

İstanbul Oyuncak Müzesi ile: Nesilleri “Çocuklukta” Buluşturmak Üzerine
Şehirde bize güveni alanlar açan kurumları çok seviyor; bu güvenli alanlara çocukların ilham verici hayal güçlerini de dahil eden kuruluşları yakından takip ediyoruz! Tam da bu noktada Belgin Akın ve Sunay Akın tarafından 2005 yılında açılan İstanbul Oyuncak Müzesi’nden Aslı Nuhoğlu ile iletişime geçtik; İstanbul Oyuncak Müzesi’nin nesiller arası başlattığı diyalog hakkında detayları öğrendik. Röportaja geçmeden önce, bu yıl 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda İstanbul Oyuncak Müzesi’nin 20. yaş doğum gününü kutlayacağını haber veriyor; sözü Aslı Nuhoğlu’na bırakıyoruz.

İstanbul Oyuncak Müzesi, farklı yaş grubundan insanların bir araya gelip aynı anda heyecanlanabildikleri ender yerlerden biri. İstanbul Oyuncak Müzesi’ni hayata geçirirken hedefleriniz ve amaçlarınız nelerdi? Kuruluş hikâyenizden bahseder misiniz?
İstanbul Oyuncak Müzesi Belgin Akın ve şair, yazar Sunay Akın tarafından 2005 yılında Göztepe’de tarihi bir konakta kuruldu. Müze fikrinin doğuşu ise 1990’lı yıllara dayanmaktadır. Sunay Akın edebiyat günleri için Almanya’ya gider ve kaldığı otelin lobisinde gözüne bir oyuncak müzesinin broşürü takılır ve oyuncakla ilgili bir müze olması fikrine şaşırarak bu müzeyi ziyaret etmek ister.
Sabahın ilk saatlerinde Nürnberg Oyuncak Müzesi’nin kapısından içeri giren Akın, kapanışta güvenlik görevlisinin kendisini uyarması ile gezisini tamamlar. Büyük bir hayranlıkla gezdiği müzeden ayrılırken oyuncakların üretildiği döneme şahitlik etmesinden ve bu müzenin insanlığın geçmişteki bilgi birikimini tek çatı altında toplamasından etkilenerek bir müze kurmaya karar verir.

Koleksiyonunuzu oluşturma süreci nasıl gelişti?
Müze kurma fikrinin doğuşuyla beraber Sunay Akın, oyuncak tarihi konusunda araştırmalar yapmış ve birçok bilgi, belge toplamıştır. Seneler süren bu araştırmalarının sonunda da müzenin ilk oyuncağını Berlin’den almıştır, 1920 yıllarına tarihlenen tekerlekli beyaz tahta at, oyuncak müzesinin koleksiyonunun ilk parçası olmuştur. Ardından antikacıları gezen, açık arttırmaları takip eden Akın koleksiyonunu genişletmiştir.
Müzemizde yaklaşık 6000 adet, 1700’lü yıllardan günümüze oyuncak tarihinin en nadir örnekleri yer almaktadır. Koleksiyonumuzda Bing, Flashman, Guenterman, Lehmann, Marklin, Marx, Masudaya, Schuco ve Steiff gibi dünyaca ünlü oyuncak markalarına ait oyuncaklar bulunuyor. Aynı zamanda Türk oyuncak tarihinin temelini oluşturan Alasya, Bilge, Fatoş, Altın, Gürel ve Nekur gibi yerli markaların oyuncakları ile İstanbul’un Eyüp Sultan semtine özgü ahşap oyuncaklar da koleksiyonumuzun önemli parçaları arasında yer alıyor.

İstanbul Oyuncak Müzesi’nin çalışmalarını çok yakından takip ediyoruz. Miniklerin ebeveynleri ile duyularını geliştirebileceği oyunlardan tiyatro gösterilerine kadar farklı yaş gruplarına hitap eden birçok etkinliğiniz bulunuyor. Bu etkinlikleri oluştururken dikkat ettikleriniz neler? Hangi pedagojik yaklaşımları benimsiyorsunuz?
Sizin de söylediğiniz gibi müzemizde gerçekleştirdiğimiz etkinliklerle 18 aylık bebeklerden yetişkinlere kadar çok geniş bir yaş aralığına hitap ediyoruz ve oluşturduğumuz etkinliklerde de benimsediğimiz pedagojik yaklaşım hitap etmek istediğimiz yaş grubuna göre değişiklik gösteriyor. Bebekler için özgürce keşif yapmalarını destekleyen duyusal materyallerin kullanıldığı etkinliklerle Montessori yaklaşımını benimserken, daha büyük yaş grupları için de Piaget’in Bilişsel Gelişim Teorisi’nden ve John Dewey’in Deneyimsel Öğrenme Yaklaşımı’ndan da yararlanıyoruz.
Müzemizde tüm bu yaklaşımları kullanırken her zaman katılımcıların müzede olduğunu hissetmelerini istiyoruz ve etkinliklerimizin içeriğine de müze koleksiyonunu, müze gezisini dahil ediyoruz. Etkinlik programlarında, deneyimsel ve etkileşimli öğrenme, sanat ve yaratıcılık temalarıyla hem motor becerilerini hem de duyusal becerilerini de geliştirmelerine olanak sağlıyoruz.

