KİTAP: Metin Arditi'den "TURQUETTO"
İstanbul’da başlayıp, Venedik’te devam eden ve sonrasında İstanbul’da sona eren roman, farklı dinleri benimseyen topluluklarının İstanbul’da bir arada yaşadığı dönemde resim tutkunu bir çocuğun özgürlüğüne ulaşmaya çalışması, ulaşması için yaptığı fedakarlıklar ve ulaştıktan sonra yaşadığı ikilemleri anlatıyor. Baş kahraman Eli’nin yaşamındaki çatışmayı ve Eldivenli Adam isimli tablonun büyüsünü merak edenlere…
Ağustos ayının başlarında Can Yayınları tarafından yayımlanan “Turquetto” isimli romanı ile Türkiye’de geniş ilgi ile karşılanan yazar Metin Arditi’yi ilk olarak Radikal Kitap ekinin 24.8.2012 tarihli kapağında görmüştüm ve Ömer Türkeş‘in hazırladığı incelemeyi okuyarak, kitabın konusundan çok etkilenmiştim. Can Yayınları tarafından 4.9.2012 tarihinde Pera Müzesi’nde gerçekleştirilmesi planlanan etkinlikte konuk yazar olduğunu öğrendiğimde ise okuma listemde yer alan kitabın okunma sırasını hemen öne alıp, etkinlikten önce okumaya başladım. 4.9.2012 tarihinde Pera Müzesi’ndeydim. Şimdi de kitaptan ve söyleşiden kısa notlarla karşınızdayım.
Söyleşi başlamadan hemen önce Janet Esim (vokal), Jak Esim (vokal, gitar ve bendir), Herman Heder (vokal, mandola ve gitar) ve Bekir Şahin Baloğlu (ud) Sefarad müziğinden örnekler sundular. Kısa konserin ardından Haldun Hürel ve yazar Metin Arditi sahneye alındı.
YAZAR HAKKINDA
Yazar Ankara’da doğmuş, Sefarad Yahudisi bir anne ve babanın çocuğu. Yedi yıl İstanbul’da yaşadıktan sonra Lozan’a giderek sonrasında İsviçre vatandaşı oluyor. Hâlen Cenevre’de yaşıyor. Gayrimenkul sektöründe İsviçre’de çalışan önemli bir iş adamı ve aynı zamanda fizik lisansını ve nükleer fizik yüksek lisansını tamamladıktan sonra Amerika’da işletme okuyor. Müzik tutkusu öğrenildiğinde Suisse Romande Orkestrası’nın başkanı oluyor. Edebiyat dünyasına da 1997 yılında yayımlanan denemeleri ile giriyor ve 2004 yılından sonra Fransızca dilinde romanlar yazıyor. Yazarın Türkçe’ye çevrilen ilk kitabı ise geçen sene yayımlanan: “Turquetto“.
TURQUETTO
Kitap, 1531 Konstantiniyye’de yani İstanbul’da başlayıp Venedik’te devam eden ve tekrar İstanbul’da sona eren Eli Soriano isimli, resmetmek tutkunu bir çocuğun hikâyesini anlatıyor. Eli ve ailesi İspanya’dan kaçmak zorunda kalan Sefarad Yahudilerinden. İspanya’dan kaçıp Osmanlı topraklarına sığınmak zorunda kalmış ve Balat’ta Rumlar ile beraber yaşamış. O dönemin yaşam şartlarının zorluğu sebebi ile Eli’nin babası köle tüccarının yanında tellallık yapıyor ve bu sebeple Eli babasının böyle bir durumda olmasından kendi içinde hoşnut değil. Annesini ise kaybetmiş, hiç tanımamış.
ELİ’NİN RESİM YAPMA TUTKUSU
Eli’nin büyük bir tutku ile resim yapmaya başladığı dönem Osmanlı İmparatorluğu dönemi ve bu dönemde resim sanatı din âlemi tarafından uygun bulunan bir sanat değil. Bunun için Eli Bizans saraylarına giriyor, Mürekkepçiler Çarşısı’ndaki Müslüman Celal Usta ona mürekkep kullanmayı öğretiyor, yani Yahudilik dışındaki din mesuplarıyla yakın bir ilişki içerisine giriyor ve bu durum onun Haham tarafından birçok kez uyarılmasına sebep oluyor, fakat nafile… Sonrasında Eli, özgürlüğü uğruna doğduğu yeri terk edip; Venedik’e kaçmak zorunda kalıyor. Aslında romandaki temel mesele bireyin özgürlük ihtiyacının toplumun dayattığı kurallar ile çatışması. Ancak kitabın birinci bölümü burada bitiyor. İkinci bölümde ise aradan kırk yıl geçiyor ve Ünlü Venedik ressamı Tiziano’nun (Ticianus) da öğrencisi olan Eli, Venedik’te kimliğini saklayarak -Turquetto ismi ile- çok ünlü bir ressam oluyor. Böylelikle babasını bile toplumsal statüsünü değiştirerek resmedebiliyor, kendisinde yerleşen babasından hoşlanmadığına ilişkin duygudan resim sanatı ile arınıyor.
