İzlanda Hakkında Her Şey: Yemek, Fiyatlar ve Alışveriş
Hazır olun! İzlanda mutfağı nasıl? İzlanda yemekleri nereler? İzlanda pahalı mı? gibi tüm sorularınızı burada cevaplıyorum.
Bu yazıya başlamadan önce Eda’nın İzlanda’ya nasıl gidilir? Nereleri gezmelisiniz? gibi soruları cevaplayan ilk yazıyı mutlaka okuyun.
İzlanda’da Ne Yenir?: İzlanda Yemek ve Restoranları
Hayat İzlanda’da gezmekten ziyade yemekle çok daha güzel! Okyanusun ve soğuk suyun nimeti, deniz ürünlerini lezzetlendirirken, İzlanda’nın kıvırcık tüylü koyunları da ülkenin havasından nasibini alıyor, et ürünlerini eşsiz kılıyor. Deneyebileceğiniz tatlardan bazıları şöyle:
Istakoz çorbası: İzlanda’nın milli çorbası ilan edebilirsiniz. Her restoranda tadabileceğiniz, tadına doyamayacağınız bir harika. En çok Tilveran’dakini beğenmiştim. Yine gidecek olsam bir değil iki kase içeceğim kesin.
Deniz ürünleri: İzlanda’da yemek deyince, akla ilk deniz ürünleri geliyor. Başlamadan önce bir bilgiyi düzeltelim, burada somon balığı yok. Olsa bile diğer balıklardan somona yer de yok. Aksine dünyanın en güzel mezgiti, deniz balığı, ismini bilmediğimiz ve başka hiçbir yerde tadamayacağımız balıkları var. Balığı daha çok kremayla pişirerek servis ediyorlar. Her restoran güzel ama yine Tilveran’daki apayrı. Bana bir şans verseler, sadece üç balık tabağını yiyip geri gelebilirim. Höfnin ise yine okyanusa sıfır ve balığı güzel bir mekan, özellikle de akşam yemeklerinde. Pizza delisi ben, en ünlü mekanlarından Vegamot‘ta yediğim deniz taraklı ve karidesli pizzayla daha çok delirdim.
Hamburger ve et ürünleri: Bir Adanalı olarak et konusunda hassas ve dünyanın en seçici insanıyımdır. Büyük bir tedirginlikle söylediğim hamburgeri ısırmamla kendimden geçmem bir oldu. Yok böyle bir lezzet! Kuzu ve koyun eti ağır değil ve son lokma hiç gelmesin dediklerimden. İzlanda’nın en şık restoranı Garðabær bölgesindeki Mathús’ta yediğim hamburgeri asla unutamıyorum. Buraya benim için yolunuzu düşürün, İzlanda zerafetinin keyfini çıkarın ve benim yerime de menüde ne varsa yiyin.
Diğer lezzetler ve tatlılar: İzlanda, vejeteryan ve veganlar için de güzel lezzetler sunuyor. Restoran Glo’yu, çıtır patateslere sahip Reykjavik Chips‘i not edin, gittiğinizde mutlaka uğrayın. Kendi sebzelerini kendileri yetiştiriyorlar. Hepsinin en çok da domateslerin tadını hep hatırlayacaksınız. Özel tatlıları yok ancak bildiğimiz tüm tatlıları az şekerli yapıyorlar ve fırından çıkma saatine rastlarsanız sıcak sıcak da yiyebiliyorsunuz. Tüm günümü geçirsem sıkılmayacağım Babalu’nun havuçlu keki şiddetle tavsiye. Farklı bir lezzet arıyorsanız İzlanda yoğurdu skyr’i de ayrıca öneririm. Yağsız, kolestrolü düşük, kalsiyumu yüksek yoğurdun tadı klasik değil biraz krema biraz dondurma arası. Gelirken bavulunuza üç dört paket koyun bence.
İçkiler: İzlanda içki konusunda da beni şaşırtmaya devam ediyor. Şehirde içki satışı yasak. Marketlerde %2 alkollü biraları ve içkileri bulabilirsiniz en fazla. Sadece merkezin 10 km uzağında bir içki marketi var, oradan alıp hostelde veya otelinizde içebilirsiniz. Biz İzlandalı tavsiyesi: havaalanından çıkmadan içkilerden alın, çok daha ucuz oluyormuş. Gittiğiniz mekanlarda en fazla Viking ve Einstök biralarını tüketeceksiniz. Şaraplarda genelde karşımıza İtalyan şarapları çıktı, lavlı toprakta yetişen üzümlerle yaptıkları şarabı da övdüler ama tatmak kısmet olmadı. İçki ve kokteyl içeceğiniz en popüler mekan ise Kaffibarrin, tam uğramalık. Genel olarak da içkiler inanılmaz pahalı, yemeğin yanında sadece suyla idare ettirecek kadar.
