Invasion: İzlenmeli mi Yoksa Unutulmalı mı?
Apple Tv+’ın Invasion’ı ilk sezonun ardından epey uzun bir süre sonra yeni sezonuyla geri döndü. Dizi adı itibariyle dünya dışı varlıkların sinsice canımız, ciğerimiz, gözümüz gibi baktığımız bir tanecik dünyamızı istila etmesine odaklanıyor. Sanki çok iyi bakmışız da her yeri mükemmelmiş gibi bir dünyayı istiladan koruma çabaları, bir mücadele etmeler, bir savaşmalar.. Klasik, kaybettiğin dünyaya dön bir bak istedim hareketleri.. İzlerken bunu epey düşündüm sanırım. Yani başımıza böyle bir şey gelse savunacak neyini bıraktık ki dünyanın diye bir düşünüyor insan. Neyse bilim-kurgu sevenlerin ilgisini çeken dizi 2021’de yayınlanmıştı. Haliyle sonu sanki ikinci sezonu da gelecek gibi bitmişti. Gelir mi, gelmez mi derken gelecek dediler ve dün itibariyle geldi.
İlk sezonu 2021’de yayınlanmış olan bu bilim kurgu dizisini ilk izlediğimde iyi eleştirilerin yanında çok fazla kötü eleştirisi vardı. Tabii bunun sebeplerinden biri istila temelli yapımlarla kıyaslama. Kötücül uzaylı yaratıkların atası olan Predator ile karşılaştırılması belki de bu dizinin olumsuz eleştirilmesini haklı kılıyor olabilir. Ancak şunu belirtmek gerekir ki Invasion aynı zamanda içinde yer alan karakterlerin bu kaotik evren içindeki savruluşlarını, mücadelelerini anlatan bir dram. Yani bu yanıyla “Predator” ve “Alien” serilerinden ayrılıyor. Zaten dizinin böyle bir çabası da yok.
Büyük bir kısım izleyici de diziyi dram unsuru nedeniyle “The Walking Dead” ile kıyaslıyor. Kabul, ikisi de apokaliptik bir ortamda geçiyor. İkisinde de karakterlerin post apokaliptik hikayelerine geri dönüşler var. Ama “The Walking Dead” ile “Invasion” arasında asıl şöyle ciddi bir fark var, derinlik. Her ne kadar ikisinde de geriye dönük karakter dramları olsa da TWD’in hikayesi çok daha sağlam ve ölçülü. Bunca sezon devam etmiş olmasının hatta spin-off’larının dahi çekilmesinin sebebi de zaten hikayesindeki derinlik. Invasion’da olmamış olan şey bu üzerinde çok düşünülmediği belli olan sığlık. Ayrıca izleyenler bilir bir de dizinin pr’ında en çok kullanılmış isim olan Sam Neill konusu var; spoiler olmasın diye yazmıyorum ama hatırladıkça gülesim geliyor.
Karakter dramalarındaki klişe diziyi ağırlaştırıyor. Haliyle yavaş ilerleyen ilk bölümleri sonrası izleyici diziyi bırakıyor ve unutup gidiyor. Zaten tüketim toplumunda yaşayan izleyici kendisine başka bir platformda daha sürükleyici olduğunu düşündüğü ya da reklamı daha iyi yapılmış başka bir diziye başlıyor. O sırada Invasion çoktan beklentiyi karşılamadığı için yarım bırakılmış diziler çöplüğüne terk ediliyor. İtiraf edelim daha önce bu çöplüğe her birimiz zaman kaybı, sıradan, konusu zayıf, beklediğime değmedi, içimi baydı vb. diyerek çok dizi gönderdik. İşte arkadaşlarım, “Invasion” da pek çok kişi için terk edilen dizilerden biri oldu. İçinde olan potansiyeli keşfeden ve sabırla izlemeyi sürdürenler de “Lütfen iptal edilmesin ve ikinci sezonu çekilsin.” diyerek bekledi. Sonunda bu bekleyişe değdi ve ikinci sezonun ilk bölümü yayınlandı. Beni üzen şey dizinin her hafta yayınlanacak olması oldu. Çünkü artık konunun nereye bağlanacağını cidden merak ediyorum ve bu soru işaretiyle yaşamayı sevmiyorum. Tamam içten içe merak duygusu diziye bağlıyor ama geceleri rüyamda istila imgelemleri görmemin de bir sınırı olmalı, değil mi?
Sonuç olarak senaristleri benim dizi üzerine düşündüğüm kadar diziyi düşünselerdi şu an dizinin puanı Silo ve Foundation ile kapışıyor olurdu. Ben diziye şans verip devam edenlerden ve açıkçası eksikliklerine rağmen keyif alanlardan biriyim. Çünkü herhangi bir kıyaslama yapmadan, tamamen “uzaylı istilası” konusunun beni cezbetmesi nedeniyle başladım. Tamam kabul biraz da izleyecek bir şey bulamamanın verdiği boşluktan olabilir. Pişman mıyım? Hiç de değil. Bu yüzden gelen ikinci sezonuyla sonunda pişman olacak bile olsam (umarım olmam o ayrı) şimdilik mutlu olduğumu söyleyebilirim.
Kapak Fotoğrafı: looper.com
İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Netflix’te Bu Ay Neler Var
İlk yorumu siz yazın!