Hiç güneşli bir günde çimenlere uzanıp, zamanı unutarak yalnızca ağacın yapraklarından süzülen ışığın dansını izlediniz mi? Ya da bir pazar günü, sevdiklerinizle bir sofranın etrafında yüksek sesli kahkahalar ve lezzetli yemekler eşliğinde hayatın güzel anlarının keyfini çıkardınız mı? İşte tam da buna La Dolce Vita deniyor! İtalyanların “tatlı hayat” dediği bu yaşam felsefesi, kaygısızca, anda kalarak, yaşamın küçük zevklerinden beslenerek zevk ve keyif içinde yaşamak demek.. Yazının devamında okuyacağınız bu yaşam sanatı, modern dünyanın telaşından bir an olsun sıyrılıp, hayatı gerçekten hissetmenin en tatlı yolu.

La Dolce Vita | Fotoğraf: Slim Aarons

İtalya seyahatimden aylar önce nereleri gezeceğimi, neler yiyeceğimi, nereye nasıl gideceğimi -evet otobüs kodlarına kadar- seyahat defterime yazmıştım. Sanki bir maratona hazırlanır gibi her şey üzerine çalışmış, tüm detayları not almıştım. Benimle seyahat edenler bilir ki her şeye hazırlıklı olmak gerek, çünkü her an her şey olabilir. O havalimanına gerekirse 4 saat önceden gidilir, gideceğin ülkede yokmuşçasına bavula abur cubur stoğu yapılır, yanımıza mevsime aldırmadan yedek mont alınır! Ülkeye ilk adım attığımda “Benvenuti in Italia (İtalya’ya Hoş Geldiniz)” yazısını gördükten sonra kendime söz verdim; anın tadını çıkartarak gezecektim. Tabii öyle olmadı… Otur kızım 0!

theMagger Banner
Advertisement
whatsapp-image-2025-03-17-at-22-09-42
Roma Sokakları | Fotoğraf Kaynağı: Dilay Muran

Daha Yapmayacak Çok Şey Var

İtalyanların “siesta” geleneğini mutlaka duymuşsunuzdur. Hele oraya turist olarak gittiyseniz “Şu siesta bir bitse de market açılsa,” diye sabırsızca beklediğiniz anlar mutlaka yaşanmıştır.

Bonus Bilgi: Siesta İtalyan kültürü için o kadar önemli ki, eski yıllarda başlayan bir yasaklama ile Campania bölgesindeki Controne kasabasında 14:00-16:00 saatleri arasında etrafı rahatsız edecek şekilde havlayan köpeklerin sahiplerine para cezası kesiliyormuş.

theMagger Banner
img_8759-2
İtalyan Pizzası | Fotoğraf Kaynağı: Dilay Muran

Eğer İtalya’yı gezenleriniz halkın kültürüne biraz dikkat ettiyse kimse bir yere yetişmek için koşmaz, markette sıra beklerken vakit kaybetmemek adına cüzdanını elinde hazır etmez; ödeme sırası geldiğinde cüzdanını çantasından aheste aheste çıkartır, uzun kuyruklara rağmen satıcılar acele etmez, hatta ürünlerini paketlerken sizinle tatlı tatlı sohbet ederler.

İtalya’ya gitmeden önce Roma’daki ünlü bir restoranı “Mutlaka orada yemek yemeliyim,” diye kaydetmiştim. Kapıda uzun bir kuyruk vardı, normalde olsa asla beklemem ancak orada yemek yemeye niyetlenmiştim bir kere. Daha ne kadar beklemem gerek, içerde kaç masa var, kalkmaya hazırlanan müşteriler var mı diye kafamda bir hesaplama yaparken fark ettim ki içeride 3 masa boş olduğu halde bizdeki pide kuyruğu gibi sırada bekleyen insanlar içeri alınmıyor. Herkes anın keyfinde; garson müşterilerle tatlı tatlı sohbet ediyor, müşteriler yemeklerini aheste aheste tadına vararak yiyor. Birkaç dakika sonra sıra bana geldi, masama oturdum, yemeği adeta ağzıma tıktım ve hızlıca kalktım. Çünkü sırada bekleyenlerin bir an önce oturmak istediğini biliyordum ve o görüntü beni fazlasıyla strese sokmuştu. Anladım ki; yavaşlama kültürü bizim ülkemize pek hitap etmiyor ya da en azından bana.

img_9061
Procida Adası | Fotoğraf Kaynağı: Dilay Muran

Bonus Bilgi: İtalyanların denizde yüzme anlayışı yürümektir. Suyun sığlığı bir etken olsa da denizde kulaç atan birini görürseniz muhtemelen turisttir. Procida adasına gittiğimde denizde yürüyen ve yüzmeden sadece duran insanları gördüğümde sebebini çok merak edip neden yüzmediklerini sormuştum; “Neden yüzelim ki?” demişti bir İtalyan. Hem bedenlerini hem de zihinlerini boş yere yormayan bu kültürden öğreneceğimiz çok şey var!

