It Follows: Peşimizdeki Şeytanlar ve Travmalar
Amerikan bağımsız sinemasının yükselen isimlerinden David Robert Mitchell’in ikinci uzun metrajlı filmi It Follows, gösterime girdiği sene oldukça büyük bir yankı uyandırmış ve eleştirel anlamda da iyi dönüşler almıştı. Genç bir kadının yaşadığı kâbusvari deneyim üzerinden kolektif ve bireysel travmalarının zamansızlığını ve mekân ile olan ilişkisini konu edinen film, anlatımındaki yenilikçiliğiyle ve psikanalitik alt metinleriyle yıllar içerisinde korku sinemasının önemli yapıtlarından biri hâline geldi.
Filmin ana karakteri Jay’in, erkek arkadaşıyla yaşadığı cinsel ilişki sonrası peşine takılan ve sadece başka biriyle cinsel ilişkiye girerek kurtulabileceği doğaüstü bir varlığın tehdidi ana hikâyeyi oluşturuyor. Türün kalıpları içerisinde de adlandırılamayacak bu varlığın cinsel birleşme ile kişiye musallat olması, genellikle cinsel yolla bulaşan hastalıkların bir metaforu olarak yorumlandı; fakat filmin seksi korkutucu ve hatta yasaklayıcı kılan muhafazakâr bir anlatı dili olduğunu düşünmüyorum. Aksine, toplum tarafından tabu olarak görülen ve zaman içerisinde travmatize olan cinsel dürtülerin ve psikoseksüel eğilimlerin geri dönüşü olarak yorumlanabilir. Çocukluk döneminde gelişimi başlayan ancak ebeveynler tarafından yasaklanarak bastırılan cinselliğin, ergenlik çağında yeniden açığa çıkması ve bu baskının yarattığı travmaların amansız bir şekilde geri dönmesi de psikanalizin üzerinde durduğu konulardan biri. Filmdeki tüm karakterlerin cinsel deneyimlerini yaşayan ergen bireyler olması ve ebeveynlerin hem hikâyenin hem de kadrajın dışında tutulması da bu baskının uyanış hâlini sembolize ediyor.
The Myth of the American Sleepover ile Detroit banliyö hayatına nükteli bir bakış atan yazar-yönetmen Mitchell, It Follows’ta rotasını tam tersi bir yöne çevirerek aynı şehirden korku ve anksiyete dolu bir anlatı çıkarmayı hedeflemiş. Bu noktada mekân seçiminden ve arka planın filmdeki kullanımından özellikle bahsetmek gerek. 1960’lı yıllardan beri süregelen ekonomik kriz nedeniyle nüfus anlamında büyük bir çöküntüye uğrayan ve günümüzde artık terk edilmiş binalarıyla ve istihdam yoksunluğuyla bilinen Detroit, yasa dışı eylemlerin ve suçluların kol gezdiği hayalet bir şehir durumunda. Film de bu çürümüşlüğü ve terk edilmişliği hikâyenin arka planına yerleştirerek anlatının bir aracı hâline getiriyor ve ana karakterin peşine düşecek şeytan alegorisi ile paralel bir düzlemde buluşuyor. Sosyal düzenin artık var olmadığı ve toplum nezdinde suç olarak görülen eylemlerin giderek arttığı bu dönemde, aile içinde de tabu olan eylemlerin yeniden uyanması mümkün hâle geliyor. Bu alegorinin temelinin ise, iç çamaşırları ve topuklu ayakkabılarıyla fetişize edilen genç bir kadının seyircinin göremediği bir tehditten kaçtığı açılış sahnesinde atıldığını söylemek mümkün. Genç kadının evden kaçarak uzaklaşması, tehdit kaynağının ev olduğunu vurgularken babasına bıraktığı mesaj ise baba-kız ilişkilerinde yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu ima ediyor. Bu açılış sahnesi, aynı zamanda filmde bir baba figürünün göründüğü tek sahne.
