Judas Priest: Bir Metal Efsanesi Mercek Altında
Heavy metal efsanesi Judas Priest, 24 Temmuz akşamı Parkorman’da konser vermek üzere ülkemize geliyor. Metal denince akla ilk gelen gruplardan biri olan Judas Priest’i bir mercek altına alalım.
Grup, bir başka metal efsanesi Black Sabbath gibi İngiltere’nin Birmingham şehrinde kuruldu. Judas Priest 1966 yılında vokalist Al Atkins, basçı Brian Stapenhill, gitarist John Perry ve davulcu John Partridge tarafından kurulsa da bu kadro ile bir albüm çıkarmadı. Grubun ismi ise, Bob Dylan’ın “The Ballad Of Frankie Lee And Judas Priest” parçasından geliyor.
Vokalde Rob Halford, gitar ve synthesizerda Glenn Tipton, gitarda K. K. Downing ve davulda John Hinch’in yer aldığı tamamen yeni bir kadroyla grup ilk albümü olan Rocka Rolla’yı 1974 yılında yayınladı. Eski vokalist Al Atkins’in de şarkı sözlerinde katkısının bulunduğu albüm, grubun kendi soundundan uzak olan, klasik rock – blues karışımı bir albümdür. Pek tutulmasa da içinde “Run Of The Mill” isimli, bir garajda unutulup çürümeye terk edilmiş klasik bir araba gibi harika bir parça barındırır. Bazı Status Quo parçalarını andıran “Rocka Rolla”, “Dying To Meet You” ve “Caviar And Mets” albümün diğer sevdiğim şarkıları.
Alan Moore’un davulda olduğu ikinci albüm As Wings Of Destiny 1976 senesinde çıktı. Grup elemanlarının maddi zorluklar sebebiyle ek işler yaparak çıkardıkları albüm, grubun kendi özünü bulduğu, tarihin önemli metal albümlerinden biridir. Grubun klasiklerinden “Victim Of Changes”in yanında “Dreamer Deceiver” isimli hem Rob Halford’un vokaliyle şov yaptığı hem de güzel bir gitar soloya sahip bir ballad bulunur.
1977 yılında grup, Deep Purple basçısı Roger Glover’ın yapımcılığında Sin After Sin albümünü yayınladı. Davulda Simon Philiips’in yer aldığı albümde “Here Comes The Tears” ve “Dissident Aggressor” gibi güzel parçalar vardır. Ayrıca orijinalini çok sevdiğim Joan Baez parçası “Diamonds And Rust” coverı da albümde yer alır. Orijinali yanında ben pek ısınamasam da Joan Baez’in beğendiği yorum, grubun radyolarda çalınan ilk parçasıdır.
1978 yılında Stained Class albümü çıktı. Grubun orijinal logosunun kullanıldığı ilk albüm olan Stained Class’da davulda Les Binks yer alır. Ayrıca tüm grup üyelerinin şarkı sözlerine katkıda bulunduğu tek albümdür. “Beyond The Realms Of Death” albümdeki favori parçam olurken, Spooky Tooth’a ait orijinal hali daha güzel olan “Better By You, Better By Me”de bu albümdedir. 1978 yılında grup Killing Machine isimli bir albüm daha yayınladı. Grubun deri kostümlü imajı da bu albümle başladı. Güzel bir ballad olan “Before The Dawn” dışında benim Manowar parçalarına benzettiğim “Take On The World” ve “Hell Bent For Leather” bu albümden sevdiğim parçalardır.
Davulda Dave Holland’ı gördüğümüz 1980 tarihli British Steel albümü, sadece Judas Priest’ın değil, tüm metal tarihinin en güzel parçalarından biri olan “Breaking The Law”a ev sahipliği yapar. Dinleyeni anında yakalayan parça, bence tam Vanishing Point tarzı bir filmin soundtrackinde olması gereken şarkıdır. Uçsuz bucaksız yollarda bir muscle car’ın içinde bu parçayı dinlemek, içinizi uzun süre yetecek kadar enerjiyle doldurur. “The Rage” ise albümdeki bir başka güzel parçadır.
