İstanbul'da Gün Batımı: Haliç'ten Kuzguncuk'a Öneriler
Özel bir anlam yükleyelim ya da yüklemeyelim, gün batımlarının yaşadığımız şehre inkâr edilemez bir güzellik kattığını görürüz. İstanbul, yaşandığı her saatte farklı bir ses, koku, ışık ve renk taşır hafızalarımızda. Ama gün batımlarında gördüklerinden daha fazla etkilenir insan. Yumuşayan o portakal renginin iz düşümlerinde oluşan şehir silüetlerinde, sedeflenen Boğaz suları üzerinde zikzaklar çizen martıların kanadında, minareler ve çanların arkasında beliren gökyüzü kesitlerinde, yansımaların şiirsel bir fotoğrafa dönüştüğü vapur pencerelerinde… Her şey, bu saatlerde el ele verir, sanki İstanbul’u daha çok sevmemiz için bize seslenir. Şimdi, bu sese kulak veriyoruz. Mevsim ne olursa olsun gün batımlarının tadını çıkaracağımız, şehrin saklı veya apaçık bizi davet eden köşelerine yolumuzu düşürüyoruz.
İstanbul’da Gün Batımı İzlemelik Duraklar
Haliç Suları Üzerinden Gün Batımı
Haliç’e atfedilen Altın Boynuz, her ne kadar mitolojiden gelmiş olsa da bu ismin Haliç’e her şekilde yakıştığını düşünürüm. Bereketin, mavinin ve İstanbul’un simgelerindendir Haliç. Aynı mitolojik hikâyedeki gibi ruhu da altın yüklüdür. Gün batımı saatlerinde Galata Köprüsü’nden Haliç sularını izlerken bunu hissederim. Yitip giden güneşin boyadığı hafif dalgalı sular üzerinde sarı şeritli vapurlar salınır durur. Köprüden geçen kalabalıklar bir anda durur ve Süleymaniye’ye doğru büyülenmiş gibi bakar. Martılar Karaköy iskelesinden göğe boyunlarını yukarı uzatarak sanki gökyüzünde baleye başlar. İşte, o dakikalarda köprüden gelip geçen herhangi bir insanın Haliç’e vurulmaması ve karşısındaki manzarayı görmezden gelmesi pek mümkün değildir.
- Pera’nın güneşle yıkandığı o İstanbul resminin en iyi izlenebildiği yerlerden biri Pierre Loti Kahvesi’dir. 1880’lerden beri aynı yerinde işletilen kahvehane, Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’nde de geçer. Koçu, Pierre Loti’nin yaşadığı semt olan Eyüp’ün bu kahvesine o dönemlerde sıkça gelerek, o zamanki sahibi Ragıp Ağa’yla sohbet ettiğini belirtir. Yazar buradan gün batımlarını da izler mi bilinmez ama Haliç’ten geçen kayıklara Pierre Loti tepesinden bakmak büyük bir zevktir.
- Haliç’teki gün batımını izlemenin “İstanbul usülü” yollarından biri de Karaköy’den Eyüp’e giden şehir hatları motoruna binmektir. Fener, Balat veya Hasköy’de inmeden önce vapurun keyfini tam anlamıyla çıkarmak için vapurun burnuna yakın bir noktaya yerleşip, mavi desenli tabaklarda sunulan çay fincanlarından bir demli çay içmek gerekir.
Bir Not: Eğer Balat Sahili’nde iniliyorsa, indikten sonra Kırmızı Mektep’e (Fener Rum Erkek Lisesi) bir de batan güneşin ışıkları altında bakmayı, sonrasında sahilde yürüyüş yapıp ahşap tekneleri ve balıkçıları izlemeyi unutmayın.