Film boyunca Jay’in babasını sadece birkaç fotoğrafta ve finalde kendisine saldıran şeytanın yansımasında görüyoruz. Fotoğraflar, doğası gereği tekinsiz bir hissiyata sahiptir. Fotoğraflananın orada olmaması fakat yansımasının kalması, ölüm ve yaşam arasındaki ikircikliği de vurgular. Dolayısıyla baba figürünün filmde yer alamazken yansımasının Jay’i takip etmeye ve musallat olmaya devam etmesi travmatik bir hâl alan fantezilerin de sinyalini veriyor. Yüzü hiçbir zaman kadrajda yer almayan annesinin de Jay’in peşindeki şeytanı öğrenmesi durumunda vereceği agresif reaksiyonun altı da sıkça çiziliyor. It Follows’un hikâyedeki baba-kız ilişkisini adeta bir tabu gibi böylesine gizli saklı bir anlatı içerisine yerleştirmesi ve gençlerin karşı cins ebeveynlerinin müstehcen ve aynı zamanda korkutucu yansımaları tarafından takip edilmesi, açık bir şekilde ensest fantezilere ve yarattıkları travmalara işaret ediyor. Bu fantezilerin en güçlü betimlemesinin ise Greg karakterinin evdeki ölüm sahnesinde gerçekleştiği söylenebilir. Annesinin yarı çıplak bir yansıması tarafından öldürülen Greg’in ölüm anı, cinsel birleşme pozisyonunda gerçekleşiyor.
Filmdeki önemli sahnelerden bir diğeri ise Jay’in aile fotoğraflarından bildiğimiz büyük babasının evin çatısında çıplak olarak göründüğü an. Yüksek açıda oldukça güçlü bir şekilde resmedilen büyük babanın diğer şeytanlardan farkı ise hareket etmiyor oluşu. Evin tam da çatısında durması hem ailenin kurucusu olduğunun hem de aile içerisindeki cinsel eğilimlerin yasakçısı/uygulayıcısı olduğunun altını çiziyor. Böylelikle filmdeki baba figürünün eksikliği fakat yansımalarının bir hayalet gibi ana karakteri takip etmesi, Slovaj Žižek’in bahsettiği ilkel baba teorisiyle aynı noktada buluşuyor. Žižek, ilgili teorisinde cinsel zevklerin yasakçısı ilkel baba’nın, bu zevkler uğruna öldürüldüğünü ancak öldürülen babanın çok daha müstehcen ve saldırgan bir şeytan olarak geri döndüğünü belirterek gerçek fantezi kaynağının baba olduğunu vurguluyor. It Follows’un kadraj aralarına sıkıştırdığı bu sembollerin ışığında, cinsel yolla bulaşan hastalık korkusundan öte ensest dürtülerin açığa çıkmasını ve karakterlerin üzerinde yarattığı travmatik etkileri anlattığını gayet tabii söyleyebiliriz. Açığa çıkan travmaların zamansızlığı ve mekânla olan ilişkisi ise filmde incelikle işlenen bir başka katman olarak öne çıkıyor. Dikkatli izlendiğinde filmin geçtiği dönemin oldukça belirsiz olduğu fark edilecektir. Modern arabaların yer aldığı açılış sahnesi dışında film boyunca gençlerin kullandığı teknolojik aletlerin farkı dönemlere ait olduğunu görüyoruz.
Bir röportajında rüya-kâbusvari bir atmosfer yaratabilmek için zaman algısıyla oynadığını söyleyen yazar-yönetmen David Robert Mitchell, aynı zamanda travma denen şeyin geçmiş ve gelecek arasında şekillenen zamansız bir kavram olduğunun da vurgusunu yapıyor. Travmaların bir yansıması olarak yorumladığım şeytanların film boyunca beklenmedik anlarda çerçevenin dışından gelmesi ve filmin geniş planlar ile kadraj dışında yer alan bir tehdidi imlemesi de mekân ile yaratılan bağı güçlendiriyor. Sıkça kullanılan ve çoğunlukla Detroit’in çürümekte olan yapılarını resmeden bu geniş planlar, yazının başında bahsettiğim sosyal düzen bozukluğuna ve bu şeytanların çerçeve sınırını geçebilmek için bir açık bulduğuna atıfta bulunan bir rol üstleniyor. Böylelikle It Follows, alt metnindeki travmaların geri dönüşü temasını sembolize ederken kuvvetli bir sinema dili yaratıyor ve hem anlatı hem de anlatım bazında sunduğu yenilikçi tavrıyla son dönem korku türünde kendine özel bir yer ediniyor.
IMDb Puanı: 6.8/10
İlk yorumu siz yazın!