Karlar Şehri: Kars
Bir varmış bir yokmuş, havası soğuk insanı sıcak, uzaklarda bir şehir varmış. Bu şehir Rus mimarisinin ve Baltık üslubunun Anadolu’daki yansımasını taşıyan birbirinden güzel heykellerle donatılmış…
Kars’ın Osmanlılar’ın Ankara’dan sonra en önemli sınır kenti haline geldiği 16. yüzyılda, şehirde birçok camii, hamam ve köprü inşa edilmiş. Rusların egemenliği altında olduğu 1877-1917 yılları arasında, Hollanda’dan gelen mimarlar tarafından yepyeni bir kimliğe kavuşmuş. Izgara planlı, birbirine paralel ve dik kesen geniş caddeler üzerinde, Baltık mimari tarzında, bazalt taşından, dış cepheleri sütunlar ve bordür kabartma taşlarla süslenmiş, tek veya iki katlı binalar yapmışlar. Binalarda, her odada yer alan şöminelerden, duvarların içinde gizlenmiş borular ile, odanın dört bir köşesine yayılan ‘peç’ isimli kalorifer sistemi ile ısınmayı sağlamış.
Günümüzde Rus döneminden kalan 230 binanın bir kısmı restore edilmiş ve valilik, kütüphane, konsolosluk, konservatuar, otel olarak kullanılıyor, bir kısmı ise viran halde. Ancak sokaklarda dolaşırken hala o dönemin ihtişamını hissedebiliyorsunuz.
Kars kentindeki Rus mimarisini keşfetmek için, Fethiye Camisinden başlayıp Yeniçeri Vadisi’ndeki köprüye uzanan 3-4 saatlik bir keşif rotasını izleyerek, harika mimarisiyle taş binaları seyrede seyrede yürüyerek gezmek en keyiflisi.
Mevsimlerden kışsa, bu zamanda şehir bembeyaz bir örtüyle örtülü. Kars Kalesi’nde ben kendimi Karlar Kraliçesi gibi hissetmiştim. Hiçbir çıkmaz sokağı olmayan, muntazam bir nizamla kurulmuş şehir tüm beyazlığıyla ve ihtişamıyla karşınızda…
Şehrin her köşesi tarih kokuyor ama Ani insanı alıyor ve çok eski alemlere götürüyor. Yine Bagratlı Krallığı tarafından yapılmış İpekyolu Köprüsü insanın gözlerini doldurmaya yetiyor. Bu yıkık dökük köprünün bir ayağı Türkiye, bir ayağı da Ermenistan topraklarında… Arpaçay, iki ülke arasında doğal sınır kabul edilmiş, köprü de işte bu nehir üstünde.
Kars’ta kahvehane ve kahvaltı salonu çok fazla… Neden derseniz, işsizlik var, yoksulluk var. Kars’ta unutamayacağınız şeylerden biri çayın en güzeli burada oluşu; peynirin, tereyağın en lezzetlisine tanık olucağınız kahvaltı salonlarında. Kars kaşarı, çeçili, bal-kaymağı… Adeta rüya gibiydi. “İçtiğim en güzel çay Kars’taydı” dediğimde sayısız insan çok şaşırmıştır. Çam odunu közünde aluminyum demliklerde demlenir. Çam kokusu çaya siner, çay su bardağında servis edilir, kahvaltılıklar gazete kağıdı üstünde… Dışarısı buz gibidir, ekmek de buz gibi ama yumuşacık ve çıtır çıtır… Biraz dost sohbeti de varsa ettiğiniz en güzel kahvaltı olacak….
Biri şehrin kültürünün bir parçası olan Azeri şarkıları söyler. Soğuk kış gecelerinde de çok iyi gider hani… Kaldığınız otelde şömine ya da odun sobası varsa karşısına yayılıp Kars’ı anlatan Kar’ı okumak nasıl bir keyif… Şehirde buram buram tüten bacaları da izleyin ki içiniz daha da ısınsın.
“Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu dünyanın şahidi olmaktı.” – İhsan Oktay Anar / Puslu Kıtalar Atlası
İlk yorumu siz yazın!