- Gün batımında en şiirsel Haliç manzaralarının izlendiği Galata ve Karaköy’ün bazı mekanları da o saatlerdeki görüntülere şahitlik etmek için seçilebilir. 1923’ten beri açık olan Tarihi Griffin Balık Lokantası, Griffin ile aynı handa bulunan ve menüsünde vegan seçeneklere de yer verilen Ali Ocakbaşı, Orhan Pamuk esintili Beni Adım Kırmızı kokteyli eşliğinde unutulmaz seyirler yaşatan; Pera Marmara Oteli’nin terasındaki Mikla Bar (bahardan itibaren açık), biraz yorulmuş bir şekilde kütüphanesinden çıkıp da eğer gün batımına denk gelirseniz hayran kalacağınızın kesin olduğu Salt Galata bu mekanlardan bazıları.
Süleymaniye’de Gün Batımı
Süleymaniye Camii, başlı başına İstanbul’a yetecek kadar büyüklükte bir güzelliğe sahipken, buna bir de güneşin gökyüzünü her saatte farklı renklere bürüdüğü zaman dilimleri eklenince etkisi başka oluyor. Süleymaniye’de günü doğurmak da en az batırmak kadar hoş bir deneyim. Hatta, daha sakin olduğundan ben burada geçirdiğim sabahın erken saatlerini daha çok seviyorum. Çünkü o saatler, insanların avluyu henüz doldurmadığı; semada sadece kuş seslerinin yankılandığı ve resmen İstanbul’u kanatlarımın altında hissedebildiğim saatler. Fakat, biliyorum ki birçok İstanbullu’nun şehrin girdabında, bir koşuşturma içinde olduğundan saatlerini Süleymaniye’de gün batımına ayarlaması daha kolay olacaktır. Bu yüzden, Süleymaniye’nin medrese kubbeleri arkasına geçip, sadece bir çift göz olmayı, pür dikkat kuş seslerini dinlemeyi, bir zamanlar karşıdaki Galata Kulesi’nden havalanmış Hazerfan’ın kanatları kadar hafif hissederek; sanki hayatta hiçbir dert, tasa yokmuş gibi karşıda beliren renk paletine teslim olmayı seçin. O an, aniden önünüzden geçen martılarla göz göze geleceksiniz. Bu da İstanbul’da yaşamanın ayrıcalıklarından sadece biri.
Kuzguncuk, Çengelköy ve Kandilli’de Gün Batımı
Anadolu Yakası’nın Boğaz semtlerinde her mevsimde, eğer gökyüzü çok bulutlu değilse izlenebilecek olan gün batımları unutulmaz hisler yaşatır insana. Hatta, aynı anda teknelere, balıkçılara ve martılara denk gelirseniz, resim tamamlanır.
- Kuzguncuk’ta en iyi gün batımı izlenecek yer tam deniz kenarına konumlanmış İsmet Baba’dır. 1951’den beri açık olan balık restoranı, sıcacık ahşabıyla sizi saran mekanının pencerelerinden bu saatlerde, yavruağzı İstanbul kesitleri sunar.
- Çengelköy’deki Tarihi Çınaraltı, kalabalıklar konusunda bir sıkıntısı olmayanlar için sıcacık bir çay eşliğinde günü uğurlamanın en güzel yeri. Özellikle benim gibi Süper Baba delisi olanlar, buradan güneşi yolcu ederken Fikret ve Nihat’ın gün batımında bu kahve verandasında yaptıkları sohbetleri, ettikleri kavgaları, çektikleri aşk acılarını da hemen hatırlayacaktır.
- Kandilli İskelesi’ni sağınızda bırakıp, kıyıdan sola doğru yürürseniz, pencereleri artık kapalı o yalının önünden sadece gün batımını değil Boğaz’ın her halini izlemeye de doyum olmayacağını görürsünüz. Burası önünden kocaman yük gemilerinin geçtiği, gemi düdükleri ve martıların çığlıkları arasında kalmış saklı köşelerdendir.
