

Lady Gaga’nın Özüne Dönüşü: Mayhem
Pop müzik, zaten adından da anlaşılacağı üzere popüler kültüre hitap eden, dolayısıyla müziğin altyapısı ve matematiğinden çok, basit ama akılda kalıcı melodilerle, kolay dinlenebilir yapısıyla geniş kitlelere ulaşmakla ilgilenir. Bu yüzden de her dönem, yeteneği, sanat yanı pek olmasa da prodüksiyon harikasıyla, belli zaman aralığında ortalığı kasıp kavuran isimler ortaya çıkmıştır. Ancak Lady Gaga bunlardan biri değil. Tony Bennet ile yaptığı caz albümlerindeki performansı bunun göstergelerinden biri. Türk tiyatrosundaki kavuğu pop müziğe taşırsam, bence kadın sanatçılarda Madonna’dan sonra kavuğun sahibi Lady Gaga’dır diyerek sanatçının son albümü Mayhem’e bir göz atalım.

Albümün yapımcılarından biri ünlü prodüktör Andrew Watt. İlk olarak albümde, Lady Gaga’nın gece kulüplerini salladığı döneme yani pop müziğe geri döndüğünü görüyoruz. Ayrıca 80’ler synth pop ögeleri çok yoğun. Meteorolojide sıcak ve soğuk hava kütlelerinin karşılaşmasıyla oluşan ve yoğun yağışa, fırtınaya neden olan cephe sistemleri gibi, ilk dönem Lady Gaga müziği, synth pop’un baskın olduğu industrial pop, rock, disko gibi türlerle birleşip ortaya Mayhem fırtınasını çıkarmış. Ünlü olmanın normal kimliğin üzerinde etkisi, arzular ve kaos gibi kavramlar albümdeki parçaların konusunu oluşturuyor. Lady Gaga bu albümde Nine Inch Nails, Prince, The Cure, David Bowie gibi isimlerden ilham almış.
Albümün açılış parçası, ilk yayınlanan single olan “Disease”, aşkın aşığın acısını iyileştime gücünü ele alıyor. Klibi ise korku filmi kıvamında. Zaten The Ring’den, Edward Scissorhands’e birçok filme benzetilmiş. Gerçekten de kaput üzerindeki beyaz elbiseyle olan hareketler, The Ring’deki Samara’dan tutun da çeşitli korku filmlerinde böyle tavanda falan yürüyen, boynunu ters çeviren, içine kötü ruh girmiş kadın karakterlerine çok benziyor. Nakaratı güzel olsa da “Disease” albümdeki favorilerimden biri değil.
Single olarak çıkan diğer parça “Abracadabra”, tam bir eski dönem Lady Gaga parçası. Geçen sene çıkan Dua Lipa’nın “Houdini”sinden hareketle bu ara pop müzikte sihirbazlıkla ilgili kelimelerin revaçta olduğunu görüyoruz. Parçada, Siouxsie And Banshees’in “Spellbound” parçasının sample’ı kullanılmış.
“Garden Of Eden,” kafanıza vuran keskin synthlerin ön planda olduğu bir şarkı. “Oooo” dediği kısımlar “Bad Romance”i hatırlatabilir. Parçada günah, baştan çıkartma gibi konular işlenmiş. “Garden Of Eden”, 2025 Formula 1 sezonu için ESPN’in resmi şarkısı oldu.
“Perfect Celebrity”, Lady Gaga’nın şöhretle olan ilişkisini ve bunun eleştirisini yaptığı bir parça. Aklıma The Substance filmini getirdi. Sound olarak bence gotik ögelere sahip karanlık bir şarkı. Nakarat kısmı Pink’in “Don’t Let Me Get Me” parçasına benziyor.
