Alfa Romeo ile Yollarda: İtalya'nın Tarihi Hazineleri
Tarih derslerini, tarih kitaplarını sevmiyor olabilirsiniz. Peki ya bir yandan seyahat ederken bir yandan tarihin bıraktığı büyüleyici izlerle tanışmak ister misiniz? Yaz aylarında İtalyan güneşinin altında yollarda olmak bambaşka bir deneyim ve İtalya yollarında sürprizler bitmiyor! Daha önce sizinle İtalya’nın gizli kalmış kasabaları arasında gezineceğiniz ya da İtalyan mutfağı ne sunuyorsa hepsini tadabileceğiniz road trip rotalarımızı paylaşmıştık. Sırada İtalya’nın az bilinen tarihi yerleri, tarihi hazineleri var: Yunan ve Roma uygarlıklarının birçok iz bıraktığı, Rönesans’ın doğduğu şehirlerle çevrili İtalya, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan 54 farklı noktasıyla dünyanın kültür mirasının en büyük yüzdesine ev sahipliği yapan ülke olma özelliği taşıyor. Hal böyle olunca, yollarda Roma, Floransa, Siena ve Pompeii gibi çok bilindik ve turistik noktalar dışında, gizli kalmış birçok hazineyle de karşılaşmanız mümkün. San Gimignano’dan Urbino’ya, Assisi’den Ravenna’ya yolculuk ederken, İtalya’nın tarihi ve kültürel zenginliği karşısında bir kez daha büyülenmeye hazır olun!
Castel del Monte, Puglia
Güneşin en parlak olduğu Güney İtalya’dan, “çizmenin topuğu” Puglia‘dan başlayalım mı? Bari yakınlarındaki Andria kasabasında bulunan Castel del Monte, dağın kalesi anlamına geliyor. Kutsal Roma İmparatoru II. Frederick tarafından 1240’larda yaptırılan bu kalenin en önemli özelliği Kuzey Avrupa’nın gotik mimarisini İslam mimarisiyle buluşturan stili. Kalenin bulunduğu tepenin etrafı, uçsuz bucaksız üzüm bağlarıyla çevrili. Güney İtalya’nın lezzetli şaraplarının macerası buradaki bağlardan başlıyor. UNESCO, 1996’da dünya kültür mirasına eklediği Castel del Monte‘yi orta çağ askerî mimarisinin başyapıtlarından biri olarak tanımlıyor. Eğer bu ikonik yapıyı nereden hatırladığınızı düşünüyorsanız yardımcı olalım; Castel del Monte, 1 cent’lik euro bozukluklarının İtalyan versiyonun üzerinde yer alıyor.
San Gimignano, Toscana
San Gimignano, güzel kuleler kasabası olarak da adlandırılıyor ve bunun nedeni, tabii ki orta çağdan beri ayakta kalmayı başaran kuleleri. Siena ve Floransa çevresindeki orta çağ evlerinin karakteristik özelliklerinden biri evlerin birer kulesi olmasıymış, fakat savaşlar, yangınlar ve doğal afetler nedeniyle Toscana’daki kuleli evlerin birçoğunun kulesi günümüze ulaşmamış. Siena yakınlarındaki, surlarla çevrili bir tepenin üzerine kurulu olan San Gimignano’da ise korunarak günümüze ulaşmış, farklı yüksekliklerde on dört kule bulunuyor! Romanesk ve gotik mimariden izler taşıyan kasabanın tamamı tarihi binalarıyla göz kamaştırıyor, tepenin etrafını çeviren ormanlarsa kasabanın yüksek yerlerine çıkanlara çok güzel manzaralar sunuyor. Kasabanın meydanını, katedralini ve on dört kulesini de içinde bulunduran tarihi merkezi, 1990 yılında dünya mirasına dahil edilmiş.
Assisi, Umbria
Perugia yakınlarındaki Assisi, Katolik kilisesine bağlı Fransisken mezhebinin doğduğu yer olarak biliniyor. Bu orta çağ kenti, Fransisken kültürünün en görkemli yapılarına ev sahipliği yapıyor ve bu yüzden Hristyan dünyasının en önemli hac merkezlerinden biri kabul ediliyor. Assisi’deki yapıların en önemlisi de Basilica di San Francesco d’Assisi (Aziz Francesco Bazilikası). 13. yüzyıldan kalma bu bazilikada Cimabue, Giotto, Simone Martini, Lorenzetti ve Cavallini gibi ünlü sanatçıların fresklerini, tablolarını görebiliyorsunuz. 1997’de büyük bir depremle zarar gören fakat iki yılda eski görkemine kavuşan bazilika ve kentteki diğer Fransisken yapılar, 2000 yılında dünya mirasına eklenmiş. Assisi ile özdeşleşmiş, burada doğup ölmüş Aziz Francis, aynı zamanda ABD’deki San Francisco şehrine adını veren azizin ta kendisi.
