Küçük Deniz Kızı: Bir Peri Masalından Daha Fazlası
Danimarkalı yazar Hans C. Andersen’in operadan baleye, filmden animasyona kadar çeşitli mecralara uyarlanan Küçük Deniz Kızı masalını sever misiniz? Eğer siz de peri masallarına inanıyor ve hala severek okuyorsanız Andersen’in içinde dini ögelerden ataerkil topluma, psikolojik metaforlardan kadın olgunlaşmasına kadar birçok şeyi barındıran, sosyal normaları yıkan orijinal Küçük Deniz Kızı masalına bir yakından bakın.
Hayatın kendisi en harika peri masalıdır.
Hans Christian Andersen
Küçüklüğümden beri peri masallarını hep sevmiş, hayatımda attığım adımların pek çoğunda da etkilerine inanmışımdır. Yürümek istediğim yolda bana verdikleri güçten tutun, öteki olmanın kötü olmadığını fark etmeme yardımcı olmasına kadar. Peri masalları çocukluğumun muazzam bir bölümünde yer aldığı kadar hala benim yanımdalar. Uyuyamadığım gecelerde başımda Grimm ve Andersen Masalları’nın okunmaya devam etmesinden bahsetmiyorum yalnızca; motivasyonlarımda ve kararlarımda da. Favori peri masalım olan Küçük Deniz Kızı’nın, üniversite projelerimde başrol olduğu çok olmuştur mesela. Hatta Disney’in Andersen uyarlaması Ariel’i, saç rengi değiştirme kararıma yardımcı karakterlerden biridir ayrıca.
Danimarkalı yazar Hans Christian Andersen’in operadan baleye, filmden animasyona kadar çeşitli mecralara uyarlanan en ünlü masalı Küçük Denizi Kızı, inanıyorum ki yalnızca benim değil, pek çoğumuzun favorilerinden. Disney her ne kadar Andersen’in dünyasını yansıtmada başarısız olsa da, sosyal normları yıkan orijinal Küçük Deniz Kızı, içinde dini ögelerden tutun ataerkil topluma, psikolojik metaforlardan kadın olgunlaşmasına kadar birçok şey barındırarak, derin sorularla edebi bir peri masalından ve gerçek bir aşk hikayesinden çok daha fazlası.
Gerçek Yaşamdan Peri Masalına
Kendi yaşamından parçaları masallarına yerleştiren Hans C. Andersen, bunu Küçük Deniz Kızı masalında da devam ettirmiş. Düşünürsek, bu masalın arzuladığına ulaşamama hakkında olduğunu kolaylıkla fark edebiliriz. Peki burada Andersen’in hayatından parça nerede diye merak ediyor musunuz? Araştırmacılar, Andersen’den “erkeksi özellikler göstermiyor” diyerek bahsederler; çünkü bilinene göre Andersen dans etmeyi ve şarkı söylemeyi pek severmiş tıpkı Küçük Deniz Kızı gibi. Yazarın her ne kadar cinsel yönelimi konusunda açık bir beyanı olmasa da, Edvard Collin’e yazdığı mektupların tespit edilmesiyle bazı araştırmacılar Andersen’i biseksüel olarak tanımlar.
Sık sık erkeklerle flörtleştiği bilinen Andersen, Edvard Collin’e “Seni güzel bir Calabria kızıymışsın gibi özlüyorum”, “Senin için duygularım bir kadının duygularıdır.” diye yazmış mektuplarında. Collin ise en sonunda gidip bir kadınla evlenmiş. Kahrından kabuğuna çekilen Andersen de sonradan Collin’e göndereceği masalı yazmış: İstediği kişiye ait olamayan ve en sonunda deniz köpüğüne dönüşen bir deniz kızı masalını. Karşılıksız aşktan masala dönüşen “Küçük Deniz Kızı”, böylece bir masaldan çok daha fazlası olmuş.
