Kınıkçı Kanyonu'nun Laneti: İstanbul'a Yakın Zorlu Bir Trekking
İstanbul’a yakın sayılabilecek bir bölgede Grand Kanyon’a, hatta içinde bulunan değişik kaya oluşumları ve peribacalarıyla farklı bir gezegene benzeyen bir bölge olduğunu biliyor muydunuz? Bolu’da bulunan Kınıkçı Kanyonu, Türkiye’deki en zor trekking rotalarından biri. Şimdi bu kanyonda yaptığım yürüyüşü ve korku filmlerinin en önemli repliklerinden “Buraya giden bir daha geri dönmedi” lafı kadar olmasa da kanyonun gruptakilere çıkardığı zorluklardan bahsedeceğim.
Kanyon 25 kilometrelik çok zor bir yürüyüşle geçildiği için gece saat 12 civarı İstanbul’dan yola çıkıyoruz. Daha gün aydınlanmadan Bolu merkezde 24 saat açık bir çorbacıda kahvaltı molası veriyoruz. Çorbacının hemen yakınında yine 24 saat açık bir pastane bulup ben de poğaçalarla güne başlıyorum. Kanyon, daha yürüyüşe başlamadan ilk kurbanını seçiyor. Gruptakilerden biri, önceki gün yaptırdığı pedikür sonucunda ayağında oluşan kesiği yolda kötüleştiği için riske girmek istemiyor. Çorbacıdan kalkıp kanyon girişine doğru yola çıktıktan sonra onu otogara bırakıp yola devam ediyoruz.
Sabah 6’yı biraz geçtikten sonra Bolu – Kıbrısçık yolu üzerindeki kanyon girişinin tabelasına varıyoruz. Tabelada hem zorluk derecesi 6/6 yazıyor hem de ayı çıkabilir işaretine kadar pek çok uyarı bulunuyor. Kanyon, benden günah gitti diyerek son uyarılarını yapıyor. Yine korku filmlerine gönderme yaparsak, yeni taşınılan evden gece sesler gelir, sonra kahramanımız gidip incelerken bir bodrum girişi bulur ve oradan kaçacağına elinde 30 saniye içinde kapanacağı kesin küçük bir el feneriyle içeri dalar ya biz de o hesap yürüyüşe başlıyoruz.
Yolun daha kanyona girmeden önceki kısmı gayet kolay. Kanyon, yürüyüşçülerin önüne yem atarak avını ürkütmemeye çalışıyor. Gerçekten de dere kenarında başlayan yürüyüş, sabahın ilk ışıklarında dereden yükselen sisle birlikte harika bir manzara sunuyor. Böyle bir yemin peşinden herkes gider. Biraz fotoğraf çekip girişe doğru gidiyoruz. Kayalık arazi başlar başlamaz kanyon tanrıları ikinci kurbanını talep ediyor. Gruptaki tecrübeli yürüyüşçülerden biri kötü bir şekilde düşüyor. İlk müdahale yapılıp el bileği sarıldıktan sonra bir süre daha gelip kendini deneme kararı alıyor. Bu zorunlu mola sonrası yola devam ediyoruz. Biraz ilerledikten sonra düşen arkadaşımız sevgilisiyle beraber dönme kararı alıyor. Çünkü kanyon ileride iyice zorlaşacak ve çok dik inişler yüzünden elin sağlıklı bir şekilde kullanılması gerekecek. Kırık şüphesi de bulunan bilekle yola devam etmek çok kötü sonuçlara yol açabilir. Kanyon’a girdikten sonra sonuna kadar başka çıkış yok. Tek giriş, tek çıkış. Dolayısıyla yol yakınken dönmek en iyisi.
Kanyona girince coğrafya bir anda değişiyor. Yanımızdaki dere bize eşlik ederken çok güzel kaya oluşumları karşımıza çıkıyor. Yürüyüşün en büyük zorluğu da üzerinde yürüdüğümüz kayalık arazi. Yürüyüş boyunca iniş ve çıkışlar çok olmasına rağmen, çok dik çıkış bir – iki tane var. Tırmanıştan çok kayalık arazide yürümek zorluyor. Bu yüzden çok tempolu yürünecek bir rota değil. Ayağınızın su toplaması hemen hemen garanti. Yalnız sunduğu manzara tüm bu zorluklara değiyor. Yürüyüş boyu harika peribacaları görüyoruz.