Geriye doğru yürüdüğünüzde ise iskelenin yanında masa ve sandalyelerini -hava iyiyse- dışarı çıkarmış olan Suna’nın Yeri’ni göreceksiniz. Burada, bahar ve yazları rakı-balık keyfi yaparken, Aydın Boysan’ın eski anılarını okurken özlediğiniz o eski İstanbul’u tam karşınızda bulmuş hissedeceksiniz. Eğer mevsim kışsa, içeri geçip soba başında karnınızı doyurun. Sonrasındaysa, iskelenin bu defa sağ kısmına yürüyün ve karşınızda beliren Hisar manzaraları eşliğinde balıkçı amcaları izleyin. İçlerinden bir kısmı, yağmurda bile buranın yolunu tutar, balık beklemekten hiç vazgeçmez.
- Kandilli’deki manzaralara bir de yukarılardan bakmak istiyorsanız, yokuş çıkmayı göze alarak Sıraevler Sokağı’na gelin. Buradan gözüken İstanbul, Rumelihisarı’nı, Boğaz’ı, mavi-lacivert sularını ve saçlarını bu sularda yıkayan güneşi tek bir karede kucaklıyor.
Gün Batımında Vapur Rotaları
Vapur delisi insanlar var bu şehirde. İstanbul’un kıymetini en çok bilen belki de onlar. İstanbul’u yaşamayı bilen, Boğaz’ın içinden geçerken belki yeni baştan bu şehre aşık olan. Çayını, simidini, kitabını hazırlayıp kendini İstanbul’a bırakan. Bu insanlar arasında görüyorsanız kendinizi, en sevdiğiniz kitabınızı hazırlayın, çayınızı söyleyin ve vapurla yolculuk edin.
- Eğer çok vaktiniz yoksa, Karaköy-Eyüp arası motor yolculuğu aklınızda olsun. Bu motor seferi, gün batımında romantik sahneler sunan, içinizi okşayan bir zaman yaratıyor içinizde.
- Vapur denilince birçoğumuzun hemen aklına gelen bir diğer sefer ise Kadıköy – Beşiktaş’tır. Bu vapurda ilerlerken zaman yavaş ilerler. Karşınızda beliren resimde kargaları kayalıklara tek sıra halinde dizilmiş bulursunuz. Bazen martılara simit atılır vapurdan. Bazen bir çocuğun sevinç çığlıkları bazen de sıkılgan yakarışları gelir kulağınıza. Turistler fotoğraf çekip, mutlu olur. Saraylar solan renklerini, ihtişamlı bezemeleri arkasından gösterir İstanbullulara. Menekşelenen deniz yüzeyi portakal rengiyle kavuşur ve siz anlamadan yolculuk sona erer.
- Eğer denk gelirseniz Emirgân’dan kalkan küçük motorlarla Kanlıca’ya gitmek, o sırada şanslıysanız da yunuslara denk gelmek unutulmaz bir İstanbul hatırasıdır. Ben genelde, bu motorlarla Kanlıca’ya geçer, Kanlıca’daki Yakamoz Restoran’dan da günü batırmayı severim.
- Vakti geniş olanlar içinse, Boğaz’ı daha detaylı görme imkanı veren Boğaz turları bir seçenek olabilir. Bu yolculukta Eminönü – Rumeli Kavağı arası gezilebilir. Duraklar ise şöyle: Beşiktaş – Arnavutköy – Bebek – Emirgan – İstinye – Büyükdere – Sarıyer – Rumeli Kavağı.
- Manzara açısından çok zengin olan ve üstteki rotaya kıyasla daha kısa süren Çengelköy – Emirgân ve Aşiyan – Anadolu Hisarı – Küçüksu hattı da pek keyiflidir.
Kuleli Askeri Lisesi Önünden ve Beykoz Sahilden Gün Batımı
Kuleli Askeri Lisesi önünden eğer daha önce hiç gün batırmadıysanız, bu muhakkak yapmanız gereken İstanbul şımarıklıkları arasında olsun! Çünkü burada, gözünüzün önünde uzanan görüntüler, eski İstanbul gravürlerindekini andırıyor. Dolmabahçe Resim ve Heykel Müzesi’nde sergilenen; Kuleli’nin daima başrolde olduğu o resimlerde gördüklerinizin değişmediğini görmek inanın bir mutluluk anı.
