Kadıköy Boa Sahne: Tiyatro Sezonuna Dört Yapraklı Yonca
Anadolu yakasında tiyatro denilince birinci evim ilan ettiğim Kadıköy Boa Sahne, sezona dört yeni oyun armağan ediyor. İstifra “Çıkrıkçılar Yokuşu”, Misket, Dünya Saat Mekan ve Mutlu Değilim ama Kahrımdan da Ölmüyorum, oyunculuktan metnine kadar her açıdan hayranlıkla izleyeceğiniz, ayakta alkışlayacağınız ve hatta tekrar izlemek isteyeceğiniz sahnenin en iyileri niteliğinde. Yeni tanıştığımız oyun yazarları, emeğini takdir ettiğimiz yönetmenleri ve performansına şapka çıkardığımız oyuncularıyla siz de bu oyunları çok seveceksiniz.
Kadıköy Boa Sahne’den Yeni Oyunlar
Pandemi döneminde, bu kadar sıkıntıya, her günün bir önceki günü arattığı kısıtlamalara ve yapılmayan desteklere rağmen dersine en iyi çalışan tiyatroların başında geldi Kadıköy Boa Sahne. Şimdi ise, bu dönemin ikinci yılında hala devam eden tüm imkansızlıklara, yıldırmalara inat, dört yeni oyununu biz tiyatroseverlerin beğenisine sunuyor. İstifra, Misket, Dünya Saat Mekan ve Mutlu Değilim ama Kahrımdan da Ölmüyorum sezonun en’lerine sahip. Her birinde, en iyi metinleri, en iyi yönetmenlerle ve en iyi oyuncular oyuncularla buluşturmuş, ortaya da hikayelerini zihnimizde tekrar ettiğimiz, kavramlarını sorguladığımız, kahramanlarının şu an bile neler yaptığını merak ettiğimiz oyunlar çıkmış. O zaman sözü fazla uzatmayalım, bu dört yapraklı yonca misali oyunlara ve bize anlattıklarına hep birlikte bakalım.
İstifra “Çıkrıkçılar Yokuşu”
Boa Sahne’nin yeni oyunları arasında yıldızlı pek iyiyi, en çok hak edenlerden İstifra bizleri Ankara’da Çıkrıkçılar Yokuşu’nda bir döviz bürosuna ışınlıyor. Bu oyunda toplasan 5 metrekarelik bir alanda, sürekli artan döviz kurlarıyla ekonominin nabzını tutmaya çalışıyoruz. Telaşımız büyük; günde bilmem kaç defa o yokuşu çıkmak, para bozdurmak, inmek, inerken elimizde para dolu çantayı sımsıkı tutarak sokağın gürültüsüne, kalabalıklığına, tabelaların kargaşasına aldırmadan sağ salim büroya varmak. Müşteriden ziyade patron memnuniyeti daha bir önem arz ediyor. Evde ise bu sorunların üstüne düğün hazırlığı, yok mobilyaların alınacağı dükkandan, yok tutulacak evin tuvaletine kadar her kalemde anne ve kayınvalide arasında iyice boğulmak da var. Ve artık isyan bayraklarını kahramanımızla birlikte biz de göndere çekiyoruz. Murat Eken‘in muhteşem performansı karşısında, bana 4 dakika gelen ama aslında 40 dakikalık oyunu, sonuna kadar nefesim tutarak izleyerek bir rekora imza atmış olabilirim. Turgay Korkmaz kalemiyle, Serkan Üstüner de yönetmenlik başarısıyla bizi Çıkrıkçılar Yokuşu’nu adım adım gezdirirken, Murat Eken ise sokağın hareketini sesini, kokusunu, tabelaların duruşunu, dükkanların vitrinini bile içimizde hissettiriyor. Tüm bunlar birleşince ortaya tadı damağımızda kalan bir oyun çıkıyor.
Dünya Saat Mekan
Nerede, neden ve ne zaman olduğunu bilmediğimiz bir yerdeyiz. Dünyada, bir mekanda ve saatin birinde… Spotların tek tek üstüne tutulduğu altı kişi var, bir de dış ses. Niye geldiklerini bilmiyorlar, dış ses bir olay diyor, haydi itiraf edin diyor, yoksa olacaklardan sorumlu değilsiniz diyor, başka da bir şey demiyor. Belirli bir süre veriyor, altılının kimin suçlu olduğuyla ilgili karar vermeleri için ışıkları açık ve kapıyı kapalı bırakıyor. Altı kişi şaşkın, nasıl cevap vereceklerini bilmiyor ama daha ne olduğunu anlamadan ve sorgulamadan nasıl hemen başkalarını suçlayacaklarını ve masumiyet gömleğini giymeyi çok iyi biliyorlar. Sadece bir tanesi ayrık otu, nedenlerin, nasılların peşinde, her şeyi önce mantık ve akıl süzgecinden geçirmenin de. Oyunun sonunda, kim suçlu, kim masum konusunda tahminleriniz bakalım yerini bulacak mı? Boa Kısalar’la kalemiyle tanışıp memnun olduğum Aytekin Atabey, yine düşündüren bir oyunla bizi baş başa bırakıyor. Oyuncular, Erden Tunatekin, Gökay Müftüoğlu, Gökşen Ateş, Hazar Vurgun Çağıldıyan, Melissa Yıldırımer, Merve Bağdatlı ve cesur ayrık otu olarak takdirimizi toplayan Gökhan Gürün, sahnede iyi bir ekiple nasıl iyi bir iş çıkacağının en güzel örneğini oluşturuyor. Oyundan ayrılırken sizlerin de temennisi, haksızlıklarla sınandığımız şu günlerde, hepimizin korkusuzca ayrık otu olarak hayatımıza devam edebilmesi olacak.
