Let the Right One In: Londra'da Tüyler Ürperten Performans
Londra’ya gidenlerin yapılacaklar listesi her daim uzun olur. Yakın zamanda ziyaret ettiğim için bu listeye eklemenizi tavsiye edeceğim muhteşem bir tiyatro oyunu var: Let the Right One In!
İsim size tanıdık gelecektir; zira 2008’de İsveç yapımı aynı adlı (Låt den rätte komma in) filmi izleyen birçok kişi konunun modern, yenilikçi ve ürkütücü bir vampir hikayesi oluşunda hemfikirdi. Kısa zamanda (2010 yılında) Hollywood’un da ilgisini çeken konu, başrolünde yükselen yıldız Chloe Grace Moretz’in olduğu Let Me In filmi olarak karşımıza çıkmıştı. Benim gibi iki filmin de methini duyup izleyemediyseniz tiyatrosu da çok iyi bir başlangıç olacaktır!
Hikaye İsveç’in yüksek muhtemel depresif, karlı bir kasabasında geçmektedir. İçki problemi olan annesiyle yaşayan Oskar okulda pek popüler olmamakla birlikte sürekli ezilen ve yer yer şiddet gören bir lise öğrencisidir. Okulda yaşadığı problemlerle yüzleşecek cesareti olmayan bu yumuşak kalpli çocuk bir gün yan evlerine taşınan Eli ile tanışır. Eli genç bir kız gibi görünse de garip davranışlar içerisindedir ve sadece akşamları evlerinin yakınındaki oyun parkında görülmektedir. Eli ile kurduğu sıradışı arkadaşlık Oskar‘ın güvenini yerine getirmeye başlasa da olağandışı olaylar artarak devam eder. Eli‘ın büyük bir sırrı vardır ve bunun açığa çıkması Oskar ile ilişkisini bambaşka bir boyuta taşıyacaktır…
Hikayenin başında etrafta kol gezen bir katil ve şüpheli ölümler ile karanlık bir ortam yaratılırken ilk dakikadan itibaren kanlı sahneleriyle izleyiciyi koltuktan zıplatan bir performans başlar. Eli rolündeki Rebecca Benson ve Oskar rolündeki Martin Quinn fiziksel oyunculuğun sınırlarını zorluyor, nefes kesici bir dünyanın içine çekiyor izleyiciyi. Tüm National Theatre of Scotland kadrosu oyunu gerçekçiliğe taşımakta zorlanmıyor. Tony ve Olivier ödüllü yönetmen John Tiffany yarattığı bu soğuk ve karanlık dünyada modern bir vampir hikayesini hiç klişelere uğratmadan, orijinalliğin üst sınırlarına ulaştırıyor. Tek dekorda (yerleri kar kaplı bir orman ve bir oyun bahçesi) ufak değişimler, ses ve ışık oyunlarıyla seyirciyi her daim sahneye bağlayan yönetmen özellikle son sahnede herkesin gerilimli dakikalarla finali özümsemesine yol açıyor.
Diğer bir çok tiyatro gibi Piccadilly Meydanı yakınında Shaftsbury Avenue’da yer alan Apollo Theatre’da tarihi bir salonda bu modern korku hikayesine tanık olmak isterseniz hemen biletlerinizi alın, gezinize renk katacağından emin olabilirsiniz.
En sevdiğim filmlerden biridir "Låt den rätte komma in / Let the Right One In". Tiyatroya uyarlandığını duyduğumdan beri deli gibi merak ediyorum. Tiyatroda gerilmek, korkmak nasıl bir duygudur, çok yabancılaştım şu anda. Umarım yakında Londra yolları gözükür de, izlerim geç kalmadan.
(Bu arada henüz izlememiş olanlar, kesinlikle "Let Me In" adlı Amerikan versiyonunu değil, 2008 yapımı İsveç versiyonunu izlemeli.)
Evet kesinlikle İsveç versiyonunu izlemek istiyorum, tüm depresifliği ve korkuyu orada hissetmek daha etkili olur sanki. Ama tiyatroda da korku ortamını çok gerçekçi bir şekilde tattırdılar 🙂