Gerçek bir aşk hikayesi olarak karşımıza çıkan bu etkileyici masal, peri masallarının mutlu bir sonla bitmesi gerekmediğini de gösteriyor bizlere. Baron Fouqué’nin Undine (1811) eserini bilir misiniz? Bir su perisinin ızdıraplı aşkını anlatan eserde “Ya ölümsüz kalacak ya da ölümsüz bir ruha kavuşacak insan bedeninde” cümlesi geçer. Size de tanıdık geliyor mu? Andersen bu eserden esinlenmiş olmalı Küçük Deniz Kızı’nı yazarken.
Küçük Deniz Kızı ve Alt Metinleri
“Senin için en iyi olduğuna inandığın şeyin peşinden git!” mesajını veren Küçük Deniz Kızı, aslına bakarsanız arzuların peşinden gitme hikayesi. Benim en sevdiğim nokta bu olabilir bu masalda. Kendini su altındaki krallığına yabancı hisseden Küçük Deniz Kızı, arzuladığı dünya ve hayalleri için bir dizi zorluktan geçerek her şeyi göze alıyor. Girdaplar ve tehlikeli yaratıklar bir yana, yanlış kararlar veriyor, ailesini, krallığı ve yeteneklerini feda ederek istediği yolda devam ediyor.
Andersen’in orijinal masalında hepimize birçok mesaj var aslında. “Hayatı hafife alma” diyor mesela. Gerçek olanı bir şekilde görmemiz gerekiyor. Belki elimizdekinin, kendi bilgi ve yetilerimizin farkında bile değiliz çoğu zaman; çünkü bizim olmayanın peşindeyiz. Masalda bunun en güzel örneği ise Prens için Küçük Deniz Kızı’nın terk ettiği dünya ilgi çekici bir bilinmezken, Deniz Kızı’nın özendiği ve sahip olmak istediği dünya bilmediği suyun üstündeki yaşam. Düşünürsek gerçekten de öyle; belki de değiştirmeye çalıştığımız hayatlarımız bir başka insanın bakış açısında erişilmeye çalışılan bambaşka büyüleyici bir dünya.
Küçük Deniz Kızı masalının diğer önemli teması ise kuşkusuz, koşulsuz sevgi. Bildiğiniz gibi Deniz Kızı, sevdiği kişi için yalnızca hayatını riske atmıyor, masalın sonunda hayatını onun için feda ederek deniz köpüğüne dönüşüyor. Bu masalda “koşulsuz sevgi” için yalnızca Deniz Kızı’nın Prens’e olan sevgisi değil, aile fertlerinin birbirlerine olan bağlılığı da örnek gösterilebilir. Her zaman ailenin her şeyden önce geldiğini söylüyoruz; buna güzel bir örnek de bu masaldan geliyor. Deniz Kızı’nın kız kardeşleri onu bir daha görememe korkusuyla kız kardeşlerini kurtarmak için çok değer verdikleri buklelerini Deniz Cadısı’na feda ediyorlar. Basit gibi gözükebilir belki sizlere; ama su altı krallığı için büyük bir fedakarlık ve sevgi örneği benim gözümde.
Küçük Deniz Kızı masalında farklı temaların barındığını söylemiştim. Hem orijinal versiyonda hem de uyarlamalarda erkek hegemonyasını hissedebiliriz. Masaldaki su altı krallığı ataerkil. Küçük Deniz Kızı, babası tarafından kısıtlandığı gibi, kendini bu dünyaya ait hissedemiyor ve kendi dünyasının dışındaki dünyanın hayallerini kuruyor. Deniz Kızı su altındaki krallığının ötesini keşfetmek için krallığından kaçıyor. Peki bu dünyanın ötesi nedir? Evet yalnızca “yeryüzü değil”; erkeklerin dünyası, aşk ve cinsellik, acı. Yani o korunaklı çocuksu masumluktan dışarısı. Kral Triton kızını korumak için bu kadar katı olmasaydı Küçük Deniz Kızı yine de “öteki dünya” arzusu ile su altından kaçar mıydı sizce?
