Juliette Greco: Saint-Germain des Prés'nin İlham Perisi
Bu sene kaybettiğimiz sanatçılar arasında Fransa’nın ve dünyanın sanat tarihinde bir çınar olarak anılabilecek kişilerinden birisiydi Juliette Greco. Soyadının Greco olmasını kısmen Yunan asıllı olmasına borçlu olan şarkıcı ve aktris Fransa’nın Montpellier şehrinde 1927’de doğar. Jacques Prévert ve Boris Vian gibi şairlerin sözlerini yazdığı şarkıları söyler, Jean-Pierre Melville ve Jean Cocteau gibi yönetmenlerin filmlerinde rol alır. Daha çok bilinen filmlerinden birisi olan Otto Preminger’in Bonjour Tristesse’inde (1958) kendisi olarak seyirci karşısına çıkar.
Gréco, Amerikalı caz trompetçisi Miles Davis ile Mayıs 1949’da Paris’te Davis ilk defa olarak Pleyel konser salonunda çaldığı gün tanışır. Beraber altıncı arrondissement’taki La Louisiane Oteli’nde yaşayan ikili Seine nehri kıyısında el ele yürürler. Bu, Amerika’da o günlerde olanaksız bir şeydir. Miles Davis, caz gazetecisi Quincy Trope ile ortak yazdığı otobiyografisinde Fransa’da, Amerika’da görmediği bir özgürlük bulduğunu ve orada kendisine insan gibi davranıldığını yazar. Davis kitabında Gréco’nun bağımsız oluşu ve kendi fikirleri olmasından hoşlandığını yazar. Miles Davis, Gréco aracılığıyla Jean Paul Sartre ve Picasso gibi isimlerle tanışır. Sartre Gréco’nun söylediği ‘La rue des Blancs-Manteaux’ şarkısının sözlerini yazar. Bazı caz müzisyenleri bu dönemde Paris’e yerleşirken Miles Davis Amerika’da yaşamayı yeğler zira Gréco’yu ne kadar sevse de Paris’te bir müzisyen olarak var olamayacağına karar verir. Gréco da Amerika’da mutsuz olacağını düşünür.
Juliette Gréco 1943’de Gestapo tarafından direnişçi olmasından şüphelenilerek tutuklanır ve bir hücreye atılır. Daha sonra sürpriz bir şekilde serbest bırakılınca ince kıyafetlerle 8 mil karlı hava koşullarında evine yürümek zorunda kalır. Bu sırada da ‘Over the Rainbow’ şarkısını söylemektedir. Varoluşçu Fransa’nın savaş sonu yıllarının Amerikan kültürü ve müziğine olan hayranlığı bu örnekle somutlaşıyor.
Hatta Gréco’nun varoluşçu felsefe ile ilgisi giysi modasında bile kendini gösteriyor o yıllarda. Sanatçı uzun, düz ve siyah saçlarıyla; kalın süveterleri ve dirseklerine kadar çekilmiş erkek ceketleri giyerek bu akımın modasını belirler. Varoluşçular biraz da öncü punk’ları andıran biçimde yağmurluklar, yırtık pırtık gömlekler giyerler. İkonik görünümlerini ise siyah boğazlı yün kazakla yakalarlar.
1946’da Paris’e ilk defa geldiğinde Gréco, arkadaşı yazar Anne-Marie Cazalis ve Boris Vian’ın eşi Michelle Vian ile birlikte caz kulüpleri Lorientais ve Tabou’nun girişinde kulübe girmek isteyenleri ‘denetlerler’ ve ceplerinde bir kitap olan kişileri çoğunlukla kabul ederler. Kulüplere gelenler arasında bu kitapları yazanlar da vardır; örneğin romancı Raymond Queneau ve felsefeci Maurice Merleau-Ponty gibi… Böylece yazarlar ve felsefeciler ile gece kulübü kültürünün buluşması gerçekleşir. Öyle ki Merleau-Ponty varoluşçu düşünürler arasında akademik olarak en saygınlarından biriyken aynı zamanda en iyi dans eden olarak da görülür. Boris Vian ve Juliette Gréco da böyle düşünmektedirler.
Fransızca’yı çok iyi konuşabilsem burada bir playlist oluşturmak isterdim ama bunun yerine sizleri bu 5 şarkılık Juliette Gréco’nun en sevilen şarkıları linkiyle baş başa bırakıyorum. İyi dinlemeler!
Kapak Fotoğrafı: Pinterest
İlginizi çekebilir: Rana Sinem İşbuğa’dan Videoclub
İlk yorumu siz yazın!