İlk yorumu siz yazın!
Licorice Pizza: Paul Thomas Anderson'dan İlk Aşk Nostaljisi
Nostalji duygusunu içimizde harekete geçiren filmler, kitaplar ya da müzikleri seviyoruz… Çocukluğumuzun geçtiği yerlere, çocukluğumuzun geçtiği döneme ait hikayeler, bizi alıp geçmişe götürüyor, o günleri yeniden yaşatıyor. Bazen de anlatılan hikaye, mekansal ya da dönemsel olarak bize ait olmasa da, kendi geçmişimizle bir bağ kurmamızı sağlıyor ve bizi farklı bir mekan ve zamanda da olsa o duyguları tattığımız günlere götürüyor. Tıpkı usta yönetmen Paul Thomas Anderson’ın 1970’lerin Hollywood’unda geçen kendi çocukluğundan beslenen ilk aşk hikâyesi Licorice Pizza’da olduğu gibi…
Licorice Pizza, 1970’lerin Los Angeles’ında ilk aşkı tadan bir genç adamın (Gary) kendisinden yaşça büyük bir genç kadınla (Alana) olan ilişkisini merkezine alıyor. Hikayenin kendisi zamansız. Bir erkek ve bir kadının ilişkisine tanışmalarından itibaren şahit oluyoruz. Ancak filmi özel hale getiren, sıradan bir aşk hikayesinin ötesinde, bu ikili arasında gidip gelen güzel bir güç mücadelesine şahit olunması. Tabii bir de yönetmen Paul Thomas Anderson‘ın, kendi çocukluğundan aldığı ilhamla, 70’ler ruhunu doğal bir biçimde yeniden hayata geçirebilmiş olması. Hatta Licorice Pizza ismi de Güney Kaliforniya’da birçok şubesi olan ve dönemin gençlerinin hafta sonları takıldıkları bir plak mağazası zincirinden geliyor. Filmin fonundaysa, Hollywood’un ışıltılı yaşamları -bilhassa Barbra Streisand’ın sevgilisi olarak tanınan yapımcı Jon Peters-, klasik otomobiller ve muhteşem müzikler var!
Licorice Pizza, genç yetenekleri usta isimlerle bir araya getiren oyuncu kadrosuyla dikkat çekiyor. Filmin başrollerinde, ilk aşkı tadan genç adam rolünde Cooper Hoffman ilk rolünde karşımıza çıkıyor. Ona eşlik eden ismiyse çok farklı bir alandan tanıyoruz: Alana Haim, Grammy ödüllü müzik grubu HAIM’i oluşturan kız kardeşlerden biri. Üstelik filmde babası ve kız kardeşlerini canlandıranlar da gerçek hayattaki babası ve kız kardeşleri. Bu da pek çok sahnede doğal tepkilerin kullanılmasını sağlıyor. Bu iki genç isme eşlik eden diğer oyuncular arasındaysa, Bradley Cooper, Sean Penn, Tom Waits, Maya Rudolph ve Benny Safdie gibi önemli isimler yer alıyor.
Jon Peters’ı canlandıran Bradley Cooper’ın filmdeki varlığının özel bir yeri var çünkü hem uzun zamandır onunla çalışmak isteyen Anderson hem de Peters’ın kendisi Cooper’ın bu rol için ideal bir seçim olduğunu düşünüyor. Cooper’ın sahnelerine dair önemli bir detaysa, Peters’ın, Anderson olay akışını kendisine anlattığında “ben öyle yapmazdım” şeklinde fikir vererek filmin en keyifli anlarından birinin şekillenmesine yardımcı olması. Yani hikayede yer alan kurgu olaylar dahi karakteristik anlamda orijinalin izlerini taşıyor!
Aslında filmi bu denli özel yapan hikayeye ve yapıma yönelik pek çok ufak detay var. Örneğin; Paul Thomas Anderson, filmde herkesin doğal ışıltısını nasıl yakaladığı sorulduğunda, hiç makyaj olmayacağı konusunda katı bir kural koyduğunu belirtiyor. “Çok fazla rötuş yapılıyor. Film yapımının önünü kesen ve neredeyse 50 kişinin, herkesin kafasındaki her saç teline dokunmak için telaşla koşuşturduğu, sonu olmayan bir süreç. Çok dikkat dağıtıcı ve 15 yaşındaki çocukların 1973’te vadide koşuşturmasını konu alan bir film yapıyorsanız hiçbir amaca hizmet etmiyor.” sözleriyle hikayeye ve dönemin gerçeklerine sadık kalınması konusundaki titizliğini anlatıyor.
Filmin yakaladığı doğallık hissiyse, oyuncular ve yönetmen arasındaki güven ve Anderson’un yarattığı özgürlük alanından besleniyor. Daha önce oyunculuk deneyimi olmayan Alana’nın kısa sürede tüm sürece adapte olması ve hatta bir sahne için 1970’lerden kalma, benzini biten, düz vitesli nakliye kamyonunu kullanabilmesinin ardında bu güven hissi var! Zaten filmde deneyimli oyunculara değil de kızının ve oğlunun arkadaşlarına yer vermeyi tercih eden Anderson da tam olarak bu tezatlıklardan keyif alıyor ve bir sahnede çocukların nasıl kullanacağını bilmedikleri 16 mm kameranın bozuluşundan “Bu filmde yer alan bir kaza ve film çekme konusundaki beceriksizliklerinin hikaye katkısı olacağını umuyoruz.” şeklinde söz ediyor. Böylece ortaya “kusurlu” anların dahi kolektif bir kusursuzluğa eşlik ettiği bir film çıkıyor.
Kısacası, Paul Thomas Anderson’a hayran birer izleyici, nostalji düşkünü birer romantik olarak 7 Ocak‘ta izleyiciyle buluşacak Licorice Pizza için çok heyecanlıyız!
Çok güzel ve eğlenceli bir filmdi. Philip Seymour Hoffman'ın oğlu Cooper Hoffman'ın performansına çok şaşırdım. O kadar iyiydi ki! Bu yılın en güzel filmlerinden.