Dünya sinemasına mührünü basan ve Türk-Alman kültürünü ustalıkla melezleyen bir yönetmenden bahsederek başlayalım. Bu kişi Fatih Akın’dan başkası değil. 2004 yılında Duvara Karşı filmi ile Altın Ayı ödülünü kucaklayan yönetmen, ilerleyen yıllarda Yaşamın Kıyısında filmiyle 2007 yılında Cannes Film Festivali’nde En İyi Senaryo; yine aynı yıl Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödüllerinin sahibi oldu. Neredeyse 30 yıldır kısa, uzun, kurmaca veya belgesel filmler üretmeye devam eden Fatih Akın’ın 1998 yılında çektiği ve MUBI’nin kataloğunda yer alan Kısa ve Acısız filmini merceğimize alıyoruz. 

Kısa ve Acısız | Fotoğraf: Diary of Knut

Kısa ve Acısız filmi, Fatih Akın’ın 1998 yapımı ilk uzun metraj eseri olarak karşımıza çıkıyor. Film; Türk, Yunan ve Sırp arkadaşların etrafında dönüyor. Hapishaneden çıkan Cebrail taksicilikle ilgileniyor fakat Sırp arkadaşı Bobby’nin Arnavut mafya ile iletişime geçmesi sonucunda gelişen sonuçlarla ilintileniyor. Moorti’nin film analizleriyle benzerlik kurmak gerekirse, Almanya sokakları tekinsiz olarak diasporik bakış açısından resmediliyor. Ayrıca, Naficy de diaspora sinemasında gidilen yerlerin klostrofobik olarak gösterildiğine işaret ediyor. Bu filmde de gece çekimlerinin ağırlıklı derecede kullanılması, yakın plan, omuz ve diz plan çekimlerinin kullanılarak karakterlerin kadrajla sınırlandırılmaları yahut gündüz çekimlerinde kentin işlek olmayan yerlerinin tercih edilmesi mekân kullanımında Naficy’nin klostrofobik benzetmesini akla getiriyor.

Editör Notu: Yazının devamı spoiler içermektedir.

Kısa ve Acısız | Fotoğraf: Beyazperde.com

Diasforik filmlerin özellikleri arasında melezliklerin kurulması ve kültürler arası köprünün kurulması mevcut. Bu bağlamda, Kısa ve Acısız filminde gidilen kültürü de yadsımayacak şekilde ama diğer yandan karakterlerin geldikleri kültürü de yanısıtıyor. Karakterler, Almanya’daki diğer göçmenlerle etkileşim halindeler. Karakterlerin yeraltından seçilmiş olmaları da egemen Alman toplumu tarafından itilmiş kakılmış kişiler olduklarını da gösterediyor. Bu bağlamda Akbulut’un, Fatih Akın sineması üzerine yazdığı makalede de işaret ettiği üzere “outsider” hikâyesi bu filmde anlatılıyor.

Filmde, Paul Connerton’ın işaret ettiği üzere kimlik inşasında ve kimliklerin kemikleşmesinde törenler, ritüeller rol oynuyor. Filmin başlangıcında geleneksel Türk düğününün gösterilmesi, Almanya’da Türklerin kendi kültürlerini devam ettirerek kendi kimliklerini sürdürdüklerini gösteriyor. Ayrıca, düğün salonunun deposunda Tarkan afişlerinin olması da düğün salonunun da Türklere ait olduğunu ima etmekle birlikte aidiyet kurmalarını da sağlıyor. Karakterlerin din ile kurdukları bağ da film içerisinde incelenmesi gereken hususlar arasında yer alıyor. Cebrail ve ailesi İslam dininin gerekliliklerini yerine getiriyor. Hem camiide namaz hem de filmin sonunda Cebrail, Türkiye’ye gitmeye hazırlanırken babasının: “Sabah namazını beraber kılsak olmaz mı? Filmler bittiği gibi bu hayat da biter.” demesi üzerine babasıyla beraber namaz kılıyorlar. Sabah namazının kılınması da Cebrail’in kendi kimliğine, anavatandan taşıdığı kimliğe doğru attığı adımlar arasında sayılabilir. Öte yandan, filmin diğer karakterlerinden Costa’nın postaneden bir haç kalıp boynuna takması da iki karakterin dini inançları üzerinden de kendi kimliklerini inşa etmelerini gösteriyor.

