İz: Kusursuz ve Derin
Öyle bir oyun düşünün ki, bugüne kadar izlediğiniz oyunları unuttursun, birden fazla hikayesiyle savursun, kurgusuyla şaşırtsın, oyunculuğa yok böyle bi’ şey dedirtsin. Kısaca ismiyle özdeş olarak sizde derin bir “İZ” bıraksın! Galataperform’un alamet-i farikası İZ, tüm zamanların en iyi oyunu olarak listemin en üst sırasına yerleşti ve sonsuza kadar orada kalmaya aday.
İz’le ilgili izlenimlerimi nerden başlasam, nasıl anlatsam… İz, toplumumuzda, sadece gerçekleştiği dönemde değil yıllar boyunca büyük izler bırakan ve bırakacak olayların sahnede bir tiyatro oyunuyla vuku bulmuş hali. Bir ev, üç dönem ve bu dönemin mağduru yedi insan… 6-7 Eylül olayları, 12 Eylül dönemi ve günümüzdeki yozlaşma, aynı anda seyirciye aktarılıyor. Her üç dönem ve üç hikaye, hem iç içe geçiyor hem de ayrı ayrı sahnede izini bırakıyor.
Bu kadar karmaşık ve derin oyunu bir o kadar da akıcı bir şekilde yazan Ahmet Sami Özbudak alkışımın en büyüğünü hak ediyor. Yazar olarak kendisine hayranlığım önce Hayal-i Temsil‘de başladı, Kar Küresinde Bir Tavşan‘da devam etti. İz oyunuyla da hayranlıktan öte “tanımlanamayan bir boyuta” ulaştı. Öncelikle her biri, üç ayrı oyuna bedel hikayeyi bir araya getirmek, bunları diyaloglarla derinden ilerletmek, izleyici olarak bizi o dönemlerin tam ortasına çekmek ve sonunu da bir şekilde birbirlerine bağlayarak bitirmek her yazarın yazacağı bir iş değil. Üç bilinmeyenli denklem niteliğinde bir kurguyla başta verdiği düğümleri tek tek kafamızda açması ve sonunda kalp çarpıntısıyla oturduğumuz yerde bizi öylece bırakması bir başarı hikayesi. Oyunu sadece izlemekle kalmadım, sunduğu labirentlerinde çıkışa doğru sürüklendim ve farklı hikayelerin izlerini de en az sahnedekiler kadar içime kazıdım. Başarısını sadece ben değil aldığı ödüller de ayrıca belirtiyor. Ahmet Sami Özbudak, 2014 yılında Afife Ödülleri kapsamında Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü ve 2015 yılında Almanya Heidelberg Stückemarkt Festivali’nde “Avrupa’nın En Genç En İyi Oyun Yazarı” ödülüne layık görülüyor.
Oyun bize önce toplumun kurbanı olduğumuzu, önyargıların ve cahilliğin kuşatması altında yapılan her yanlışta, verilen her kararda, bedelini bize ödettiğini anlatıyor. Bu bedel sadece o dönem yaşayan insanlara değil sonrasında da gelen topluma da ödetiliyor. Bedelin bıraktığı travmalar ağır, izleri de derin oluyor. En büyük tema aile ve sevgiyken, yalan ve ikiyüzlülük de bu temanın katiline dönüşüyor. Sevgi ve saygı içinde ve inançlar konusunda keşke hoşgörülü olsak, vicdanımızı da pusulamız edinsek şu hayatta, o zaman mutlu ve huzurlu bir dünya yaratmak mümkün olurdu. Oyundaki her sahne, bize ayrı duygu ve düşünceyi ve ayrı izleri içimize kazıyarak aktı gitti. Herkesin kendine göre bir şeyler bulacağı bu oyunda yine izlesem yine bambaşka yorumlar zihnimde dönecektir.
Üç hikayeli, çok katmanlı, bu oyunu sahnelemek de tahmin edeceğiniz üzere hiç kolay değil.Bazı sahneler arka odalarda, pencere kenarlarında geçiyor. Kapıdan gireni de mutfağa geçeni de görmek gerek ki, tüm hikaye anlaşılır olsun. Bu nedenle teknolojinin tüm nimetlerinden faydalanmışlar. Odalarda ve sahne dışında kalan ama hikayeye giren tüm bölümler kameralarla ana sahnedeki televizyonlara yansıtılmış. Farklı dönemlerde sadece evin oturma odasında değil diğer odalarla da başka hikayeler yaşandığını bize gösteriyor. Oyunu, oyun içindeki üç ayrı oyunu ve oyunun finalindeki çözülmeleri, hiçbir soru işaretine meydan vermeden, aradaki boşlukları doldurmak konusunda kendimizi özgür hissederek ve sonuna kadar nefeslerimizi tutarak izliyorsak bunda oyunun yönetmeni Yeşim Özsoy’un payı da, başarısı da büyük. Galata Perform’un kurucusu olarak tiyatro adına yaptığı tüm çalışmaları ilgiyle izliyordum şimdi ise yönetmen koltuğundaki başarısını da izlemeye devam edeceğim. Sahne düzeni, ses, ışık konusunda Galata Perform’un sahne arkası kahramanları Ceren Ercan, Başak Özdoğan, Özüm Özülgen, Tülin Kermen, Ferhat Öçmen, Ömer Özkan‘ın da hakkını teslim etmek gerek.
Gelelim oyunculara ve performanslarına… Tıpkı metin ve kurgu gibi oyunculuk da dört dörtlük. Okan Urun, Burak Safa Çalış, Batur Belirdi, Bertan Dirikolu, Yeşim Özsoy, Ceren Demirel, Görkem Doğan resmen döktürmüş. Her hareketleri, konuşmaları karakterlere uygun ve sahici. Sevengül rolündeki Okan Urun dikkat çekici performansıyla 2013 Ekin Yazın Dostları Ödülleri ve 2015 Sadri Alışık Ödülleri’nde en iyi yardımcı erkek ödülünü kazanmış. Diğer taraftan, hikaye açısından daha fazla ilgimi çeken 6-7 Eylül döneminin oyuncularından Ceren Demirel ise en keyifle izlediğim oyuncu oldu.
İz, kısaca etkili üç hikaye, mükemmel bir metin, şahane bir kurgu, müthiş dekor-ses-ışık sistemi ve dört dörtlük oyunculukların bir araya geldiği kusursuz bir oyun olmuş. Böyle bir oyun bir daha hangi sezona gelir bilinmez, o nedenle listenizi ve planlarınızı bir kenara bırakın ve bu oyunu mutlaka ama mutlaka görün. Sonrasında benim gibi İz‘i izlemeyen kalmasın diye herkese önereceğinize eminim. Şimdiden iyi seyirler!
İlk yorumu siz yazın!