Su, kahve ve sıcak içecekler: İzlanda’da su yer altı kaynaklarından, sağlıklı ve fazlasıyla sülfürlü. Çeşmelerden içtiğinizde biraz akıtmak gerekiyor ki, su soğusun ve sülfür tadı azalsın. Her yerde bedava su içebilirsiniz, neredeyse her köşe başına sürahi koyacaklar. Tadını sevemediğim için şişe su aldım ve sanırım koca Reykjavik’te şişe suyu alan on insandan biriydim. Kahve ve çayları da maalesef o kadar çok içemedim çünkü sıcak su sülfürlü olduğu için en çok da kahvenin tadını etkiliyordu. Ama siz sevebilir ve belki de benim gibi sülfür kokusunu duymayabilirsiniz. O nedenle şehrin en popüler kahvecisi Reykjavik Coasters’a uğrayabilirsiniz. Babalu’nun kocaman kupada gelen çaylarını ise iç iç bitiremeyecek ve havuçlu kekine tapacaksınız. Eğer Hafnarfjörður bölgesindeyseniz mutlaka Pallette Kaffikompani’ye uğrayın. Dışarıdan bir şeye benzetemeseniz de içeride sizi huzurlu, kitap ve kahve kokulu bir dünya bekliyor. Kekleri de, keyfinizin bonusu olacak.
İzlanda’da Alışveriş
Sonuçta dünyanın en kuzeyine gelmişseniz, biraz alışveriş yapmak ve aldıklarınıza bakıp bakıp İzlanda seyahatinizi hep hatırlamak gerekir. Ülkenin bir diğer alamet-i farikası kuzu yününden yapılan kazakları. Laugavegur Caddesi’nde bu kazakları ve yünden yapılan battaniyeleri ve diğer her türlü giysiyi bulmak mümkün. Kazakların hepsini kadınlar örüyor ve satıştan elde edilen gelir de bu geleneği yaşatan vakfa gidiyor. İzlanda’da giyim sektörü kayak yapmak ve soğuktan korumak üzere kurulmuş vaziyette. Dokunmak bile içimi ısıttı, giydiğim zaman sauna etkisi yaratmak üzereydi. North66, Geysir ve Icewear markalarının mağazalarını ve outlet dükkanlarını şehrin her tarafında bulabilir, desen ve renklerini gördükten sonra her şeyi almak isteyebilirsiniz.
Benim gibi hem fiyatından hem de fazla kalın olmasından dolayı kazak almayı tercih etmeyenlerdenseniz alışveriş hakkınızı kuzulu objelerde kullanabilirsiniz. Belirttiğim mağazalarda ve hatıra eşya dükkanlarında sevimli oyuncak kuzulardan ve bu ülkeye özel puffin kuşlarından alabilirsiniz. İzlandalılar, bir tasarım ustası ve ne yaparlarsa yapsınlar her şey bir tasarım harikası. Mağazalardan özellikle gümüşle lav taşını dantel gibi işledikleri bijuterilerden çıkmak istemedim. İncecik bilekliği bile öyle bir tasarlamışlar ki, takmaya kıyamadım. Her şeye saygıları var ve emeğe saygılarını en küçük bir takıda bile hissedebiliyorsunuz.
İzlanda’yla ilgili başka bilmemiz gereken neler var? İzlanda’yla İlgili Bilgiler
Öncelikle söylemeliyim; İzlanda çok pahalı. Her şeyin fiyatı o kadar yüksek ki, önce Euro’ya çevirip sonra da TL karşılığını bulunca dudağınız uçuklayacak. Örneğin en basit malzemelerle yapılan bir pizza 30 Euro olabiliyor, 10 Euro’ya bir kahve bulabiliyorsanız şanslısınız. En iyisi sadece Euro’ya çevirip öyle devam etmek. TL’ye çevirmekle hiç uğraşmayın, moraliniz bozulmasın. İzlanda’nın para birimi Kurona. Banka dışında döviz büroları yok. Nakit olması açısından bir miktar euroyla havaalanında alışveriş yaptım, üstünü Kurona olarak aldım ve küçük alışverişlerimde harcadım. Onun dışında her yerde kredi kartımı kullandım. Kendileri de zaten nakit hiç kullanmazlarmış, paralarındaki o kadar sıfırla boğuşmak akıl karı değil. Siz de nakitle hiç uğraşmayın.
