Koronavirüs Ve Toplumsal Dönüşüm: Yeni Pratiklerimiz Neler?
Bütün dünyanın gündemine oturan Covid-19, her gün artan vaka sayısıyla hepimizin hayatlarının merkezinde. Salgına karşı küresel çapta alınan birçok tedbir de var: Pek çok iş yeri çalışanlarına evden çalışma, nöbetleşe çalışma, yarı zamanlı çalışma gibi imkanlar verirken okullar da uzaktan eğitim sistemine geçiş yaptı, kafeler ve restoranlar bir süreliğine kapatıldı. Peki bu süreç, toplumsal olarak bizleri nasıl etkiledi, etkiliyor ve etkileyecek? Covid-19 ile birlikte nasıl bir dönüşümün içine girdik?
Çok acil bir durum olmadıkça evde kalmamızın aldığımız en doğru karar olduğu bu günlerde, bizi en çok etkileyen faktörler panik ve stres. Koronavirüs’ün henüz kontrol edilememesi ve ne zaman biteceğine dair belirsizlik durumuna ek olarak; bireylerin virüse yakalanma ve hayatlarını kaybetme korkusuyla yaptıkları paylaşımlar bilgi kirliliğinin oluşmasına sebebiyet veriyor ve bu da toplumsal bir kargaşaya yol açabilecek niteliğe sahip. Bu nedenle sürecin resmi kaynaklardan takip edilmesi, alınan tedbirlere uyulması, bireylerin kendilerine bu sürecin geçici olduğunu hatırlatarak kabullenmesi, bu dönemin çok daha rahat atlatılmasına yardımcı olacak diye düşünüyorum.
Karşı karşıya kaldığımız bu küresel salgında, kendi sorumluluğumuzu almakla beraber toplumun sorumluluğunu da alarak hep birlikte hareket etmemiz de oldukça önemli bence. Koronavirüs’ün, sadece sağlığımız üzerinde değil, sosyolojik açıdan baktığımızda toplum üzerinde de dijitalleşme, çalışma ve öğrenme pratikleri, sosyal medya kullanımı, insan ve aile ilişkileri gibi konularda da etkilerinin olduğu aşikar.
Toplumsal hayatın çeşitli alanlarında değişimlere tanık olduğumuz bu dönemde, dijitalleşme giderek toplumun vazgeçilmez bir parçası haline geliyor. Halihazırda bazı ihtiyaçlarımızı internet üzerinden karşılamaktayken özellikle Koronavirüs sürecinde alışveriş, banka işlemleri gibi ihtiyaçlarımızı gidermek amacıyla da daha hızlı bir şekilde internete yönelmeye başladık. Bununla beraber, hepimizin geçmişte home office çalışma, nöbetleşe çalışma, yarı zamanlı çalışma, online öğretme ve öğrenme gibi deneyimleri olmuş olsa bile, bu süreçte daha hızlı bir şekilde bu uygulamalara da geçiş yapıldı ve bu, bizleri dijital açıdan daha donanımlı olma zorunluluğu yolunda ilerletiyor diyebiliriz. Koronavirüs’ün, bizlere ofis dışı çalışmayı deneyimleme fırsatını sağlamasının yanında home office şeklinde çalışılırken harcanan emeğin görünmezleşmesi, esnekleşmesiyse daha hızlı ve fazla çalıştırılma temposuna girme riski taşıyabilir. Ayrıca yaşadığımız bu süreçte, bazı meslekler önem kazanırken, bazı meslekler ileride toplum tarafından güvenilir bulunmakta güçlük çekebilir.
Sosyal izolasyon sebebiyle evlerimizde kaldığımız süreçte, sosyal medyanın da daha popüler hale geldiğini de görüyoruz. İnsanlarla olan fiziksel mesafemiz sınırlanmış olsa da sosyal medyanın ilişkilerimizde sınırları kaldırdığını ve iletişimde kalabilmemiz adına oldukça önemli bir hale geldiğini söylemek mümkün. Hatta sosyal medyaya karşı çıkıp, bir iletişim yöntemi olduğunu kabul etmeyen bireylerin bile Koronavirüs sürecinde sosyal medya platformlarında sıkça bulunduğuna tanık oluyoruz. Ayrıca, ‘’misafirlik’’ kavramına oldukça değer veren bir toplum olarak, sevdiklerimizin evlerine elimizdeki küçük ekranlar aracılığıyla misafir olmaya da başladık.
Salgının, insanlar ve aile ilişkileri üzerindeki etkilerine baktığımızda, yalnız yaşayan ve tamamen sosyal izolasyona maruz kalan bireylerin, Koronavirüs varlığını göstermeden önce hayatın içinde ister istemez koşuşturmaya kapıldıkları ve bundan dolayı kalabalıktan uzaklaşma istekleri dönem dönem kendini göstermiş olabilir. Fakat bu süreçte, ‘’bireysel yaşam’’ biçimine dönmek isteyen kişiler, bu düşüncelerini tekrar bir süzgeçten geçirme ihtiyacı hissedebilirler. Ailece yaşamlarını devam ettiren bireyler için ise içinde yaşadığımız toplumun ev işlerinde kadınlara yönelik toplumsal cinsiyet temelli algısından dolayı, iş bölümünün ve eski alışkanlıkların yeni bir dönüşüm içerisine gireceğini söylemek mümkün. Çin örneğinde görülen boşanma oranlarının artışı karşımıza çıkmış olsa bile bu süreç, evlenme ve üreme oranlarını artırabileceği gibi aile ilişkilerini kuvvetlendirmek, birbirleriyle daha fazla vakit geçirmek açısından da fırsat olabilir. Buna ek olarak, artan insanlar arası iş birliğinin ve dayanışmanın etkilerini de 65 yaş üstü bireylere evden çıkma yasağının gelmesiyle beraber, genç bireylerin onların ihtiyaçlarını karşılamak için sarf ettiği efor ile görmeye başladık.
Kısacası, Koronovirüs’le mücadelede hassasiyetimizi sonuna kadar gösterirken, farkındalığımızı arttırmak ve kendimize yeteri kadar vakit ayırmadığımızı düşündüğümüz her an için telafi niteliği taşıdığını kendimize hatırlatmak bu süreci daha kolay atlatmamıza yardımcı olacak. Bu süreçte alınan tedbirler çerçevesinde daha yakından tanıştığımız sistemler ve edindiğimiz yeni hayat rutinimiz salgın geçtikten sonra da hayatımızda kalır mı bilinmez ama daha önce görülen ve milyonlarca insanın ölümüyle büyük bir yıkıma yol açan veba salgınının ardından yeni bir toplumsal denge bulunduğunu aklımızın bir köşesinde tutmak iyi olacaktır diye düşünüyorum.
Kapak fotoğrafı: Live Science
İlginizi çekebilir: İrem Bali’den Koronavirüs’ü Anlamak
İlk yorumu siz yazın!