Müzede etkinliklerinize katılan çocuklarda bir değişim görüyor musunuz? Atölyeler çocukların yaratıcılığına nasıl katkılarda bulunuyor?
Aslında bu sorunun cevabını en güzel çocuklar verir ancak benim gözlemlediğim kadarıyla İstanbul Oyuncak Müzesi’nde düzenlenen atölyeler, çocukların yaratıcılığını geliştirmede önemli bir rol oynuyor. Gerçekleşen tüm atölyelerde çocuklara özgürce hayal kurmaları ve yeni fikirler üretmeleri için alan oluşturuluyor. Bu fikirleri de yine sınırlandırmamaya özen göstererek çocukların kendilerini sanatsal yollarla ifade etmelerini teşvik ediyoruz.
Sanat, hikâye anlatımı, yaratıcı drama ve tasarım atölyeleriyle çocuklar, düşüncelerini somut eserlere dönüştürerek yaratıcılıklarını pekiştirebiliyor. Özellikle farklı materyaller kullandığımız atölye çalışmaları katılımcıların yaratıcılıklarına ek olarak problem çözme ve soyut düşünme becerilerine de katkı sağlanıyor. Deneyerek, keşfederek kendi yollarını bulan çocuklar, özgün ve yaratıcı düşünme kapasitelerini arttırıyor.

Çocukların evreninde bir yolculuğa çıkmayı çok seviyoruz. Düzenlenen atölyelerde ve müze turlarında, sizi etkileyen sorular veya yorumlar ile karşılaştınız mı? Karşılaştıysanız bizimle paylaşabilir misiniz?
Spesifik bir örnek vermek yerine ziyaretçilerimizin müze içerisindeki genel tutumlarıyla ilgili gözlemlerimi dile getirmek isterim. Küçük ziyaretçilerimizin genelde oyuncakları gördükleri zaman gözleri kocaman oluyor ve hayran hayran etraflarına bakıyorlar. Yetişkinler de müze gezisi esnasında geçmişlerine ve çocukluklarına doğru bir yolculuğa çıkıyor, müze onlar için bir zaman makinası görevi görüyor.
Üç kuşağın birlikte vakit geçirebileceği müzemizde, tüm misafirleri aynı paydada çocuklukta buluşturuyor, bu deneyimin de aile bireyleri arasındaki iletişimi kuvvetlendirdiğini düşünüyorum. Benim gözlemlediğim kadarıyla, müze ve misafirlerimiz arasında ziyaret esnasında duygusal, manevi bir bağ kuruluyor ve bunu da kimi zaman anı defterlerimizde yer alan yazılarda görüyor kimi zaman da misafirlerimizle yaptığımız sohbetlerden öğrenebiliyoruz. Bazen de müze koridorlarında dolaşırken “Bundan bende de vardı.” sözleriyle başlayan ve anıların anlatıldığı sohbetlere şahit oluyoruz.

İstanbul Oyuncak Müzesi bünyesinde sivil toplum kuruluşları ile iş birlikleri gerçekleştirerek hapishanedeki ve koruma altındaki çocuklar, göçmen çocuklar ile çalıştığınızı duyduk. Bu süreçten biraz daha bahsedebilir misiniz? Bu konuda bireysel olarak bizim de katkıda bulunabileceğimiz alanlar var mı?
Müzemiz kurulduğu ilk yıldan itibaren STK’lar ve devlet kurumlarıyla iş birliği içindedir. Çeşitli projeler kapsamında anneleriyle hapishanede yaşayan, koruma altındaki kimsesiz ya da göçmen çocuklarımızı müzede misafir ederek çeşitli etkinliklerle de farklı bir deneyim yaşamalarına olanak sağlamaya çalışıyoruz. Bu konuda ilk olarak bizimle kurumlar iletişime geçiyor, ardından ortak bir planlama yaparak etkinliklerimizi gerçekleştiriyoruz.

İstanbul Oyuncak Müzesi’nin en sevdiğimiz yanlarından biri, biz yetişkinlere de hayal kurmayı hatırlatan bir alan yaratması. Bu noktada Yasemin Sungur’la Kitap ile Sohbet etkinliklerinizi çok değerli buluyoruz. Yakın bir zamanda yetişkinlere özel başka projeler ile de karşımıza çıkacak mısınız?
Kurum olarak hayal kurmanın çok değerli olduğunu düşünüyoruz. Bu noktada da çocuklar kadar yetişkinlere de gerçekleştirdiğimiz etkinliklerle özgür bir düşünme alanı oluşturmaya çalışıyoruz.
Önceki yıllarda yetişkinler için Yelda Baler ile Fotoğraf Atölyesi, Marcus Graf ile Sanat Sohbetleri, Akgün Akova ile Yaratıcılık Seminerleri ve film okuma atölyeleri gibi etkinlikler gerçekleştirdik. Yasemin Sungur’la Kitap ile Sohbet etkinliğimiz devam ediyor, yanı sıra yetişkinlerin yaratıcılıklarını da geliştirebilecekleri “Sanat ile Terapi” etkinliğimiz devam ediyor. Önümüzdeki günlerde de Psikoterapist Ebru Tuay ile Karakterin Kodları adlı bir seriye başlayacağız ve kendimizi daha yakından tanımaya çalışacağız.
Kapak Fotoğrafı: İstanbul Oyuncak Müzesi
İlginizi çekebilir: Minik Magger’dan Çocukların Sanat Takvimi
İlk yorumu siz yazın!