İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek: İstanbul, 2000’lerin Başı ve Müzik
Fatih Akın’ın ilk dönem filmlerinden biri olan, MUBI’nin restore edip 4K olarak platformunda yayınladığı ‘İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek’, İstanbul, 2000’lerin başı ve müzik ile bağ kurabilecek çok sayıda kişiyi hedef kitlesine alabilen bir film. Baba Zula, Ceza, Duman, Aynur Doğan, Müzeyyen Senar, Orhan Gencebay, Sezen Aksu, Ayben, Mercan Dede ve Brenna MacCrimmon gibi isimlerin de yer aldığı bu belgeselde, İstanbul’un o dönemde farklı kültür ve geçmişlerden müzisyenleri nasıl kendine has misafirperverliğiyle ağırlayabildiğine dair bazı gözlemler yapıyor. İşin için çok fazla yorum katmadan, epizodik bir yapı kurmadan, amatör bir ruhla çekilmiş olan bu belgeselin ana teması Doğu ve Batı’nın bu şehirde müzik aracılığıyla nasıl harmanlandığını göstermek. Alman müzisyen Alexander Hacke’in Beyoğlu Pera’daki oteline girişiyle bir girizgah yapan Fatih Akın, film boyunca farklı atmosferlere tanıklık etmemizi sağlıyor.
Filmin barındırdığı müzik çeşitliliğinden bahsederek başlamak lazım. Rock, arabesk, hip hop, elektronik vesaire derken neredeyse her yere eli uzanan bir anlatı bu. Beyoğlu’nun tasvirinde de yüzde buruk bir tebessüm bırakan detaylar var. 70 ve 80’lerde o bölgenin ne kadar tekinsiz olduğuna dair açıklamalar duyuyoruz. Ama 2000’lerin başında müziğin, eğlencenin ve mekan kültürünün evrilmesiyle birlikte farklı seslere ve karakterlere ev sahipliği yapmaya başlayan bir semt de görüyoruz. Belki cennetten bir köşe değil ama, kafanı nereye çevirsen farklı bir imge ile karşılaştığın bir kaos. Muhtemelen 2000’lerde bu belgesele konuk olan müzisyenlere bundan 20 sene sonra burası nasıl olacak deseniz, geriye dönüp o dönüşümü bizzat deneyimlemişken, çok optimist bazı yorumlarda bulunurlardı diye düşünüyorum. Ama gerçekte ne oldu, farklı olmanın ‘normal’ olduğu bir semt olmak yerine, ruhunu ve hafızasını yavaşça kaybeden bir yere dönüştü.
Duvara Karşı’nın küçük kardeşi gibi olan bu film, çekildiği süreçte Aynur’un da içinde yer alabildiği bir belgeselken, film yayınlandıktan bir süre sonra kendisinin albümleri de yasaklanmaya başlıyor. Sadece bu bile filmin tarihsel olarak nerede konumlandığını anlamak için çok bariz bir tüyo. Orhan Gencebay’ın ve Sezen Aksu’nun genç simalarını gördüğümüzde de, aklımızdaki düşünceler oradan oraya savrulmuyor değil… Baba Zula’nın filmde yer almak için denizin üstünde olmayı tercih etmesi, “Biz hem doğulu hem batılıyız” mesajını ısrarlar vermesi kayda değer. O yıl Cannes jürisine davet edilen Fatih Akın ile birlikte jüride Salma Hayek, Javier Bardem, Agnes Varda, Emir Kusturica gibi isimler de yer almış. Aslında bu durum Duvara Karşı ile sinema dünyasında sükse yapan Fatih Akın’ın sektörün bileşenleriyle iyice senli benli olmaya başladığı bir dönemin fitilini yakmış diyebiliriz.
Filmin kendisini savruk bir akışla tanımlıyor olması bir açıdan beni yordu, dış sesin daha güçlü kullanılabileceğine inandığım bir belgesel bu. Ama açıkçası eksilerine çok fazla odaklanılası bir film de değil. Nereden baksan bir sempatikliği ve samimiyeti hissediyorsun. Özellikle roman müziğine ve eğlence anlayışına dair harikulade detaylar mevcut. Hatta o kısımlar ve Keşan sahneleri hariç İstanbul’da bir dönem yaşamış insanlar için çok fazla tanıdık manzara var. Fatih Akın’ın bu filmle beraber filmografisini istediği gibi devam ettirebiliyor olması çok büyük bir şans hepimiz için. Lafı daha fazla uzatmayayım, izlemeyi düşünen herkese iyi seyirler, sevgiler.
Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan MUBI Film Önerileri
Kapak fotoğrafı: Müzeyyen Senar – İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek
İlk yorumu siz yazın!