4.9.2012 tarihinde gerçekleşen etkinlikte yazar Metin Arditi’ye sanat tarihi akademisyeni Haldun Hürel de eşlik etti. Haldun Hürel zaman zaman konudan koparak İstanbul’un köprülerine ve Üç Hürel grubunun neden artık piyasada olmayışına değinse de, Metin Arditi konuştuğu o kısa sürede ve sorulan sorulara verdiği cevaplar ile kafasının ne kadar farklı çalıştığını fark ettirdi.
FLORANSA RESİMLERİ KARŞISINDA VENEDİK RESİMLERİ
Sanat tarihinde 16. yüzyıl/Rönesans resim sanatı denildiğinde Venedik ve Floransa ressamlarının hep bir çekişme içerisinde olduğu görülür. Aralarındaki rekabet aslında saçmadır zira yapılan resimler birbirinden oldukça farklıdır, amaçları farklıdır. Floransa’da yapılan o devasa resimlerde önemli olan kontür yani çizgidir. Resmedilen insan figürlerinin anatomisi önemlidir. Fakat daha gölgeli, karanlıktır; ebediyet teması hâkimdir. Buna karşılık Venedik resimlerinde aslolan renklendirmedir. Venedik resimlerinde, Floransa resimlerinde olduğu kadar derinlik yoktur ancak Venedik resimlerinde başka bir şey vardır: ‘burada‘lık.
Söyleşide konuşulan konulardan birisi yazara göre, tarihte Venedik ve Floransa resimlerini birbiriyle en iyi şekilde birleştiren sanatçılardan birisinin Tiziano olması ve onun ünlü “Eldivenli Adam” resmi. Yazara göre bu resimde hem ‘burada’lık ve renklilik mevcut hem de bir derinlik hâkim. Yani hem Venedik hem de Floransa resim sanatının özelliklerini bir arada toplamayı başarmış bir ressam var! İşte Turquetto böyle bir ressam hâline geliyor.
“Eldivenli Adam” (Man with a glove) olarak adlandırılan resmin imzasındaki Tiziano/Ticianus ifadesinin “T” harfinden sonraki kısmının ilk yapıldığı hâlinden farklı olduğu yani sonradan silindiği ve sonradan şu anki hâlini aldığı fark ediliyor. Bu haber, yazarın bu romanı yazmasında esin kaynağı oluyor. [Bu konuyla ilgili detaylı bilgi için kitabın girişindeki Okuyucuya Not kısmına bakabilirsiniz.]
MADALYON
Son olarak söyleşinin ilk kısmı ile bitirmek istiyorum. Yazar ilk olarak romanın baş kahramanı Eli’nin Konstantiniyye’de başlayan hikâyesinin aslında kendisinin hayatının ilk yedi senesini Eli ile aynı şehirde geçirmesi sebebi ile benzer olmasından bahsetti. Dolayısıyla kendisi İstanbul’a davet edildiğinde bir çocukluk heyecanı hissettiğini ve bu davetin, kendisinin çocukluğuna geri dönmesine sebep olduğunu belirtmişti. Sonradan, söyleşi boyunca beni en çok etkileyen şeyi anlattı: Boynunda bir madalyon taşıdığını. Benzer bir madalyon tesadüfen çevirmenlerin birisinde de var. Yazarın taşıdığı madalyon, Filistin’den satın alınmış ve üzerinde Arapça bir şeyler yazıyor. Satın alırken neler yazdığının farkında değil. Hicri takvimle yazan rakam miladi takvime dönüştürüldüğünde ve Arapça dili ile yazılan ifade Latin harflerine çevrildiğinde çıkan sonuç: Madalyonun yapıldığı tarih: 1911, basıldığı yer: Konstantiniyye.
İlk yorumu siz yazın!