Klasik Müzikte Germen Hegemonyası
Avrupa’daki Rönesans hareketiyle gelişmeye başlayan sanat anlayışlarından biri de müziktir. Bugün klasik müzik olarak da anılan tür, İtalya’da doğmuş ve gelişmeye başlamış da olsa, türün en parlak dönemleri Germenlerin katkılarıyla yaşanmış ve klasik müziğin merkezi Akdeniz’den Kuzey’e doğru ilerlemiştir.
Klasik müzik denince akla ilk gelen isimler bellidir: Beethoven ve Mozart başta olmak üzere sırasıyla Bach, Çaykovski, Vivaldi ve daha niceleri… Hatta kimi zaman bir altıncı, bir yedinci bile sayamaz birçok insan. Fakat klasik müzik seven, dinleyen birçok kişi için bu isimler belki de ilk 10’da bile yer almayabilir. Öyle ki yüzlerce bestecisi, binlerce bestesiyle klasik müzik ayrı bir dünyadır. Herkese seveceği bir müzisyen, hiç değilse seveceği bir parça vaat eden kocaman bir dünya…
İstanbul Müzik Festivali, bu sene 31 Mayıs – 29 Haziran tarihleri arasında 43. kez düzenleniyor. Her sene birbirinden farklı isimlerin, birbirinden farklı bestelerin yer aldığı bu köklü festivalin bu seneki hâkimleri ise başta Wolfgang Amadeus Mozart olmak üzere Germen besteciler. Birçok Alman ve Avusturyalı bestecinin anılacağı festivalde önemli bir yere sahip olan diğer müzisyenler ise Franz Schubert, Felix Mendelssohn ve Johannes Brahms.
Mozart’ın müziğine herkes istese de istemese de bir şekilde kulak misafiri olmuştur. Okul zillerinden reklamlara, telefon melodilerinden deneysel çalışmalara kadar birçok alanda istemeden katkı yapmış olan bestecinin tarzına değinecek olursak, hayat hikayesinden de bilindiği üzere kendisinin Beethoven’la farklı bir müzikal birlikteliği vardır. Küçük yaşta onun müziklerinden etkilenmiş, ileriki dönemlerde ise İtalyan ve Barok karşıtı olan kimliğini de kattığı çocuksu besteleriyle ünlü besteciyi de etkilemeyi başarmıştır. Bilindiği üzere babasıyla iletişim problemleri yaşayan, sevgi dolu bir babaya sahip olamamış olan Mozart, çocukluğunda babasının olmamasını müziğine yansıtmış, müziğindeki o çocuksu ve enerjik melodilerle, Alman müziğinde görmeye alışık olmadığımız bir Akdeniz şenliği katarak hem babasını etkilemeye hem de içindeki çocuğu yaşatmaya çalışmıştır. Erken yaşta hayata gözlerini yuman besteci kısa ömrüne birçok eser sığdırmayı başarmış, ayrıca Die Entführung aus dem Serail (Saraydan Kız Kaçırma) adlı operasıyla da operadaki İtalyanca egemenliğine son vererek Germenlerin klasik müzikteki yerini sağlamlaştırmıştır.
Mozart’ın ölümünden altı yıl sonra dünyaya gelen ve onun gibi kısa bir ömür yaşayan bir başka Germen besteci Franz Schubert, oda müziğinin en önemli isimlerinden birisidir. Avusturyalı müzisyen, diğer birçok besteci gibi Viyana, Viyana’daki müzik otoriteleri ve Klasik Dönem anlayışının baskısında kalmış da olsa erken dönem bir Romantik olan Schubert klasiği ve romantiği harmanlayarak kendi tarzını oluşturmuştur. 31 yıllık hayatına 1500 kadar çalışma sığdırmayı başaran besteci yaşadığı dönemde yeterince değer görememiş de olsa, klasik müzikte romantik etkinin ilk görüldüğü isimlerden birisidir. Rahatlatıcı olarak nitelendirilen müziğinde, dönemin popüler türü olan senfonileri ve büyük orkestraları değil, daha küçük grupların üretebileceği, müziğin daha çok kişiye ve daha kolay ulaşabileceği bir tür olan oda müziğini tercih etmiştir. Belli bir kesime hitap eden opera modasının geçmeye başladığı dönemde bestelediği eserleriyle, küçük orkestraların ve kuartetlerin ihtiyacını karşılamış, Mozartla birlikte müzik literatürüne giren Almancayı, Liedleri ile desteklemiştir. Daha sonraları keşfedilecek ve yeni isimlere ilham olacak olan Schubert, müziğin kiliselerden ve yüksek tavanlı opera sahnelerinden çıkıp tiyatro sahnelerine ve salonlara inmesinde büyük rol oynamıştır; böylece klasik müzik İtalya’daki görkemli yapılardan başta Almanya ve Avusturya olmak üzere Avrupa’nın düzlüklerine, küçük tahta yapılarına yayılmıştır.
