İlk yorumu siz yazın!
Infinity Scrolling: Etkisinden Çıkamadığımız Bir Döngü
Sabah uyandığınızda ilk ne yapıyorsunuz? İtiraf edelim “sabah rutinim” videolarının aksine günü yogayla değil, telefonumuzla karşılıyoruz. Sonuçta güne baş parmağımızın kaslarını güçlendirirken, zihnimize hiç de ihtiyacımız olmayan bilgiyi depolayarak başlamaktan daha iyi bir fikir olabilir mi?! Muhtemelen olabilir… Uyanır uyanmaz sosyal medyadan gelen bildirimleri kontrol edip uyuyana kadar da en az üç farklı mecrada aşağıya doğru kaydırmaya devam edenler grubunun onursal üyelerinden biri olarak bu alışkanlığımı yenmek; tüm spor ve sağlıklı beslenme “challenge”larından bile zor oldu. Aslında çözüm, çok basit alışkanlık değişikliklerinde yatıyor. O yüzden size bugün biraz kendi sürecimden ve uyguladığım çözümlerden bahsetmek istiyorum.
Farklı kaydırma hâllerimiz!
“Bed rotting”, “goblin mode” ve diğerleri… Teknolojinin ve hızın günlük yaşam pratiğimiz üzerindeki etkilerinin sözlüğümüze eklediği yeni kelimeler her gün artıyor. “Infinity scrolling” de bunlardan bir tanesi. Terimi anlamak için ilk adım: Çoğumuzun dert yandığı bu durdurulamayan kaydırma hâlinin aslında tam olarak bizim suçumuz olmadığını fark etmek! Kullandığımız birçok sosyal medya uygulaması ve internet sitesi bizim sonsuza kadar kaydırmamıza yönelik tasarlanıyor. İngilizcede “infinity scrolling” diye geçen bu tasarım, insan psikolojisini motive eden tamamlama ihtiyacına ve belirsizliği ortadan kaldırma hâline tamamen ters düşüyor. Böyle olunca da sürekli bir kaydırma ihtiyacı hissediyoruz ve internet üzerinde kurduğumuz alışkanlıklarımız hızlıca bağımlılığa dönüşebiliyor. Sizi bilmem ama ben “infinity scrolling”i öğrenince çok rahatladım çünkü sağlıksız alışkanlıklarımın yalnızca benim suçum olmadığını duymaya bayılırım! 😇
Tabii ki Instagram’ı bile pozitif dünyasının dışına çıkmak durumunda bırakan küresel krizleri art arda yaşarken aşağı kaydırma bağımlılığımızın etkileri daha ciddileşiyor çünkü insan zihni hayatta kalma güdüsünden dolayı kötü haberleri kaydetmek konusunda daha başarılı. Birbirini izleyen her yeni kriz üzerine telefonumuza sarılmamızın ardındaki motivasyon da bu aslında. Bu noktada Türkçe’ye kıyamet kaydırması diye çevirebileceğimiz “doom scrolling” ile tanışıyoruz. Sonsuza dek kaydırma eğilimimiz kötü olaylarla tetikleniyor, çünkü belirsizlikleri ortadan kaldırmak isterken çok daha fazla ve kesinliğinden emin olamadığımız bilgiyi yüklenir hâle geliyoruz.
Biraz depresif ilerlemeye başladık farkındayım ama neredeyse reflekse dönüşmüş bir alışkanlıktan kurtulabilmek, olumsuz etkilerin tümünü anlamayı gerektiriyor. Öte yandan internetle birlikte var olan jenerasyonun bir üyesi olarak elbette sosyal medyadan vazgeçmeyi savunmuyorum! Zaten kaydırma alışkanlığımızın temelinde de iyi hissetme arayışımız var. Öyle ki kıyamet kaydırmasına karşılık başlatılan “hope scrolling” yani umut kaydırması, içimizi ısıtacak iyi haber arayışından doğmuş bir kavram.
Peki modumuza etkileri neler?
Şimdi size muhtemelen yakın zamanda yaşamış olduğunuz bir sahneyi çiziyorum. Yakın arkadaşlarınızla kahve için buluştunuz. Son zamanlarda neler yaptığınızdan bahsederken arkadaşlarınızdan biri hepimizin hissettiği o duygu durumunu özetliyor: “Aslında özel olarak kötü bir şey olmadı ama bir süredir üzgünüm ve sebebini bile bilmiyorum.”