İzlanda’da banyo yapmak da ayrıca enteresan. Sıcak su sorunu yok, su gelsin diye beklemek de yok. Ancak suyun kokusu pek dayanılır gibi değil. Sülfürün kokusundan banyodan çıkınca bile kendimi çürük yumurtaya sürünmüş gibi hissettim. Ama sülfürün de cildime bu kadar iyi geleceğini düşünmemiştim. Sıcak suyla normalde yıkansam veya rüzgarda bir saat kalsam hemen ellerim ve cildim kurumaya başlar. İzlanda’da kaldığım on gün boyunca hiç krem sürme gereği hissetmedim.
İzlanda’da dünyanın en eski ve hiç bozulmadan günümüze kadar gelen dillerinden İzlandaca konuşuluyor. Duyduğumda hiçbir dile benzetemedim. Ancak herkes İngilizceyi çok iyi biliyor ve konuşuyor. Ülkede Amerikan özentiliği başlamış ve gençler bu dili İngilizceyle karışık konuşmaya başlamışlar. Dil, eski saygınlığını ve özelliğini kaybediyormuş. Bir yerden tanıdık geldi mi?
Havası ne kadar soğuk olsa da, insanları da bir o kadar sıcak bu ülkenin. Herkes birbirine saygılı, güler yüzlü ve fazla medeni. Dünyanın en kuzeyinde hiç beklemediğim bu medeniyeti görünce biraz sinirlerim bozulmadı değil. Hiç yabancılık çekmeyecek, soru sormaktan da çekinmeyeceksiniz. Mutlu insanları görmek beni de mutlu hissettirdi.
Reykjavik’te evler, ilk gözünüze çarpan ve seveceğiniz bir detay. Çoğunluğu zaten kulübe ebatlarında, nasıl sığıyorlar anlamadım. Her şey minimalist, evlerde de aynı anlayışı korumuşlar. Çatılar ve evlerin dışı pimapen benzeri bir malzemeyle kaplı ve hepsi rengarenk. Soğuk ve genelde karanlık bir ülkede gözlerini renklendirecek bir neden yaratmışlar. Bu malzemeler de evlerin duvarlarını lavların dumanından ve partiküllerinden koruyor, ısı kaybını önlüyormuş. Yeni yapılanma ve modern apartmanların inşaatı hız kazanmış ama hiçbiri kesinlikle göz yormuyor ve bu şirin dokuyu bozmuyor. İlk defa bir Akdeniz ülkesi dışında bir yerde geniş balkonlu evlere denk geldim. Çoğu camla kaplanmış. Hava soğuk olsa da, bir damla güneşi gördüklerinde barbekü yapmaktan geri durmuyorlarmış. Yazın da balkonda işlevi değil görüntüsü olan güneşe karşı uzanıp bronzlaşma çabası içindelermiş.
İzlanda’yla ilgili bilmeniz gereken son garip gerçek de sese karşı duyalılıkları. Gittiğim mekanların kalabalık olmasına rağmen sessizliği dikkatimi çekti. Bazı restoranların iç bölümleri perdelerle ayrılmıştı. Nedenini de bir sohbet sırasında öğrendim. İzlandalılar yüksek sesi sevmiyorlarmış, duvarlar sesi emen malzemelerle kaplıymış. Perdeler de ses perdesiymiş. Her mekan bu kadar donanımlı değilmiş ama buralarda da yumurta kapları çözüm olmuş. Bar tezgahlarının altına bile yerleştirmişler. O derece!
İzlanda’yla ilgili anlatacak o kadar çok şey var ki… Şimdilik aklıma gelenler, ilk etapta not edin diye düşündüklerim böyle. Seyahat eden herkesin mutlaka görmesi, görmeden ölmemesi gereken bu ülkeyi en az benim kadar zevkle gezip, beğenmenizi diliyorum. Sonra da benden daha çok paylaşacağınız anılarınızın olacağına eminim. Yolunuz açık olsun!
İlk yorumu siz yazın!