İlk yorumu siz yazın!
Iza’nın Şarkısı: Empati Kabiliyetinizi Sorgulatacak Roman
Iza’nın Şarkısı, Macar yazar Magda Szábo’nun 1963 tarihinde yayımladığı romanı. Roman, insan ilişkilerinden kuşak çatışmasına, Macar toplumunun kültüründen savaş sonrası hızlı değişen kent hayatına, yalnızlıktan korkulara geniş bir perspektifi ele alıyor.
Türkiye’nin kent – köy farkıyla, köyden şehre gelişin insanlarda yarattığı şaşkınlığı konu alan edebi ve sinematografik eserlerimizden bir tat buluyoruz bu romanda. Macar toplumunun; ebeveyn ile çocuğun ilişkilerinin, tabuları ile yargılarının ve kentleşme biçiminin kendi toplumumuzla benzerliklerini görüyoruz. Bu husus kitabı daha sıcak, daha yakın hissettiriyor ister istemez.
Kitabın orijinal adının Pilatus olduğunu görünce, anlamını araştırdım. Öğrendiğime göre Pilatus, M.S. 26-36 yılları arasında Roma İmparatorluğu’nda valilik yapmış. Kendisinin, İsa’nın yargılandığı mahkemede mahkeme başkanı olduğu biliniyor ve din adamlarına “Ben İsa’nın kanını almam, siz ne yaparsanız yapın!” dediğine inanılıyor. Kitabın orijinal ismini bu kişiden alması, okurken “İza”’yı (İsa ile aralarındaki isim benzerliği dikkat çekici) hem yargıladığımız hem ona kıyamadığımız için de olabilir, birbirlerini sürekli yargılayan karakterler söz konusu olduğu için de. Bu tarihi göndermeden çıkacak anlam, okurun bakış açısına bırakılmış.
Ateş, hava, toprak ve su olmak üzere dört bölüme ayrılıyor kitap. Bu dört başlık, ipuçları barındırıyor yaklaşan anlatılara dair. Ateş ile yıkılan ve yeniden başlayan, havayla tamamlanıyor. Taşlar yerine oturuyor ve kafamızdaki tüm soruları cevaplıyor roman. Iza’nın babasının ölümüyle başlayan hikaye, bu olayın beraberinde Iza ve annesinin değişen hayatlarını konu ediniyor temelde. Yıllar sonra bir araya gelen anne – kızın yeni hayatlarında yaşadığı sorunlar, birbirlerini anlama noktasında yaşadıkları eksiklikler, aralarındaki anlaşmazlıklar anlatılırken roman, Iza ve annesi merkezde olmak üzere çevrelerini de kapsayarak genişliyor.
Iza’nın Şarkısı; aile ilişkilerini, romantik ilişkiyi, kişiler arası beklentileri, iletişimsizliğin doğurduğu çözülmez sorunları, empati yoksunluğunu sarsıcı bir biçimde işliyor. Okuduktan sonra uzun bir süre sessizce durup düşünmemek, kendi davranışlarımızı, kendi ilişkilerimizi gözden geçirmemek imkansız neredeyse.
Iza, annesi, babası ve eski eşi ekseninde; her bir ana ve yan karakterin iç dünyasına derinlemesine dalıyoruz ve birbirleri hakkında düşüncelerini, her birinin dile getirmediği, paylaşmadığı için birbirlerinde göremedikleri savunmasız yanları, iyi niyetle yapılan hareketlerin bile açabileceği büyük yaraları keşfediyoruz… Bu yaraların sebep olabileceği geri dönülmez sonuçları üzüntüyle karşılıyoruz.
Romanı okuduktan sonra herkes kendi içindeki Iza’yı, kendi içindeki empati yapamayan, önce kendisini düşündüğünü göremeyen yanı sorgulayacaktır zannımca. Kendini doğru ifade edemediği için olası güzelliklerden mahrum kalan bir yan var mı, ona da bir göz atacaktır.
Son zamanlarda farklı toplumların edebiyatlarından değerli, kimi ödüllere layık görülmüş modern klasikler okuyorum. Her birinde insanın acısı hiç değişmiyor. Anlamak, anlatmak, anlaşmak, anlaşılmak… Dışarıdan bakınca öyle kolay, içinde olunca öyle zor ki. Dinlediğim bir Podcast’te, Psikanalist Nilüfer Erdem, çoğumuzun kendi kendimizi ister istemez analiz ettiğimizi ve bunu öğrenmenin en kolay yolunun roman okumak olduğunu söylemişti. Ben de okuduğum her edebi eserle bunu daha fazla yaptığımı, kendime ve çevreme dönüp dönüp baktığımı, usta yazarların kaleminden çıkan derin tahlillerin doğruluklarına defalarca kez hayran kaldığımı fark ettim. Iza’nın Şarkısı ise tahlil anlamında beni en çok sarsan romanlardan biri oldu.
Bir kitap kişinin empati yeteneğini beklenmedik düzeyde geliştirebilir mi? Iza’nın Şarkısı geliştirebilir muhakkak. Hem Iza ve çevresiyle, hem de kendinizle çıkacağınız hüzünlü bir yolculuk bu roman!
Hermann Hesse’nin hakkında “Keşfettiyseniz altın bir balık yakaladınız demektir. Yazmakta olduğu bütün kitapları alın, ileride yazacaklarını da,” dediği Magda Szabo’yu hala okumadıysanız, mutlaka bir şans verin. O altın balığı yakalayınca hem çok sevinecek hem de çok hüzünleneceksiniz. “Şefkat göstermemek elinde değil. Ne acımasız bir şefkat! Sevgi her zaman bu kadar sahiplenicidir belki de!”
Kapak Fotoğrafı: Elif Nur Uyanık
İlginizi çekebilir: İrem Özbay’dan Fikrimin İnce Gülü
Kaleminin sadeliği, akıcılığı bir yana bir kitabı tanıtırken en önemli unsur olan merak duygusunu da bize yansıttığın için teşekkürler Elif. Bir sonraki okumam Iza'nın Şarkısı olacak gibi duruyor... Sevgiler!