Tam bu noktadan akşamüzerlerine doğru balık tutmaya çıkan balıkçıları izlemek, büyük gövdeli ağaçların gölgesinde dinlenmek, elleriniz üşürse seyyar bir çaycıdan çay alıp hemen orada ellerinizi ısıtarak karşınızdaki İstanbul’a bakmak…
Beykoz ise diğer semtlerle kıyaslayınca klasik bir İstanbul fotoğrafı sunmaz. Köprüler orada bir yerdedir ama yakından hissetmeyiz. Şehrin sembolik güzellikleri uzakta kalmıştır. Buna rağmen huzur verir bu kıyılar. İstanbul içinde ama bir yanıyla da başka bir yerde gibidir. Uzatsanız eliniz denize değecektir sanki. En çok da Orhan Veli’nin çocukluğunu geçirdiği eve yakın olma fikri hoşuma gider, Beykoz’a gelince. Kıyıda duran kayıkları birkaç saatliğine kiralayıp bu sularda kürek çekmeyi öğrenmek, gün batımında balıkçıları izlemek tarif edilemez bir duygu yaşatır. Sahil kenarında bolca balık-ekmekçi tezgâhı da bulunur.
Ayrıca, Beykoz Kundura’daki etkinliklere gidecek olursanız, öncesinde muhakkak gün batımına denk gelecek şekilde ayarlayın zamanınızı. Pişman olmazsınız!
Kapalıçarşı ve Hanların Çatılarından Gün Batımı
Eğer Kapalıçarşı’da tanıdığınız usta veya esnaf varsa, şanslısınız. Çünkü kendisinden, atölyelerin olduğu üst katlara ve deniz manzaralı çatılarına çıkmak için yardım isteyebilirsiniz. Bir labirenti andıran çarşının dilinden anlayan ve gizli noktalarına hakim olanlar yıllarını burada geçirmiş çarşı esnaflarıdır. Bu çatılardan kente bakarken, en az James Bond kadar fiyakalı, Hazerfan kadar cesur, Gritchenko kadar ilham ve renkle dolu hisseder insan kendini.
Kapalıçarşı etrafını çeviren yüzlerce handan bazılarının üst katları da hoş görüntüler sunar size. Büyük Valide Han, bunlardan biri. Kubbeli çatısı üzerinden görünenler, buram buram İstanbul kokar. Kaotik, boyaları dökük, kalbi kırık şehrin görüntüsü, atölyeler ve çevredeki kubbeli yapılarla çevrilmiş, otantik bir hava taşır. Yalnız, kısa bir süre önce aşırı bir ziyaret akınına uğraması ve hanın çatılarına zarar gelmesi sebebiyle, artık üst katına çıkmak serbest değil. Yine de bu hana gelip, atölyelerin arasında şöyle bir gezinmek, hanın galeri-kafesindeki kapı açıksa içeri girip, penceresinden seyir keyfi yapmak mümkün.
Sağırhan da buna benzer bir İstanbul taşır kalbinde; minareler, kubbeler, çatılarda gezinen martı ve kedileriyle.
Bir Not: Hanların ve çarşı çatılarının çok daha hassas; korunmaya muhtaç yerler olduğunu unutmayalım. Ayrıca, bazı saatlerde tenhalaşan bu çatılara, tek başınıza çıkmamanız ve orayı bir bilenle gitmeniz önerilir.