Bir Yaşam Tarzı: La Dolce Vita ve Yavaş Yemek Hareketi

İtalyanların dediği gibi “La dolce vita”, yani hayat tatlıdır felsefesi onlar için adeta bir yaşam sanatı. Hayatın tadını çıkarmaya ve anı yaşamaya odaklanan bu kültür İtalyanların wellness anlayışı olarak da nitelendirilebilir.  Süsden uzak sade yaşam felsefesi “yavaş yeme hareketi (slow food)” ile birleşerek günlük yaşamlarına anlam katan bir yaklaşım olarak karşımıza çıkıyor.

weekday-wanderlust-_-places_-isola-bella-sicily-italy
La dolce vita | Fotoğraf Kaynağı: Pinterest

Günlük hayat akışının hızlandığı gibi yemek yeme alışkanlığımız da hızlanarak kültürümüzü ve beslenmenin ihtiyaçtan çok asıl amacını unutmamıza da yol açtı. Slow Food Hareketi hızlı yemek yeme alışkanlığını ortadan kaldırmak, yerel üreticileri korumak amacıyla 1986 yılında İtalya’da Carlo Petrini tarafından başlatılmıştır. Gurme Carlo Petrini’nin Roma’daki Piazza di Spagna’da McDonald’s restaurantının açılmasına bir tepki olarak başlattığı bu akımın amacı sadece fast food’un olumsuz etkilerini azaltmaya çalışmak değil; yemek kültürünü geliştirmek, yerel mutfağın mirasını korumak, hızlı yemek ve hızlı yaşamı ortadan kaldırmakla mücadele etmektir.

theMagger Banner
La Dolce Vita | Fotoğraf: Slim Aarons

Yavaş Yemek ilkesinin mottosu “temiz, uygun ve sağlıklı gıda”yı sunmak, daha kaliteli ve sakin bir yaşam adına bu davranışın edinilmesi için çabalayan bir yaklaşım olmaktır. İtalyan kültüründe yemek sadece bir beslenme ihtiyacı değil yaşamın önemli bir parçası, neşe ve birliktelik eylemidir. Örneğin; yemek siparişi verdiğinizde tüm yemekler aynı anda gelmez, önce biri gelir sonra diğeri. Yemeniz ve hızlıca kalkmanız için bir hız savaşı yoktur, anın keyfini sürmeniz, her tadı ayrı ayrı keşfetmeniz beklenir.

img_9764
İtalyan Kahvecisi | Fotoğraf Kaynağı: Dilay Muran

İtalyanlar için yemek kadar kahve de bir yaşam biçimi… O kadar ki kahveyi yürüyerek karton bardakta içenleri yargılarlar. Zaten fark ettiyseniz “coffee to go” kültürleri yoktur çünkü envai çeşit kahve bulunan her caddede konumlanmış sıcak ve ufak kahve dükkanlarında yaptıkları ayak üstü samimi sohbetler anın tadını çıkarma felsefesini koruyarak sosyal bir kahve içme etkinliği haline gelmiştir.

Ayağını yorganına göre uzat, uzat uzat uzat!

theMagger Banner

Bu tatlı kafelerde oturarak kahvenize içerken etrafı seyredersiniz işte bu bir la dolce vita’dır. Telaffuzu bile sakin, iyi hissettiren ve melodik bir anlayış olan bu yaşayış biçimini hayatımıza uyarlamak için yavaşlamayı düşündüğünüz her anın tadını çıkartmalıyız. “Tatlı hayat”ın zevki genellikle benim eziyetim olur ama yine de bu akıma bir şans verip bizi tam anlamıyla kucaklamasına izin verelim.

La Dolce Vita | Fotoğraf Kaynağı: Pinterest

Can Dündar’ın Ruhumuzla Buluşmak yazısından aktaralım;

Meksika’da İnka tapınaklarına çıkmak isteyen Avrupalı bir grup arkeolog, birkaç yerli rehberle yola koyuluyor. Dağın tepesindeki tapınaklara giden uzun yolu, kısa bir sürede yarılıyorlar. Aynı hızla tempoyla biraz daha yol aldıktan sonra, yerliler kendi aralarında konuşup birden yere oturuyor ve böylece beklemeye başlıyorlar. Tabii Avrupalı arkeologlar buna bir anlam veremiyorlar. Saatler sonra, yerliler kendi aralarında konuşup tekrar yola koyuluyor ve sonunda tepenin üstündeki görkemli İnka tapınaklarına geliyorlar. Arkeologlardan biri, yaşlı rehbere soruyor; “Hiç anlayamadım, niye yolun ortasına oturup saatlerce yok yere bekledik?“ Yaşlı rehberin cevabı; “Çok kısa sürede çok hızlı yol aldık, ruhlarımız bizden çok uzakta kaldı. Oturup ruhlarımızın bize yetişmesini bekledik…”

Bir salyangoza baktığınızda ne görüyorsunuz? Bazı şeyleri anlamak için illa kendimize bakmamız gerekmiyor, doğaya baktığımda bunu görebiliyorum: her şey kendi zamanında güzel. Yavaş yavaş oluyor kendi hızında pişiyor, gelişiyor ve büyüyor. Hızlı değil, bir salyangozmuşçasına kendi halimizde ilerleyelim, sessizce fakat arkamızda izler bırakarak…

Son Söz: Sevgili okur, sizinle bir anlaşma yapalım mı? Bugün hiçbir şey yapmayalım!

Kapak Fotoğrafı: Slim Aarons – La Dolce Vita Serisi

İlginizi çekebilir: Yogi Magger’dan İyi Yaşamın Yeni Yolları: Ruhunuzu ve Zihninizi Tazeleyin

theMagger Banner