Benim için albümün asıl başladığı yer “Vanish Into You” ile geliyor. Albümdeki en sevdiğim parçalardan biri olan “Vanish Into You”, adeta 70’ler disko, David Bowie “Let’s Dance”, funk ve “Bad Romance”in birleşimi. Sonraki parça “Killah”, elektro funk bir şarkı. Gesaffelstein’in programladığı ağır baslar hipnotik bir etkiye sahip. Melodi Depeche Mode “It’s No Good”a benzerken, bazı yerlerde Michael Jackson “Bad”i hatırlıyorsunuz. Davulda ise Red Hot Chili Peppers’dan Chad Smith var.
Gwen Stefani “Hollaback Girl” gibi başlayan “Zombieboy”, disko – funk yapısı, güzel basları ve de gitar solosuyla albümdeki favorilerimden biri. Lady Gaga parçayı, daha önce “Born This Way” parçasının klibinde rol alan, 2018 yılında hayatını kaybeden model Rick Genest’e adamış.
Sekizinci parça “Lovedrug” synthler’in ön planda olduğu tam bir seksenler rock parçası. Bu yönüyle Lady Gaga hayranları tarafından çok sevilmeyebilir ama benim en sevdiklerimden oldu. Şarkı, aşka olan bağımlılığı ve aşk acısını işlemiş.
“How Bad Do You Want Me”, Taylor Swift parçalarına benzetilmiş. Özellikle de “Gorgeous” parçasına. “Gorgeous”u dinleyip baktım gerçekten benziyor ama asıl Yazoo’nun “Only You” parçasının sample’ı kullanılmış gibi. Aslında “Gorgeous”da “ “How Bad Do You Want Me” de Yazoo’dan esinlenmiş demek en doğrusu olur.
Sıradaki parça olan “Dont Call Tonight”da seksenler devam ediyor. Bu sefer bence A-ha’nın “The Sun Always Shines On Me” şarkısının sample’ı kullanılmış. Ayrıca robotik back vokaller parçaya çok yakışmış. Albümde zaten Daft Punk’a benzeyen birçok parça var. Vocoder kullanımıyla bu da onlardan biri.
Hayatın sakin aktığı şehirlerin üye olduğu Cittaslow (yavaş şehir) isimli bir belediyeler birliği var. Türkiye’de de bu kategoriye giren şehirler var. Mayhem albümünün son üç parçası adeta bir cittaslow gibi slow parçalardan oluşuyor. Önce “The Beast” ardından James Bond filmleri için seçilen şarkıları hatırlatan “Blade Of Grass” geliyor. Ancak bunlardan bahsetmek yerine asıl, çıktığı günden beri ortalığı kasıp kavuran son parça “Die With A Smile” hakkında konuşmak gerekiyor. Lady Gaga’nın, elinin değdiği her işi güzelleştiren Bruno Mars’la düet yaptığı bu parça Spotify’da pek çok alanda rekor kırarken, Grammy Ödülü de kazandı. İleriki yıllarda 2020’lerin en güzel düetleri listeleri yapıldığında ilk akla gelen parçalardan biri olacağı garanti.
Genel bir değerlendirme yaparsam Mayhem, özellikle seksenlere bir saygı duruşu niteliğinde. Bu yönüyle bazıları için fazla retro gelebilir ama 80’ler synth’lerinin son yıllarda pek çok pop müzik sanatçısı tarafından kullanılıyor olması, yeni kuşakların da bunu benimsediğinin bir göstergesi. Mayhem, seksenler göndermeleri dışında Lady Gaga’nın ilk çıktığı, bence en önemli albümlerinden olan The Fame’e de göz kırpıyor. Tüm bunların yanında funk, industrial pop, funk, rock, disko, gotik yapılar albümün çeşitli yerlerinde karşımıza çıkıyor. Genelde son çıkan albümler için bunu demem ama bence Mayhem, Lady Gaga’nın şimdiye kadar çıkardığı en iyi albüm.
Kapak Fotoğrafı: Mayhem
İlginizi çekebilir: Gürkan Sonat’tan Müzik Dünyasının Günceli
İlk yorumu siz yazın!