Urbino, Marche
Orta çağ şatolarının heybetinin Rönesans döneminde parlayan sanat ve mimari anlayışıyla iç içe geçtiği bu görkemli kent, Urbino. Marche bölgesinin Pesaro şehri yakınlarındaki Urbino’yu ülkenin en önemli tarihi hazinelerinden birine çeviren kişi, 1444-1482 yılları arasında kenti yöneten Urbino Dükü Federico da Montelfeltro. Dük, özellikle sanat ve edebiyat üretimini destekleyen bir hükümdar, iyi bir diplomat ve zevkli bir sanatsever olarak hatırlanıyor. Onun döneminden kalan tarihi eserler ve sanat eserleri bugün halen göz kamaştırıcı ve Urbino günümüzde 15. yüzyıl Rönesans mimarisinin en saf haliyle gözlemlenebildiği yerlerden biri. Bir zamanlar dükün sarayı olan Palazzo Ducale‘de bugün dünyanın en iyi Rönesans tabloları koleksiyonlarından birini barındıranGalleria Nazionale delle Marche‘yi ziyaret edebiliyorsunuz. Kent, aynı zamanda ünlü ressam Raffaello Sanzio da Urbino‘nun (Raphael yani) doğum yeri olarak biliniyor.
Ravenna, Emilia-Romagna
402 yılından imparatorluğun çöktüğü 476 yılına kadar Batı Roma İmparatorluğu’nun başkenti olan Ravenna, ardından Bizans İmparatorluğu’nun haikimiyetine geçmiş. İyi ki de geçmiş, çünkü kentin alametifarikası, erken dönem Bizans mozaikleri olarak kabul ediliyor. İstanbul’dan sonra Bizans mimarisini, Bizans sanatını ve Bizans mozaiklerinin etkileyiciliğine tanık olabileceğiniz belki de yegane yer burası. Orta İtalya’daki Emilia-Romagna bölgesinde yer alan Ravenna‘nın, denize kıyısı olmasa da, buradan Candiano Kanalı‘yla Adriyatik Denizi’ne ulaşılabiliyor. Ravenna‘daki 5. ve 6. yüzyıldan kalma 8 yapı, 1996’dan beri UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alıyor: Ortodoks Vaftizhanesi, Galla Placidia Mozalesi, Aryan Vaftizhanesi, Başpiskoposluk Şapeli, Sant’apollinare Nuovo Bazilikası, Theodoric Mozalesi, San Vitale Bazilikası ve Sant’Apollinare in Classe Bazilikası.
Aquileia, Friuli-Venezia Giulia
Roma İmparatorluğu’nun en varlıklı, refahı en bol şehirlerinden birine hoş geldiniz: Udine yakınlarındaki Aquileia. Adriyatik kıyısındaki bu şehrin bugün denizden biraz içeride ve küçük (yaklaşık 3500 kişi yaşıyor) oluşu sizi yanıltmasın; Aquileia, 2. yüzyılda denizin hemen kenarında yer alıyormuş ve yaklaşık 100 bin nüfusuyla antik çağların en kalabalık şehirlerinden biriymiş. İlerleyen yüzyıllarda, özellikle orta çağ boyunca Hristiyanlığın yayılmasında Aquileia’nın önemli bir rolü olmuş. Arkeologların çalışmalarını sürdürdüğü bu en büyük Roma kentinin varlığı ve zenginliği, bulunan mozaiklerden de anlaşılıyor. Kaldırımlardan evlerin duvarlarına ve tabii şehrin en büyük yapısı Aquileia Katedrali‘nin içine kadar her yerde göze çarpan mozaikler kentin tarihi değerini katbekat arttırıyor.
Valcamonica, Lombardia
Brescia yakınlarındaki Valcamonica‘daki mağaralarda tarih öncesi çağlara ait yüz binlerce duvar resmini görebiliyorsunuz. Valcamonica, aslında Camonica Vadisi anlamına geliyor ve birçok mağarayı içine alan, ayrı bölgelere, parklara ve komplekslere bölünmüş bir vadi. Vadideki mağaralarda yer alan duvar resimlerine dair keşifler, ilk kez 1900’lerin başında kayda geçmiş. Duvar resimlerinin birçoğunun ise M.Ö. 20,000 – M.Ö. 10,000 yılları arasına ait olduğu düşünülüyor. Valcamonica, İtalya’dan UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne eklenen ilk lokasyon (1978) olmuş ve bu bölgede yapılan arkeolojik çalışmaları hızlandırmış. 1978’de 140 bin civarı figür tespit edilmişken, bu sayı bugün 300 bine yaklaşmış. Valcamonica‘daki en ikonik figürlerden biri olan Camunian Gülü, bugün İtalya’nın Lombardia bölgesinin resmî simgesi.
İlk yorumu siz yazın!