“Ölümsüzlük” ve “Öteki Dünya”
Küçük Deniz Kızı’nın öteki dünya yani yeryüzündeki yaşama duyduğu arzu hem dini hem de psikolojik olarak farklı farklı yorumlanabilir. Genel olarak Andersen masallarında Hıristiyanlık unsurlarına sık rastlanır. Küçük Deniz Kızı’nda ise “ölümsüzlük” ve “öteki dünya” kavramları karşımıza çıkıyor. İki dünyanın karşılaştırıldığı masalda, denizin altındaki yaşam çarpıtılmış bir dünyevi dünya temsiliyken, suyun üstündeki yaşam ise “öteki dünyayı” temsil ediyor. Kendince bir takım kuralları olan -dünyevi- su altı yaşamında büyükanneler tıpkı bizim dünyamızdaki gibi peri masalları anlatıyor torunlarına, çeşitli eğlenceler düzenleniyor, çocuklar evlerinin bahçelerinde oynuyor.
Disney versiyonunda her ne kadar deniz kızlarının bir ruhu olmadığından bahsedilmiyor olsa da, bu Andersen’in orijinal masalında oldukça önemli bir detay. Evet, deniz kızlarının ölümsüz bir ruhları yok; onlar 300 yıl yaşıyorlar ve öldüklerinde deniz köpüğüne dönüşüyorlar. Küçük Deniz Kızı’nın suyun üzerindeki yaşamı arzulaması ve bacakların peşinde koşması yalnızca Prens ile evlenme isteğinden kaynaklanmıyor, edebi bir ruh arzusu da yatıyor bu isteğin ardında. Orijinal eser ve Disney versiyonu arasında bu “dönüşüm” motivasyonları gerçekten çok farklı. Ariel Prens’e karşı materyalist bir takıntıya sahipken, orijinal versiyonda ölümsüz bir ruha sahip olmak için insan olmak istiyor.
Ariel sadece Prens’e çekici gelmek için acılara katlanırken, Deniz Kızı edebiyet için bu acılara göz yumuyor. Peki ya kadınlar arzuları için pek çok şeyi feda etmek zorunda mı? Hayallerinin ötesindeki dünya ve ölümsüz bir ruh isteği ile Deniz Kızı hem fiziksel hem duygusal olarak acı çekiyor masal boyunca. Özgürlüğü kısıtlanıyor, ailesini geride bırakıyor, yeteneklerini kaybediyor. En kötüsü de tüm fedakarlığına rağmen Prens ona hiçbir zaman istediği gözle bakmıyor. Deniz Kızı’nın bacaklara sahip olma arzusuyla çektiği bu acı için “dünyanın acı çekme yeri” olduğuna bir atıf diyebiliriz. Üstelik insan olmak için sesini kaybetme fedakarlığı ile de bitmiyor. Her adımı ızdırap dolu insan olmanın. Ayaklarının üstünde yürümesi bile “adeta bıçakların üzerinde yürümek gibi acı verici” olarak tasvir ediliyor masalda.
Masalın sonunda pek çok fedakarlığına rağmen deniz köpüğüne dönüşen Küçük Deniz Kızı, sevgiyle hareket ediyor ve hayatından vazgeçerken hiçbir şey beklemiyor, hiçbir şey düşünmüyor. Hıristiyanlık inancına göre yorumlandığında “merhamet” göstererek mükafatlandırılan Küçük Deniz Kızı’nın ardından “Sen, zavallı Küçük Deniz Kızı, bizim yaptığımız gibi tüm kalbinle aynı şeyi yapmaya çalıştın, acı çektin ve tahammül ettin, kendini Tanrıların ruhlarının alemine yükselttin. Hava, şimdi iyi işler aracılığıyla üç yüz yıl içinde kendinize ölümsüz bir ruh yaratabilirsiniz.” diyor kız kardeşleri. Evet, masalda “Hava Kızları” olarak anılan ve deniz köpüğüne dönüşen deniz kızları, görünmezler ve birbirlerine söyledikler şeyler hiçbir insan kulağının duyamayacağı manevidir.
