HE-GO: Kendini İnternet Kahramanı Sananları Böyle Alalım
Altıdan Sonra Tiyatro, geçen sezonun sonlarına doğru biz tiyatroseverlere harika bir hediye verdi: HE-GO. Sahneye adımını atar atmaz herkes ne kadar iyi bir oyun olduğu konusunda birleşti. Bu sezon da, oluşturduğu beğeni halkasını, daha fazla izleyiciyle genişleteceğe benziyor. Peki nedir, oyunu bu kadar iyi yapan, çokça alkışlatan?
HE-GO, kahramanımız Çetin’in, yıllar yıllar önce canlandırdığı karakterin adı. O kadar çok tutmuş ki bu karakter, şimdi herkes onu He-Go diye çağırıyor. (Hemen uyarayım, he-go diye yazılır, hi-go diye okunur; sakın yazıldığı gibi okumayın!) Bir kere herkes onu sevdi, beğendi ya, ömür boyu sürmeli bu beğeni. Sosyal medya da sağolsun, bu konuda en büyük kozu veriyor. Kahramanımız da, geri kalmamalı sonuçta, bu kadar beğeniye yazık olur. Haliyle en büyük derdi de takipçi sayısı oluyor. Takipçi arttıkça, sanal dünyadaki ego balonu şiştikçe şişiyor. Bu arada, yeni bir film teklifi geliyor ve İsa karakterini canlandırmak için de evde, kendini dış dünyadan izole ederek var gücüyle çalışıyor. Takipçilerini de karaktere ısınmasında bir araç olarak kullanıyor. Bir adım daha ileri gidip beş yüz bininci takipçisini kimselere göstermediği evine çağırıyor. Gelen takipçi Ersin de, evlere şenlik. Normalde, uğraşsan da bir araya getiremeyeceğimiz biri elitlerin diğeri varoşların temsilcisi aynı evdeyse, buyrun cenaze namazına! Evin sakinleri sadece Çetin ve Ersin’den ibaret değil, bir de Saffet var. Çetin’in eski eşi Saffet, duvardaki bir tablodan ibaret gibi görünse de, Çetin’in duymak istemediklerini duyuran, ona gerçekleri tokat gibi çarpan biri. Bu üç kişinin birlikteliğinden merakla izlediğimiz bir manzara ortaya çıkıyor. Derken olaylar birden öyle bir yere geliyor ki, Çetin’e ezberini bozduruyor. Yine de o kadar takılmamak lazım, her şerde bir hayır vardır aslında. Çetin için de sonu hayırlı mı, değil mi, siz karar verin.
Konunun ilgi çekiciliğinin altında aslında anlatılmak istenenler, oyunu sevmemizde önemli rol oyunuyor. Günümüzün en büyük takıntısı oldu şu takip edilme-beğenilme durumları. Ne kadar çok like alırsak, o kadar kendimizi bir şey sanıyoruz. Takipçimiz kadar konuşuyor, yüklediğimiz resimlerdeki kalp sayısı kadar kahraman hissediyoruz. Sanki dünya bizden ibaret de, takipçiler bizim etrafımızda dönüyor. Yok öyle bir dünya, demeyi çok istesek de maalesef günümüzdeki tablo aynen bu şekilde. Gözümüzün önündeki perdenin inmesi, o kadar beğenildin de ne oldu diye birilerinin sorması gerek. İşte HE-GO da aynen bunları yapmış.
Halil Babür, dahice konuşturduğu kalemiyle bize neler anlatıyor neler. Üç ayrı insanın dünyası, aklı, mantığı, tepkileri tüm çıplaklııyla karşımızda. Her karakteri, santim santim yazmış, olayları, özenle örmüş, aralarda hiçbir boşluk bırakmadan ve dışına taşırmadan oyuna yerleştirmiş. Bana göre metin, oyunculardan, rejiden ve dekordan on adım öne çıkmıştı. Dolayısıyla, Halil Babür’e hayran olmamak, “kaleminin mürekkebi hiç bitmesin” diye dilek ve temnnilerde bulunmamak elde değil.
Alican Yücesoy, Ayşegül Uraz ve yine Halil Babür, HE-GO’nun başarısındaki üç silahşör. Oyun boyunca dengeli paslaşmaları, samimi oyunculuklarıyla içimizi ısıtıyor. Alican Yücesoy’da Çetin’in egosunu; Halil Babür’de Ersin’in kurnazlığını ve Ayşegül Uraz’da Saffet’in dobralığını izlemeye doyamadım. Duvarda açılan bir pencereden oyuna dahil olan Ayşegül Uraz’ın bakışı bile çok şeyleri anlattı. Oyundan ayrılırken yanıma tabloyu alarak evime asıp karşılıklı dedikodu yapasım geldi.
Oyunun yönetmeni de Yiğit Sertdemir, yine eline attığı diğer oyunlardaki gibi ustalığıyla ve başarılı rejiyle karşımızda. Oyunun dekoru ve kostümlerinin tasarımcısı Ebru Özdemir de, bizi böyle dünyaların ve insanların varlığına fazlasıyla inandırıyor.
Kısaca HE-GO,
a) konusu b) düşündürdükleri c) yönetmeni d) oyuncuları e) hepsi seçeneklerinden muhakkak “e)” şıkkını işaretleyeceğiniz bir oyun. 2017’nin en iyi oyunlarından biri seçilmesi boşuna değilmiş diyeceksiniz. Oyuncular selam verirken, sosyal medyadaki hesaplarınıza da bir süre selam vermek ister misiniz, bilemedim. 2018’de de izleyeceğiniz ilk iyi oyunlardan biri olsun diyorsanız, HE-GO ile tanışmakta geç kalmayın. Şimdiden iyi seyirler!
Not: Oyun başlarken bizi karşılayan şarkıyı da belirtmeden geçmeyelim. Talat Halman’ın çevirisiyle Shakespeare’in 64. sonesini Halil Babür bestelemiş, Alican Yücesoy da seslendirmiş. Düzenleme de Burçak Çöllü’ye ait. Öncesinde hazırlık olsun diye dinlemek isterseniz:
Daha fazla tiyatro oyunu önerisi için, Eda’nın, HE-GO’nun da yer aldığı 2017’nin En İyileri: Bu Yıl İzlediğim En İyi Tiyatro Oyunları listesine göz atabilirsiniz.
İlk yorumu siz yazın!