Schubert, yaşadığı süre boyunca birçok isim tarafından eleştirilmiş de olsa zamanın ve müzikal algının değişmesiyle yetişmekte olan, klasik anlayışın dönemi yansıtmamasından yakınan gençlere örnek olmayı başarmıştır. Fakat Felix Mendelssohn’unda aralarında bulunduğu birkaç isim, Schubert’i takdir etmelerine karşın daha ziyade Bach, Mozart ve Beethoven’dan etkilenmiş ve onların “her türde eser” anlayışını benimseyerek romantik dönemin rahatlatıcı ve tutkusal atmosferini her yönde yaymaya çalışmışlardır. Dönemin önemli romantik temsilcilerinden Goethe ile de tanışma fırsatı yakalayan Mendelssohn, edebiyata duyduğu hayranlığı bestelerine de yansıtmış; bugün klasikler arasında gösterilen romanlar ve ustalar olarak anılan yazarlara ithaf etmiştir. Bir Yaz Gecesi Rüyası, Fırtına, Don Kişot gibi edebiyat eserlerini opera ve uvertürlerle şiirsel ve romantik bir dille yorumlamış ve bu eserleri, Goethe’nin de yardımlarıyla tekrar gündeme getirmiştir. Fransız ve İngiliz edebiyatının başlıca eserlerini Alman müzik anlayışınca yorumlayarak da bir anlamda Avusturya egemenliğine başkaldırıp Germenlik ve Almanlığın ayrı olduğunu vurgulamıştır.
Johannes Brahms çağdaşlarından farklı olarak müziğin değişimine en uzun süre tanık olanlardan biridir. Romantik anlayışın en parlak olduğu dönemi de, modasının geçtiği ve dünya algısının dışında kalmaya başladığı zamanları da yaşamış bir bestecidir. Fakat Brahms’ı diğer bestecilerden ayıran bir başka yönü, aldığı ilhamdır. Dönemin en önemli olaylarından biri olan Luther’ın İncil’inden etkilenen bir müzisyen olarak Brahms, romantik dönemde realist bir kimlik çizer. Eserlerinde yeni İncil’den bölümler, satırlardan alınan ilhamlar vardır. Almanya’nın bir anda yaşayacağı köklü değişimin bir parçası olan müziği, romantizmin ve hayallerin gerçeği yansıtmadığı, parçaların halka inemediği dönemleri geri bırakmıştır. Özellikle de Hungarian Dance’i ile sokaktaki insanın tanıdığı melodilerden faydalanarak gerçekleşen yenileşme sürecine katkıda bulunmuştur. Klasiğin, aristokrasinin ve elitizmin etkilerini hiçe sayarak daha akılcı, daha gerçekçi bir duruş takınan besteleriyle Alman müziğini Alman halkıyla birleştirmiştir.
İstanbul Müzik Festivali kapsamında başta Fazıl Say ile Mozart Maratonu olmak üzere Borusan Quartet & Cuarteto Casals, Schubertiade ve Deutsche Kammerphilharmonie Bremen etkinlikleriyle sizler de Germen ve Alman klasik müziğinin gelişimine, o ihtişamlı saray hayatından sokaktaki halka inişine tanıklık edebilirsiniz.
İlk yorumu siz yazın!