Benim pek sevmediğim 1981 tarihli Point Of Entry albümü sonrası grubun en önemli albümlerinden biri olan Screaming For Vengeance piyasaya çıktı.Giriş kısmı “The Hellion” ile birlikte “Electric Eye”, “You’ve Got Another Thing Coming” gibi hit parçaların yanında “Prisoner Of Your Eyes” isimli müthiş parça benim için albümün öne çıkanları. Albüm ayrıca Amerika’da ticari anlamda başarılı olan ilk Judas Priest çalışmasıdır.
Judas Priest, 1984 yılında sound olarak bir önceki albüme benzeyen Defenders Of The Faith’i yayınladı. Bu albüm, “The Sentinel”, “Love Bites”, “Some Heads Are Gonna Roll”, “Night Comes Down” gibi güzel parçalarla grubun top albümleri listesine girmeye hak etti. 1986 tarihli Turbo albümüyle grup, ilk kez synthesizer kullandı ve sound’unu biraz değiştirdi. Bazı çevrelerce eleştirilse de bence albümde “Out In The Cold”, “Hot For Love”, “Reckless” gibi başarılı parçalar bulunur.
1986 yılında grup, Twin Turbo isimli bir double albüm yayınlamak istedi, ancak plak şirketi tarafından reddedilince, Turbo albümü yayınlandıktan sonra arta kalan parçalar ve sonradan yazılan parçalarla 1988 tarihli Ram It Down piyasaya sürüldü. Bu albümden aklımda kalan parçalarsa; “Ram It Down”, “Blood Red Skies”, “I’m A Rocker”dır.
Grup, 1990 yılında metal tarihinin en güzel albümlerinden biri olan Painkiller’ı yayınladı. Scott Travis’in davula geçtiği albümü çok lüks bir otele benzetirsek, tüm odalar her tür lüks ve olanağa sahipken, “Leather Rebel”, “Metal Meltdown”, “Between The Hammer & The Anvil”, “A Touch Of Evil” bu tesisin vilları, “Painkiller” ve “Nightcrawler”sa kral daireleridir.
Bu albümden sonra Rob Halford gruptan ayrıldı ve yerine Tim Owens geçti. Grup, yeni vokalistle beraber, benim pek sevemediğim Jugulator (1997) ve Demolition (2001) isimli iki albüm çıkardı. Rob Halford’un gruba dönmesiyle beraber 2005 yılında Angel Of Retribution albümü raflarda yerini aldı. Şarkı sözlerinde, geçmiş albümlerindeki parçalara göndermeler bulunan albüm olumlu eleştiriler aldı. Grubun en güzel balladlarından olan “Angel” dışında “Worth Fighting For”, “Eulogy” gibi parçalar albümün benim için öne çıkanlarıdır.
Grup, 2018 senesinde “Pestilence And Plague”, “Exiled”, “Alone” gibi parçalarla akılda kalan, ilk konsept albümleri Nostradamus’u yayınladı. 2014 yılında gelen Redeemer Of Soul albümünde, gitarist K. K. Downing’in ayrılışını ve yerine Richie Faulkner’in gelişini görüyoruz.
Grubun son iki albümü ise, 2018 tarihli Firepower ve geçen aylarda yeni çıkan albümler yazımda bahsettiğim Invincible Shield. Üyeleri yetmişli yaşlara gelmiş, metal ekosisteminin bu göz alıcı grubunun Türkiye’de verdikleri ilk konsere katılmış ve grubun performansını çok beğenmiş biri olarak konseri iple çekiyorum. Sonraki yazıda görüşmek üzere.
Kapak Fotoğrafı: livenation.dk
İlginizi çekebilir: Gürkan Sonat’tan Scorpions
İlk yorumu siz yazın!