İşte bu hissin kaynağı, tepki ya da karşılık vermek arasındaki farkta yatıyor. Tepkilerimiz olaylara yönelik verdiğimiz otomatik cevaplarımızı kapsarken, karşılık önce düşünüp sonra bir yanıt vermemiz anlamına geliyor. “Infinity scrolling” yaparken gördüğümüz haber başlıklarını hızlıca geçerken ve daha ne olduğunu anlamadığımız fotoğrafları beğenirken aslında birer tepki veriyoruz! Bu durum da psikologlara göre insanlarda yoğun bir stres ile kendini tanımamanın ve başkalarıyla karşılaştırmanın verdiği bir memnuniyetsizlik yaratıyor. Diğer yandan kötü haberlere maruz kalmak, hayatta kalma içgüdülerimizi tetikliyor. Yani X kuşağının ciddiye almasını sağlayamadığımız anksiyete, şımarıklıktan ziyade çağın bir getirisi. Suç tümüyle bizde değil partisi için ikinci kanıt!
Ben neler yapıyorum?
İtiraf zamanı! Bu yazıyı okurken bir sosyal medya bildirimi için ara verdiniz mi? 😊 Cevap evetse, kötü hissetmeyin çünkü bu alışkanlığı tümüyle karalamaya gerek yok. Bizi fiziksel olarak uzak olduğumuz kişiler ile birleştirmesi, ana akım üzerinden kolaylıkla öğrenemeyeceğimiz haberlere ulaşmamızı sağlaması ve birçoğumuzun mesleği hâline gelmesi sosyal medyayı vazgeçilmez yapıyor elbette. O yüzden de çözüm, şok diyetleri andıran abartılı sosyal medya detokslarından ziyade alışkanlığı dönüştürmekte. Bana iyi gelen değişiklikler şöyle oldu:
Küçük alışkanlıkları arttırmak: James Clear’ın haftalardır en çok satanlarda olan “Atomic Habits” kitabına göre, kötü olarak tanımladığımız alışkanlıklarımızın yerine bize daha iyi gelecek küçük alışkanlıklar edinebiliriz. Örneğin ben uyanır uyanmaz CEO’ymuşçasına telefonuma sarılmak yerine yatağımı topluyorum. Telefona dokunmamı en fazla on dakika erteleyen bu alışkanlık kahve junkie’si hâline gelmeme neden olan sersemlik hissini ciddi şekilde azaltmayı başardı!
Yeni aktivitelere yönelmek: “Çivi çiviyi söker.” prensibini “dating” hayatının dışına taşımak telefon bağımlılığını azaltmak için biçilmiş kaftan. Uzaktan çalışanlar için bir numaralı tavsiyem: Evde tek başınıza çalışmak yerine arkadaşlarınızla bir kafede buluşmanız. Birliktelik ve izlenme hissi, telefona bakma refleksini kesinlikle azaltıyor. Bunun dışında, yeni filmleri ev yerine yakın bir sinemada izlemeyi tercih edebilir veya profesyonel erteleyicilerdenseniz sürekli başlayacağınızı iddia edip bir türlü ilk adımı atmadığınız “o” seramik atölyesine başlayabilirsiniz.
Ekran süresini kontrol etmek: Korkmayın; hepimizin en az bir kez denediği ve bildirim geldiği anda kapatıp kaydırmaya devam ettiği limit koyma yöntemini önermeyeceğim. Aksine benim için telefon ekran süresini devamlı kontrol etmek, kaybettiğim vakti hatırlatıp daha çok strese girmeme sebep oluyor. Bunun yerine ben telefon bildirimlerini kapatmayı tercih ettim. Bir işin ortasındayken ekranımda görüp sadece “5 dakika” bakmak için tıkladığım bildirimler olmayınca sadece kendime ayırdığım zamanlarda bildirimlerime bakıyorum. Eğer bu yöntem ilk bakışta aklınıza yatmadıysa önemli hatırlatma: İş mailleri bildirimlerini kapatmıyoruz, yalnızca sosyal medyayı kapatıyoruz. Henüz Instagram’ına yarım saat bakmadığı için hayatının fırsatını kaçıran biri olmadı. 😊
Son olarak kıyamet kaydırmasına kendini kaptıranlar için bir alternatif: Ben takip ettiğim haber kaynaklarını kısıtlı tutarak bu durumun önüne geçmeye çalışıyorum. Kaynağından emin olmadığınız, tıklanma için korkutucu bir dil kullanan siteler ve kişileri takip etmek yerine güvendiğiniz birkaç kanalı takibe almak, anksiyeteyi tetiklemeden güncel kalmanın en etkili yolu. Ana formül: Daha çok bağımsız haber sitesi, gazeteci ve aktivist takip etmek! Son olarak güvendiğiniz kişilerin kimleri takip ettiğine göz atarak da size uyacak yeni kaynaklar bulabilirsiniz. O halde ilk işlevsel ‘stalk’ınız için gönüllü olarak kendimi öneriyorum. 😂
Sabah uyanınca bakmamak için farklı bir görev edinmek gerçekten işe yarıyor, ben de su içip yüzümü yıkamayı alışkanlık haline getirmeye çalışıyorum