Kanyon doğa yürüyüşü yapmayanlar ya da kondisyonu iyi olmayanlar için kesinlikle uygun değil. Yürüyüş boyu telefonlar da çekmiyor. Temiz su kaynağı da yok (Dere var ama zorunda kalmadıkça oradan su içilmez.). Irmakla aynı hizaya indiğimiz bir noktada yemek molası veriyoruz. Derenin içinde büyük kayalar var, manzara yine harika. Kayalardan atlaya atlaya ırmağın ortalarında bulunan büyük bir kayaya gidip fethetmişçesine oraya yerleşiyorum. Yanımda getirdiğim sandviçi akan derenin üzerinde müthiş bir manzara eşliğinde yemek tam bir terapi oluyor. Bir süredir kimse düşmeyince kanyon tanrıları bir başka silahını devreye sokuyor. Gökyüzü bir anda kara bulutlarla kaplanıp ani bir sağanak başlıyor. Molayı erken bitirip yola çıkma zamanı. Yağmur neyse ki bize güzel bir gökkuşağı manzarası da sunup fazla kalmadan gidiyor.
Bu arada çok yükseklerde ara ara gördüğümüz bir kuş var. Akbaba olması muhtemel. Bolu, Türkiye’deki yaşam alanlarından biri. Umarız buradan sana ekmek çıkmaz diyerek yolumuza devam ediyoruz. Yolun büyük bir kısmını geçtikten sonra devasa bir kayanın oyuğunda bir mola daha veriyoruz. Ancak çok içine girmiyoruz çünkü geçtiğimiz sene oradan bir kişiye kene yapışmış. Yolun sonu bitmek bilmiyor. İlerideki yamaçlarda gördüğümüz koyun sürüsü zaten güzel olan manzaranın ekstra süsleri adeta. Sonlarda otomatik pilota almış gibi yürürken gördüğümüz bir kilise bize kanyonun sonuna geldiğimizi haber veriyor. Kilisenin ismi, Çeltikderesi Bizans Kilisesi. Kanyonun bittiği Çeltikderesi Köyü’nde yer alıyor.
Kanyon, geçişi tamamladıktan sonra son kurbanını da alıyor. Yürüyüşü bitirip araçla Bolu merkeze vardığımızda yemekten önce bir arkadaşımızı yoğun mide bulantısı ve kusma şikayeti ile acile bırakırken oyuncu değişikliği gibi daha önce düşüp bileğini sakatlayan çifti acilden alıyoruz. Yemek sonrası son kurbanımızı da hastaneden alıp İstanbul’un yolunu tutuyoruz.
Son olarak birkaç madde ile Kınıkçı Kanyonu için bir kullanım kılavuzu hazırlarsam; tecrübesiz yürüyüşçüler için kesinlikle uygun değil. En az üç kişi yürünmeli. Telefonunuzda rota ya da yolu bilen bir rehber olmalı. En az 3 litre su bulundurun. Ayakkabınızın özellikle tabanı çok sağlam olmalı. Tutunarak ya da oturarak inmeniz gereken çok dik inişler var, buralarda düşüp bir sakatlık yaşayabilirsiniz ama hayati tehlikeye yol açacak bence tek bir yer var. O da uçurum kenarındaki dar bir alandan geçiş. Kaymamak için orada çok dikkatli yürünmeli. Kanyon boyu telefonu unutun, çok nadir çektiği oldu. Kondisyonunuz yerindeyse ve bu maddelere dikkat ederseniz, adeta bir solucan deliği bulup İstanbul’dan başka bir gezegene ışınlanmış gibi bir gün geçireceksiniz.
Kapak Fotoğrafı: Gürkan Sonat
İlginizi çekebilir: Gürkan Sonat’tan Küre Dağları
İlk yorumu siz yazın!