonrası kadın kendi soyadını kullanmaya devam ediyor ve çocuklar belli bir yaşa kadar hem annenin hem de babanın soyadını kullanıyor.
** “All welcome at Indiefjord. Racism, sexism, homophobia, transphobia, ableism, classism and bigotry will not be tolerated here” // Indiefjord’da herkes hoş görülmektedir. Irkçılık, cinsiyetçilik, homofobi, transfobi, ableism, sınıfçılık ve yobazlık burada tolere edilmeyecektir.
İlk yorumu siz yazın!