Misket
İki köçeğin yaşadıkları, yaşayamadıkları, hayalleri, hayal kırıklıkları, geleceğe dair umutları, umutsuzlukları, misket havasında sahneye taşınıyor. Ersin ve Deniz’in dansları ve kaderleri ise ortak. Darbukadan, terden, kokudan, zilden, çıngıraktan, eğlenceden ve askerlikten sonra sevgiyle, aşkla, dostlukla çocukluklarını büyütmelerinin hikâyesini anlatıyorlar. Dans ederken güldüklerine, etrafa neşe saçtıklarına bakmayın, arkasında dokunaklı bir geçmişe sahipler. Birinin var olmaya çalışma ve artık kendisi olarak yeni bir hayata başlama çabası, diğerinin aile ve toplum tarafından bastırılmış özgürlüğü çatışıyor. Bu çatışmayı izlerken son sahnede önce öylece kalakalıp sonra da Deniz ve Ersin’e sarılmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Yeni yazarlardan Turgay Korkmaz’ın kalemini bu oyunda da konuşturduğu ve Kayhan Berkin’in her zaman olduğu gibi yönetmenliğinin hakkını verdiği Misket’te Turgay Korkmaz ve Orkuncan İzan’ı alkışlamaktan öte sahnede onlarla oynamak isteyeceksiniz. (Hızımı alamayıp evde Misket havasına devam ettiğimi belirteyim). Kısacası Misket mutlaka listenizde olsun, ilk fırsatta Boa Sahne’nin yolu tutulsun.
Mutlu Değilim ama Kahrımdan da Ölmüyorum
Hepimizin şu an ki ruh halini özetleyen Mutlu Değilim ama Kahrımdan da Ölmüyorum, bir iç dökme hikâyesi. Hasret, çocuğuna vermeye çalıştığı uyku eğitimini anlatarak söze başlıyor. Buradan da bir bakıyoruz, onun kendi çocukluğuna gitmişiz. Zamanda yolculuk yaparken Pandora’nın kutusu açılıyor ve boşanan anne babanın çocuğu olarak travmalar, mahalle aşkları, okullar, öğretmenler, komşular, anneanne halleri derken ben de anneannemin sözünü hatırlıyorum: “ön tekerlek nereye giderse, arka tekerlek de oraya gider.” Bir de derin dondurucu gerçeği var, ne demek istediğimi oyunda fazlasıyla anlayacaksınız.
Tüm bunları okuyunca hüzünlü bir oyun olduğunuzu düşünebilirsiniz ama tam tersi. Hasret, evlere şenlik olayları, Sündüz Abla, Ayşe Teyze ve bilumum kendine has insanlarla anlatınca oyun da şenleniyor. Şahsen bir gün Sündüz Abla’yı evime çay içmeye bekliyorum. Özge Korkmaz, önce müthiş gözlemlerle, belli ki hayatından ve çevresinde gördüğü kesitlerle hayran olunası bir metin yazmış. Sonra yetmemiş, bu çıtayı, karakterden karaktere girdiği, ağlattığı, güldürdüğü, karmaşık tüm duygularını bize de yaşattığı oyunculuğuyla tavana çıkarmış. Berfin Zenderlioğlu da yine yönetmen koltuğuna çok yakışmış. Serkan Kavurt’un sahne tasarımının altını ayrıca çizmek gerek. Bir dolap gibi görülen beyaz kutu, yeri geliyor bir kapı, yeri geliyor bir ev, bir koltuk, hatta bir yatak oluyor ve tüm oyun boyunca da başrolü paylaşıyor. Hepimizin kendi ailemizden ve çocukluğumuzdan bir şeyler bulacağı bu oyunu listenize ekleyin.
İyi bir oyun izleyeyim, oyuncularına hayran kalayım, tekrar izleyeyim, yanıma da bu duygularıma ortak olacak en az beş arkadaşımı alayım ve sonra da hep birlikte keyifle salondan ayrılalım diye planlarınız varsa, istikametiniz belli: Kadıköy Boa Sahne. Hangi oyunu seçerseniz seçin (bence seçiminiz hepsi olacak), kendinizden, çevrenizden, gününüzden ve gündemimizden çok şey bulacaksınız. Şimdiden iyi seyirler!
Kapak Fotoğrafı: Emre Yunusoğlu
İlginizi çekebilir: Eda Geven’den Zeynep Özyağcılar Röportajı
İlk yorumu siz yazın!