Ayrıca, Cebrail’in kız kardeşi Ceyda’nın arkadaşı Alice ile Kısmet adlı takı dükkânları bulunuyor. Alice ile Ceyda, hapisten çıkan Cebrail’e düğünde Phurba adlı Budist bir takı hediye ediyor. Phurba, Alice’e göre kişiyi felaketten kurtarıp aydınlığa doğru sürüklüyor. Phurba’nın işlevi bir anlamda Türk kültüründeki muskayla benzerlik gösteriyor.

Ulusötesi Sinema

Kısa ve Acısız | Fotoğraf: Bluray – Disc

Filmin, göçmen ve ulusötesi sinemaya ait olması da hem Türk kültürünün hem de gidilen kültürün çeşitli yollarla melezlendiğini görmekle mümkün. Tim Bergfelder’in (2005) makalesinde ifade ettiği üzere ulusötesi sinemada sahip olunan kültür ve oraya gidilen kültürün melezlenmesi ile popüler sinemanın trüklerinden faydalanılıyor. Filmin hem Martin Scorsese’nin gangster filmlerine biçimsel açıdan, mafyaları konu alması açısından göndermelerde bulunması hem de Yeşilçam melodramlarına benzer bir şekilde karakterin hapishaneden çıkıp hayata karışmaya çalışması, intikam anlatısına sahip olması ve bir anlamda tekinsiz gösterilmesi, Arnavutların olumsuzlanması, Türk ezgilerinin Almanca rap ile batı ezgileriyle melezlenmesi söz konusu. Zira yönetmen, Martin Scorsese’ye filmin teşekkür kısmında ismen yer vermiş. Bu anlamda melez bir anlatıya da sahip.  Buna ek olarak filmde Sezen Aksu’nun “Davet” ve “Kavaklar” şarkısının eşlik etmesi ve Costa’nın iki defa bir Yunanca beste söylemesi de sözlü kültürün, müziğin kullanımının kimlik inşası ve diaspora kültüründeki önemini de gösteriyor.

Moorti, kendi makalesinde diasporik imgenin vahşi milliyetçilikle ve mitsel geçmişe duyulan özleme sarılmadan da anavatanla bağ kurulabileceğini ifade ediyor. Ayrıca yazarın diyasporik optik diye tarif ettiği bakışların politikası hususunda karakterleri stereotiplerden azade bir şekilde, şeyleştirmeden farklı ulusları bir arada temsiller Kısa ve Acısız filminde mevcut.

Bunların yanı sıra, Almanya’nın ağırlıklı olarak gece çekimlerine yer verilmesi, hızlı pan hareketleri, el kamerasıyla dolly çekimlerine, yakın çekimlere yer verilmesi de karakterlerin sıkışmışlığını da gösteriyor. Moorti’nin işaret ettiği diasporik imge vasıtasıyla, Almanya, egemen Alman bakışından ziyade diaspora sineması içerisinde Cebrail, Costa ve Bobby’nin yaşantılarının yansımaları şeklinde göçmenlerin perspektifiyle şekilleniyor.

Kısa ve Acısız | Fotoğraf: Kinofilmwelt

Diğer Fatih Akın filmlerinde de görüleceği üzere, bu filmde de ana karakterin güneye yolculuk isteği, Türkiye’ye gitme isteği var. Cebrail’in Almanya’da ve hapishanede yaşadığı soğukluk, mesafeden kurtulup denize doğru, sahil taraflarında yaşayabileceği, yaşam dolu bir yerde yaşama isteği ağır basıyor. Zira, filmin iki yerinde nehir / gölü gösteren sahil çekimlerinin gerçekleştiği anlarda karakterlerin kendi duygularını ifade edebildikleri, Ceyda’nın Costa’dan ayrılmak istemesi ve Costa’nın Cebrail ve Bobby’nin yanında ağlaması yahut Bobby öldürüldükten sonra Cebrail ile Costa’nın tekrar aynı sahil kenarında oturmaları da deniz / göl / nehir imgesinin “ev” olarak imlemektedir. Buna karşın, filmin son sahnesindeki namaz sahnesiyle bağlandığı zaman ikincil olarak da olsa Cebrail’in motivasyonun ardında aidiyet ve anavatana yolculuk arzusu da hissediliyor.

Sonuç olarak Kısa ve Acısız filminde, hem anlatı içerisinde hem de yönetmenin kendi yansımaları bakımından diasporik kimlik inşası söz konusu.

Kapak Fotoğrafı: MUBI

İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan MUBI Film Önerileri