Moda’da Gün Batımı
Modalılar için artık kanıksanmış, biraz “sıradan” bir an sayılsa da gün batımları, geriye kalan bizler için halen çok özeldir. Çünkü bir yıl içinde kaç kez Moda’dan gün batırabiliriz ki? Moda kayalıkları, gün batımı için sıkça tercih edilse de, benim vazgeçilmezim daha çok Moda İskelesi veya Koço Restoranı’dır. Koço’dan direkt bir gün batımı görülemese de Moda sahilini, anason kokuları eşliğinde hissederim buradayken. Kışları ise bir çay eşliğinde güneşi uğurlamak istediğimde Kemal’in Yeri’nin sandalyelerde kurulup, birkaç sayfa bir şey okumayı severim. Buradan sadece doğanın güzelliklerine değil, bu bölgede yaşayan şairlerin, yazarların günlük yaşamlarından parçalara tanıklık etmek de hoşuma gider.
Cihangir’den Gün Batımı: Tarihi Yarımada Manzaraları
Cihangir’deki birçok apartmanın üst katlarındaki daire pencereleri, tarihi yarımada manzaralarına ev sahipliği yapar. Burada günün her saati değişen bir rengine, baharda sesleri sanki daha bir gür çıkan çeşitli kuşlara, düdükleri yankılanan vapurlara, sert bakışlı kargalara, pencere kenarlarına gelip bir parça ikram uman kumrulara ve kışları karlar altında uzanan, bir başka İstanbul’a tanık olursunuz. Eğer bu evlerden birinde yaşamıyorsanız ya da Cihangirli bir dostunuz yoksa, en iyi noktalardan birinin Cihangir Camii’nin avlusu olduğunu unutmayın.
Üniversite hayatının büyük bölümünü benim gibi bu semtte geçirmiş olanların hemen hatırlayacağı; meşhur “merdivenler” de gün batımı seyretmenin bir başka noktası. Son zamanlarda ne zaman buradan geçsem etrafında kameralar, ışıklar oluyor; Camdaki Kız dizisinin bölümlerinin bir kısmı burada çekiliyormuş. Ama eğer burayı sakin bulabilirseniz, manzarayı izleyin ve İstanbul’un keyfini bir de bu salaş ‘merdivenlerden’ çıkarın. (Konumu: Tüfekçi Salih Sok. No:1)
Bir Not: Burada kendinizi pek rahat hissetmezseniz, hemen yakınlardaki Cihangir Sosyal Tesisleri’nden benzer manzaraya eşlik edebilirsiniz.
Demeti ise Cihangir semtinde, huzurlu, sakin; eş dostla birlikte mezelerinden tadarken günü yavaşça yolcu edeceğiniz mekanların başında geliyor. Buradayken, sanki bir arkadaşınızın evinin balkonunda gibi hissediyorsunuz.
Burgazada’da Gün Batımı
Ne zaman Burgazada’ya gelsem Sait Faik Abasıyanık’ın beyaz köpeğiyle beraber oturup kaleme aldığı öyküleri düşlerim. Dostu olduğu martıları, hayatlarını anlattığı balıkçı komşularını, Rum balıkçı Barba’yı, ot kokulu ada sokaklarını, meyhanecilerini ve onun kelimelerinden dökülen nice anıyı anarım. Kalpazankaya’dan hiç batan güneşi seyretmiş midir? Burada oturup rakı içmiş midir? Martha’nın Koyu’nda yüz kulaç atmış mıdır, diye düşünerek gözlerimin önüne yazarın ada günlerini getiririm. Adanın en sıcak turuncusu, Kalpazankaya’dan giden güneştedir ve muhtemelen, İstanbul’daki gün batımlarının buradan seyredilmesinin tadı bambaşkadır.
Kapak Fotoğrafı: Deniz Yılmaz Akman
İlginizi çekebilir: Deniz Yılmaz Akman’dan Vazgeçilmez İstanbul Lezzetleri
Son ofisim Fatih'te olduğu için Haliç, Karaköy, Balat, Karaköy taraflarındaki güneş batımlarına çok şahit oldum. Benim için Haliç'in yeri başka ve elbette hemen aklıma Moğollar'ın en müthiş parçalarından biri olan 'Haliç'te Gün Batımı Geliyor'...