Su, deniz ve okyanus kütleleri genelde bilinçsizliğin sembolleri olarak mitolojide de karşımıza çıkıyor sıklıkla. Bilinmeyen ve keşfedilmeyi bekleyen deniz, tehlikeli olduğu gibi hazinelerle de dolu olabilir. Bunun için kendimizi riske atmasını bilmeli ve bilinmeyenle yüzleşmeyi öğrenmeliyiz. Ayrıca su altında olmak gerçekle yüzleşmemek konusunda bir metafor olarak da yorumlanabilir. Suyun altındaki yaşam korunaklı, kolay, zahmetsiz ve masum. Deniz Kızı ise alışık olduğu, korunaklı ve sıradan yaşamanın ötesindeki dünyayı keşfetmek istiyor.
Küçük Deniz Kızı ve Kadın Olgunlaşması
Hıristiyanlık öncesindeki folklor motiflerini inceler ve inançlarına göz atarsak, dişi deniz canlılarının erotik ve cinsel haz barındırdığını görürüz. Hatta “femme fatale” temsillerinden dolayı ahlaki olarak “günah” oluşturuyor bu canlılar. Andersen masalındaki Küçük Deniz Kızı tasviri de “En küçüğü en güzeliydi. Teni bir gül yaprağı kadar güzeldi” şekilde başlıyor. Deniz kızı mitini kullanan Andersen, kadın cinselliğini de masala yerleştiriyor; üstelik “bir ruh bulma” isteğiyle birlikte.
Küçük Deniz Kızı masalını incelersek, Andersen’in kadın olgunlaşması üzerinde durduğunu görürüz. Deniz Kızı, bedenini ve sınırlarını keşfetmek isteyen ve yeni deneyimler arzulayan bir ergen bu masalda. Kimi araştırmacıya göre yazarın kırmızı güller ve çiçekler, bahçedeki mermer heykel tasvirleri Küçük Deniz Kızı’nın aşk ve seks arzusunu temsil ediyor mesela. Bu kimlik krizindeki küçük prensesin, insan olmak için cinselliğin ve “kadın bedeninin gücünün” -tabii bu güç, Deniz Cadısı’na göre- gerekliliğini anlaması ise Deniz Cadısı’nın yönlendirmesiyle oluyor. Yani masaldaki tek yetişkin kadın karakter sayesinde.
Uyarlamaların pek çoğunda ve çocuklar için yumuşatılmış masal versiyonlarında umut verici, mutlu sonlu romantik bir final görmeye alışık olsak da Andersen’in orijinal masalında güllük gülistanlık bir son göremiyoruz. Andersen, hayatından parçalar yerleştirdiği Küçük Deniz Kızı masalında, acı ve tatlıyı harmanladığı, daha olgun bir final yaparak, mutlu klişeden kaçınmış. Temasıyla birlikte mutsuz finali ile de Undine’e benzeyen masalda, Küçük Deniz Kızı hayallerinden vazgeçmeyerek kendi çabalarıyla ölümsüz bir ruh kazanmaya çalışsa da, Prens’in aşkına sahip olup o edebi ruha asla kavuşamıyor. Deniz Kızı, ölümsüz olması için kendisine verilen son şansı da Prens’i öldürmek istemediği için geri tepiyor. Deniz Kızı, yine kendini feda etmeyi tercih ederek “deniz köpüğüne” dönüşüyor.
Gördüğüm her deniz köpüğü, bana Küçük Deniz Kızı’nın yapmış olduğu fedakarlıkları anımsatmaya devam ediyor. Deniz Kızı, hayalleri uğruna göğüslediği şeylerden dolayı her zaman büyük bir değer sahibi benim gözümde. Haliyle Collin’e hiçbir zaman kavuşamayarak, çektiği ızdıraplardan ilhamla su altı krallığının en küçük prensesini merkeze alan Küçük Deniz Kızı gibi muazzam bir masal yaratan Hans C. Andersen de.
“Küçük Deniz Kızı, yüceltilmiş gözlerini güneşe doğru kaldırdı ve ilk kez gözlerinin yaşlarla dolduğunu hissetti.”
Küçük Deniz Kızı – Hans C. Andersen
Kapak Görseli: Katie Thamer Treherne
İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Sinemada Çocuk Kitabı Uyarlamaları
İlk yorumu siz yazın!